Efe Hazretleri’nin ardında bıraktığı eserleri; yetiştirdiği kâmil mü’minler, sâlih insanlar ve gönül ehli âlimlerdir. En değerli varlığı da kendisinden sonra irşâd makamına kaim olan yegâne mahdûmu mümtaz halîfesi Hacı Seyfeddin Efendi idi. Efe Hazretleri’nin bugün elimizde bulunan yazılı eserleri ise “Hulâsatü’l-Hakayık ve Mektûbâtı Hâce Muhammed Lutfî” adıyla yayınlanan kitapta toplanmıştır. Ayrıca daha önce neşredilmemiş mektupları bulunmaktadır.
Efe Hazretleri, Seyfeddin Efendi’nin terbiye ve tahsîliyle bizzât meşgul oldu. Daha yedi yaşında iken
Hazret-i
Pîr
Cenâb-ı Küfrevî’nin ilm-i ledünnî deryâsından hissemend oldu. Babası onu onyedi yaşında berâberinde
Bitlis’e
götürdü. Seyfeddin Efendi, bu ziyâretle teveccühlerine nâil ve “Seyfeddin bizimdir,” hitâbıyla
iltifatlarına
mazhar
olduğu Şeyh Abdülbâkî Efendi’den hırka, otuz dokuz yaşında da Şeyh Nesîm Efendi’den Küfrevî Tâc-ı
Şerîfi’ni
giydi.
Hacı Seyfeddin Efendi, tam bir nisbet ve mahviyetle Efe Hazretleri’nin yolunu devâm ettirerek Ümmet-i
Muhammed’e
hizmet etti. O’nun ma‘nevî mertebesini ifâde için Ilıcalı Hacı Zeki Efendi’nin anlattığı şu hâtırayı
nakletmek
yerinde olacaktır:
Bir cuma Lala Paşa Câmii’ne gittim. Osman Bektaş (Erzurum Müftüsü) Hoca Efendi vaaz ediyordu. Birden Müftü
Efendi’nin vaazını kesip mihraptan kalktığına ve kapıya doğru yürüdüğüne şâhit olduk. Şaşırmıştık. Olup
biteni
anlamak için başımızı kapıya doğru çevirdik. Hacı Seyfeddin Efendi’nin geldiğini farkettik. Müftü Efendi
ısrarla
ayakkabılarını alıp, koluna girdi. Mihrâba kadar berâber geldiler. O’nu mihrâba oturttu. Bu durumu
cemaatten
yadırgayanlar oldu.
Namazdan sonra Müftü Efendi’ye; “Müftü Efendi! Siz yaşça Hacı Seyfeddin Efendi’den büyüksünüz, ilmen de
öyle.
Niçin
böyle yaptınız?” şeklinde soru soranlar oldu. Etrafıma çevrilin de anlatayım, buyurdu: “Bu gece rüyamda
mübârek
nûrânî insanları toplanmış gördüm. En önde Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, ve Hazret-i Ali (rıdvânullâhi
aleyhim
ecmaîn) vardı. Ben de bir kenarda oturuyordum. Orada bulunanlardan birine, “Burada niçin toplandınız?”
diye
sordum.
“Vaktin kutbu gelecek,” dediler. Bekledik. Biraz sonra Fahr-i âlem Efendimiz, arkasında Hazret-i Ebubekir
Efendimiz,
onun arkasında da Hacı Seyfeddin Efendi teşrif ettiler. Hazret-i Resûlullah Hacı Seyfeddin Efendiyi takdim
ettiler.
Öylece uyandım.” Şimdi anladınız mı niçin böyle yaptığımı? Hacı Seyfeddin Efendi’ye âit iki şiiri burada
teberrüken
zikredelim.
Dilâ her dem nedir bende bu mahzunluk sürûrum yok
Ham itmiş kaddimi gerdûn zamanda bir huzûrum yok
Hayâl-i vasl-ı cânânla eğer mesrûr isem bir an
Vüsûl-i vasl-ı cânâne sebep bir an sübûtum yok
Kevâtib kim yazar uşşâka bahtın kapkara her dem
Bu bahtım karası andan disem aşkda nümûnum yok
Güzeller dâd-reslikde şerâit kaydı koymuşlar
Nice feryâd idem cânâ benim şartım şürûtum yok
Yine feryâd u âh ile biter bu iş disem ey dil
Haberdâr eyleyin yâri benim âh-ı füzûnum yok
Olup külbe-i ahzânım şeb-i târik-veş Seyfî
Nedir bilmem buna dermân tefahhumda şuûrum yok
Kasdım cânân illerine
Düştüm sivâ çöllerine
Evlad iyal allerine
Ağlar beni rahmi olan
Hekîme teslim olmadım
Tımara rıza vermedim
Dilberin kadrini bilmedim
Ağlar beni rahmi olan
Etmedim dilbere hizmet
Lutfedip eyleye himmet
Olmuşam hedef-i zillet
Ağlar beni rahmi olan
Dergâhından dûr olmuşam
Dilberlere hor olmuşam
Meyande menfûr olmuşam
Ağlar beni rahmi olan
Bilmedim dilberin kadrin
Bağrıma basmadım derdin
Cefâ sandım her bir emrin
Ağlar beni rahmi olan
23 Mart 1984 (20 Cemâziye’l-âhir, 1404) cuma gecesi ebedî âleme göçen Hacı Seyfeddin Efendi’nin na‘şı,
cuma
namazını müteâkiben Erzurum Gürcükapı Câmi-i şerîfinde kılınan cenâze namazından sonra Alvar’a götürülerek
Nûr
dedesi ve babasının türbesine defn edildi.
Hacı Seyfeddin Efendi’nin şâhidesine Efe Hazretleri’nin,
“Ey zâir-i ehli kubûr gel kabrine kıl bir huzûr
Zevk-i dil edince zuhûr gör nicedir cennât u hûr”
beytiyle başlayan gazel tarzındaki şiirinin mahlas beyti değiştirilmek sûretiyle târih düşürülerek
hâkedilmiştir.
Ey zâir-i ehli kubûr gel kabrine kıl bir huzûr
Zevk-i dil edince zuhûr gör nicedir cennât u hûr
Ahmed Muhammed Mustafâ Hasan Hüseyin Mürtezâ
Hem Çâr-yâr-i bâ safâ kıldı şefâ‘at doğdu nûr
Bende-i Şâh-ı Nakşîyem Kıtmîr-i derd mendiyem
Çün makbûl-i efendiyem kalbim olur darü’s-sürûr
Yerlere pinhân olmuşam Rabb’ime mihmân olmuşam
Mazhâr-ı gufrân olmuşam Rabb’im edip afv -i kusûr
Seyfî’ye lutfetti Hudâ can gûşime eyler nidâ
Nâmın senin sır târihin der kim HÜVE ABDÜ’L-GAFÛR
![](https://dev.efehazretleri.org.tr/wp-content/uploads/2021/05/haciseyfeddinefendisahidesi-800x857.jpg)
“Hakîkatlerin Özü Özeti ve Hâce Muhammed Lutfî’nin Mektupları”, mâhiyeti ve muhtevâsıyla tasavvufî olup, ifâdesi, şekli, cihetiyle baştan sona manzumdur. Efe Hazretleri’nin manzum mektuplarını da hâvi bu eser O zâtın müntesipleri ve hayranları arasında “Dîvânçe” diye tanınır; âşıkane bir edâ ile terennüm edilir. Arapça, Farsça ve Türkçe şiirlerden müteşekkil bu manzum eseri “Hulâsatü’l- Hakayık ve Mektûbât-ı Hâce Muhammed Lutfî” diye isimlendiren ve mevcut yazma nüshaları karşılaştırarak ilk defâ neşreden, Efe Hazretleri’nin yegâne mahdûmu mümtaz halîfesi Hacı Seyfeddin MAZLUMOĞLU Efendi’dir. Eserdeki “Mukaddime-i Hulâsatü’l- Hakayık” ve “Bir Hâtıra” başlıklı kısım ile “Hidâyet Bahçeleri” adlı bölümler Hâce Seyfeddin Efendi’nin kalemindendir. Hulâsatü’l-Hakayık, ilk defa 1974’te yeni yazıyla, 1980’de ise eskimez yazıyla Hacı Seyfeddin Efendi tarafından neşredilmiş; daha sonra, 1996 ve 2006 yılında olmak üzere yeniden gözden geçirilerek ve indeks ilâvesiyle Efe Hazretleri Vakfı’nca iki kez yayınlanmıştır. Eseri tertîbine uyarak gözden geçirelim :
- Mukaddime-i Hulâsatü’l-Hakayık: Mukaddime, sâlih selefin uslûbuna, samîmî usûlüne uygun olarak Besmele, Hamdele ve Salvele ile başlıyor. Sonra : “ Malın ve evlâdın hiçbir fâide vermediği o kıyâmet gününde Allah’ın huzûruna kalb-i selîm ile (küfür, şirk, ve nifaktan tamamen müberrâ bir kalp ile) gelenler felâha ve necâta erişeceklerdir.” meâlindeki âyet-i kerîmede zikredilen kalb-i selîme dikkat çekilerek mü’minin kendisine Rabbâni, Rahmânî feyizlerin nuzûlüne lâyık bir kalb-i selîmi nasıl temin edeceği arifâne ve edibâne bir uslupla anlatılıyor
- Bir Hâtıra: 30 Bendlik bu manzûme Efe Hazretleri’nin seçkin halîfesi ve yegâne mahdûm-i âlîleri Hâce Seyfeddin Efendi dilinden, dostları na hitâbıdır; yolunda olanlara nasîhatidir.
- Arabî Gazeller: Konuları tevhîd, na‘t ve münâcât olan gazel şeklinde arûzla yazılmış 11 şiirdir.
- Kasîde-i Celâliyye: Mesnevî tarzında yazılmış 48 beyitten oluşan arapça münâcâttır.
- Fârisî Gazeller: Âşıkane yazılmış yedi gazeldir. Biri Hazret-i Hüseyin’e mersiyedir.
- Silsiletü’z-Zeheb (Altın Zincir) : Nesih hüsn-i hattıyla yazılmış mesnevî şeklinde 61 beyitlik tarîkat silsile-nâmesidir. Hâce Muhammed Lutfî’nin tarîkat bağını bildirmesi bakımından önemlidir.
- İlticâ-nâme: Mesnevî şeklindeki 76 beyitlik manzûmedir. Allah’a Hamd ü senâ ve ona sığınış, ayrıca husûsen Hazret-i Peygamber’den şefâat niyâzı konusudur.
- Mî‘râcü’n-Nebî (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm): Edebiyâtımızda, Peygamber Efendimiz’in Mî‘râc’ından bahseden eser veya bu münâsebetle yazılan parçalara Mî‘râciye ismi verilir. Asırlardan beri süzülüp gelen klâsik geleneğin devâm ettiğini müjdeleyen bu Mî‘râciye, arûzun üç ayrı kalıbıyla ve mesnevî şeklinde yazılmış olup 198 beyittir.
- Mevlüdü’n-Nebî (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm): Peygamber Efendimiz’in doğumunu anlatan Mevlîd, edebiyâtımızda pek çok yazılmıştır. Türk Edebiyâtındaki Mevlidler üzerinde ihtisâsı olan Dr. Neclâ Pekolcay Hanım’ın Süleyman Çelebi’nin meşhur Mevlîdi de dâhil tesbit ettiği mevlîd sayısı 63’tür. Şu halde o klâsik Mevlid silsilesine yeni bir halka eklendiği bilinmelidir. Bu Mevlid’in 197 beyti aruzun üç ayrı kalıbıyla; son bölümü 12 dörtlük hece ile yazılmıştır.
- Merhabâlar: 13 beyitlik bu mesnevî aruz vezniyle yazılmıştır.
- Salâtullah selâmullah erişe rûh-i pâkine: 8 beyitlik bu mesnevî aruz vezniyle yazılmıştır.
- Hurmet eden rahmet bulur: Hece ölçüsü ile yazılmış 12 dörtlüktür.
- Dîvançe: Bu bölüm Efe Hazretleri’nin dîvançesidir. Dîvançe, kafiyelerine göre tertib edilmiş 726 şiirdir. Şekil cihetinden bakıldığında klâsik edebiyatımızın tür ve şekilleri de, halk edebiyatımızın tür ve şekilleri de görülmektedir. Vezin olarak aruz da kullanılmış, hece de kullanılmıştır. Dîvançe’de eğitici, öğretici ve sosyal içerikli şiirlerin yanı sıra na‘t-ı şerifler, münâcatlar, Hazret-i Hüseyin’e mersiyeler, dört büyük halîfeye ve evliyâya medhiyeler, bayramiye ve ramazâniyeler vardır. Efe Hazretleri’nin manzum mektupları da Dîvançe’de neşr edilmiştir. Dîvançe’de konular bâzan âşıkane, bâzan ârifâne ; gâh rindâne, gâh hakîmâne ve bilhassa mürşidâne söyleyişlerle işlenmiştir. Hisler, fikirler, nâz edişler, niyâzlar ; öğütler, sevgiler, sevgililer hep tasavvufî remizlerle mecazlarla samimiyet ve mahviyetle anlatılmıştır. Efe Hazretleri şiirlerine ârifâne nâzar edilmesini ister ve şiirlerinin hakîkatini şöyle beyan eder:
- Mesnevîler:
a.İlâhî-nâme: 35 beyitlik mesnevîdir. Aruz vezninde yazılmıştır.
b.Na‘t-ı Resûlullâh: 20 beyitlik mesnevîdir. Aruz vezninde yazılmıştır.
c.Arş-ı vahdet güneşi Hazret-i Muhtâr-ı Hudâ: 8 beyitlik mesnevîdir. Aruz vezninde yazılmıştır.
d.Muhabbet-nâme: 28 beyitlik mesnevîdir. Erenlerin kanâati ve hükmüne göre, Allah’a vuslat muhabbetledir; muhabbet ise Muhammed sallallâhû aleyhi vesellemledir. Efe Hazretleri diğer bir çok şiirlerinde bu hakîkati dile getirdiği gibi bu şiirinde de dile getirmiştir.
e.Sabâ-nâme: 35 beyitlik bu mesnevîde, Sabâ ile (gün doğuşundan esen latif ve hafif rüzgâr ile) gülün, gülistânın, sümbülün, zülfün, hû isminin, seher vaktinin münâsebeti ince duygularla, gayet nükteli ifâdelerle anlatılmıştır.
f. Hidâyet-nâme: 36 beyitlik mesnevîdir. Aruz vezninde yazılmıştır.
g.Gülün Bülbül İle Şîvesi: 23 beyitlik mesnevîdir. Demek ki gül tâze kokuyor, bülbüller diri, ötüyor. Demek ki hala sabâ esiyor… g.Bitlis Ziyâreti Mesnevî tarzındaki bu 57 beyitte Efe Hazretleri mürşid-i akdesi Cenâb-ı Küfrevî’nin zât-ı mukaddeslerini, mânevî bir işâretle ziyâret maksadıyla 1307 târihinde, “ravza-i dâru’l-emân” olarak nitelendirdiği Bitlis Şehri’ne gidişini anlatıyor ve o zâta olan hayranlığını vecd ile dile getiriyor.
h. O şehr-i Bitlîs ki sultân diyârı: 7 beyitlik mesnevîdir. Aruz vezniyle yazılmıştır. Bitlis Şehri’ne ve o şehirdeki dostlara duyulan sevgi ve hasreti terennüm eder.
ı. Firkat-nâme: Ramazân-ı Şerîf’in feyiz ve neşesiyle o ayın bitişinden doğan duyguların 18 beyitte ifâdesidir.
i. Efrâd-ı Ümmet-i Muhammed’e: Güzel hayır duâlardır. 24 beyitlik mesnevîdir.
j. Hidâyet-i Hudâ rehberiz olsun: 12 beyitlik mesnevîdir. Aruz vezninde yazılmıştır.
k. İlâhî hazretinden ilticâlar: 19 beyitlik mesnevîdir. Aruz vezniyle yazılmıştır.
l. Zâkirini Bârî Hudâ mezkûr eder her dü-serâ: 8 beyitlik mesnevîdir. Aruz vezniyle yazılmıştır.
m. Bezm-i muhabbetde var nûr-i hüdâ nûr-i dil: 10 beyitlik mesnevîdir. Aruz vezniyle yazılmıştır. - Destanlar
a. Tevhîd Destânı: Hece ölçüsü ile yazılmış 23 dörtlüktür.
b. Kıyâmet Destânı: Bu destan kıyâmetin ahvâlini anlatan, hece ölçüsü ile yazılmış 96 dörtlüktür.
c. Dâsitân-ı Zaman: Hece ile yazılmış 27 dörtlükte zaman insanlarının yaşayışları dile getirilmiştir.
d. Erzurum Destânı: 20 dörtlükte Erzurum’un ma‘nevî vechesi, sosyal yapısı anlatılmıştır. - Mersiyeler
a. Der-vefât-ı Şeyh Abdü’l-Bâkî (K.S.): 3 beyitlik mersiyedir. Aruz vezniyle yazılmıştır.
b. Sezâ-vârdır cihân câne dâr olsun: 8 beyitlik mersiyedir.
c. Der-vefât-ı Vehbî Efendi (K.S.): Vehbî Efendi’in vefâtıyla duyulan teesürün ifâdesidir. Mesnevî şeklinde 32 beyittir.
d.Gönül mâh-ı Muharrem’dir amândır şâd olup gülme: 7 beyitlik mesnevîdir. Aruz vezniyle yazılmıştır. Hazret-i Hüseyin’e mersiyedir.
e.Der-vefât-ı Maksûd Efendi (K.S.): 12 dörtlük bir medhiyedir. Hoca Efendi’nin ilmi, hilmi tevâzu ve kemâli belirtilmiştir. - Na‘t-ı Habîb-i Rahmân: 7 bentten oluşan na‘t-ı şeriftir.
- Duâ-i Huccâc 26 bendde, hacılara hayırlı duâlar edilmiş; onlar için nazlı niyazlar yapılmıştır.
- Mânîler-Kıt‘alar-Ferdler 43 mani, 10 kıt‘a ve 9 ferddir.
- Hidâyet Bahçeleri Hulâsatü’l-Hakayık’a ilâve ettiği bu son mensur bölümde Hacı Seyfeddin
Efendi;
“Bil geldiğini mülk-i vücûda ne içindir
Sa‘y et olasın pâdişeh-i kişver-i irfân”
(Vücut mülküne ne için geldiğini bil! Çalış çabala da irfân ülkesinin padişahı ol!) beytini kaydederek dikkatleri yaratılışın gayesine çekiyor. Sonra, insanı ulvî bir mevkîye yükseltecek vesîlenin, âlim-i hakîkî ve edîb-i kâmillerin eserlerinin okunması, üzerinde düşünülmesi gerek tiği hakîkatine işâret ederek; o eserler meyânında Hulâsatü’lHakayık’ı tavsiye ediyor. Hâce Hüseyin Efendi, Hâce Muhammed Lutfî, Lâkab-ı meşhûriyle Efe Hazretleri, Hâce Mahmud Vehbî. Birinci şahsın torunu, ikinci şahsın oğlu, üçüncü şahsın yeğeni olan Hacı Seyfeddin Efendi; dedesinin, babasının, amcasının hayatlarını ârifâne ve edîbâne bir üslüpla anlatıyor.
Ârifâne kıl nazar eş‘arıma baldan lezîz
Sâye-i lutf-ı Mesihâ, ârife candan lezîz
Zarf-ı zevkdir her hurûfu kâse-i meydir sözüm
Sâf-ı dil iç sen de gör bak âb-ı hayvandan lezîz
Şiirlerim ârife (İlâhî bir feyz olarak kâinâtın sırlarını bilme kudretine ve İlâhî hikmeti sezip kavrama
hassasına sâhip insanlara ) candan hoş, baldan tatlıdır. Şiirlerime ârife yakışan bir şekilde bakarsan
Hazret-i Îsâ aleyhisselâmın lutfu sâyesinde onun nefesi gibi hayat verdiğini, şifâ bahşettiğini
görürsün. Sözüm İlâhî aşkı ve ebedî feyzi sunan bir kâsedir. Sözümün her bir harfi de zevkin, ma‘nevî
hazzın kadehidir. Ey hâlis olan; ey temiz gönül sâhibi! Sen de iç bak âb-ı hayvandan (içene ebedi hayat
bağışladığı rivâyet edilen tatlı hoş sudan) daha müessir ve daha lezîz olduğunu göreceksin …
Efe Hazretleri’nin mektupları ya kısmen ya da tamamen manzumdur. Bu mektupların adedini bilmiyoruz. Ama
yüzlerce olduğu muhakkaktır. Bunların tesbit edilmemiş olması gerçekten büyük bir kayıptır. Elimizde
bulunan otuz civârında mektup sâyesinde bu zâtın husûsiyet arzeden bazı yönlerini öğrenme imkânı bulduk.
Bu mektuplarından bir kısmını teberrüken takdîm ediyoruz:
Hacı Yusuf Boybeyi’ne
Mensuplarından Hacı Yusuf Boybeyi’nin kendi ma‘nevî hâlinden şikâyetle duâ istemesi üzerine:
Ey şâhid-i kudsî n’ola bir arz-ı cemâl et
Güneş gibi âlemlere ızhâr-ı kemâl et
Ey mihr-i hüdâ feyz-i muhabbet ile doldur
Gülbe-i gönüllerde muhabbeti hayâl et
O şems-i vefâ dâr-ı şifâ kurb-i civârın
Üftâdelerin eyle kabûl hâli süâl et
Ey nûr-i basar bir nazar et hâl-i perîşân
Üftâdelere lutf ile ihsân-ı mekal et
Yûsuf gibi âşüfte perâkendeye rahm et
LUTFÎ gibi dermândelere zâd u nevâl et
Lutfî Efendi’ye
Kambur Molla diye bilinen Lutfî Efendi’ye, ihvânı da‘vet etmesi ve sehâvetli olması husûsunda tavsiye:
O evden bereket ref‘ olur elbet
Gönülde sehâvet gülleri solsa
Hurmet-i ahbâba kalır mı himmet
Bereket istersen devlet-hânede
Da‘vet et ihvânı bir bahânede
Hayr u bereketi bul bâ-hânede
Bakkal Muhammed’e etmeli hizmet
Âkif gibi siperlere sinmemiş
Cemâl gibi kuru kuru gülmemiş
Ağa gibi matbaada kalmamış
Bu âlî himmete okunur rahmet
Arzu eyleyenler bu seâdeti
Seyr eyler fark eder bu sehâveti
Sehâvetdir vallah kadîmî kıymet
Sûret-i Lutfî’ye sîret-i hikmet
Ârif-i âgâhe versen nasîhat
LUTFİYÂ dilersen dünyâda devlet
Râh-ı Muhammed’e eyle muhabbet
Cemâl Efendi’ye
Yâr u yâverin ola her dü-serâ avn-i Hudâ
Hidâyet ile dola dîdelerin nûr-i hüdâ
Meydân-ı ganîmetdir yağmadır alan alsın
Bir sahrâ-i rahmetdir yağmadır alan alsın
Meydân-ı ibâdetse meydân-ı seâdetdir
Şeh-râh-ı Şerî‘atde Hayder gibi bir er ol
Meydân-ı seâdetin âkıbeti cennetdir
Envâr-ı dü-dîdem Cemal Efendi Cânım
Âbid oldur abd-i Hakk’a Hak içün yâver ola
Hayder-i Kerrâr’e kurbân öyle dilâver ola
Derûn-i dâiyânemiz karargâh-ı ümmet-i Muhammed muhabbetidir
Yâ Rab ne diyem Âlim ü Dânâ olan Erham
Sen ümmet-i Muhammed olana kerem eyle Hürmetle bizim Alemdar-zâde Avni Bey’e ve himmet-meâb bizim Dursun
Efendilere irsâl-i selâm ve muhabbetli kelâm eylerim. Hâmil-i şukkamıza himmet ve merhametle nazar eyle,
ne eylerse eyler Hudâ. Köy tarafından bu gibi hâtırası yoktur bizi bu hizmete Mevlâ sevk
eyledi.Beyne’s-selâse taksîm (Küçük Lutfi, Cemâl ve Tevfîk Efendilere)
Es-selâmü aleyküm ve rahmetullâhi teâlâ ve berekâtühû. Rahimenâ ve rahimekümullâhi Teâlâ fi’d-dâreyn.
Her dü-dîdem her dü-serâda
Merhamet eyleye Hazret-i Mennân
Kıymet ü hürmetiz hayru’l-verada.
Ey nûr-i basar Hazret-i Mevlâ’ya emânet
İnd-i İlâhi’de göresiz lutf-i kerâmet
Rahmân u Rahîm feyz-i kadîm Bârî Teâlâ
Her iki cihânda erişe fazl u inâyet
Dilersin Hazret-i Hak’dan inâyet
Karînin ola erbâb-ı hidâyet
Erişe merhametullah dem-â-dem
Bulasın her dü-âlemde se‘âdet
Rahmet-i Rahmân dü-dîdem her zemân gözler seni
Çâr-taraf yâr-i vefâdâr mihribân gözler seni
Cân veren cânân yolunda vâsıl-ı cânân olur
Seni der-âğûş eder yâr-i şâdumân gözler seni
Küçük Lutfi Efendi’ye dayandık
Ey nûr-i basar rahmet-i Rahmân bize besdir
Her iki cihân kerem-i Mennân bize besdir
Mevlâ’ya tevekkül edenin yâveri Hak’dır
Cânân yoluna kurbân olan cân bize besdir
Ezkâr-ı İlâhi ile dil bulsa halâvet
Tevhîd ile tasdîk ile îmân bize besdir
Hurşîd-i hüdâ mülk-i dili kıldı münevver
Dergâh-ı İlâhî’deki derbân bize besdir
Âdet-i kadîm sâilini şâd eder Allah
Cânımız olan dergâha kurbân bize besdir
Ol şân-ı kerem Zât-ı Kerîm kıldı hidâyet
Tevfîkini eyledi refîk şân bize besdir
LUTFÎ kerem-i Hazret-i Mevlâ’ya nihâyet
Vallâhi bulunmaz nûr-i irfân bize besdir
Dursun Efendi’ye
Sana hamd ü senâ şâyeste Mevlâ
Sana kurbân olam Zât-ı Teâlâ
Sana hamd ü senâ Rezzâk u âlem
Eder ehl-i îmân olan dem-â-dem
Senin merhametine yok nihâyet
Bize hamd ü senâya ver hidâyet
Sana muhabbetimiz müzdâd olsun
Derûnumuz senâ zevkıyle dolsun
Recâmız Kâdir u Kayyûm İlâhi
Ki sensin cümle mahlukatın penâhi
Bizi sen rahmetinden dûr kılma
Dahî muhabbetinden dûr kılma
Bize ver zevk-ı zikri yâ İlâhî
Dahî mezkûr kıl Âlem penâhi
Der-i dergâhdan reddetme yâ Rab
Hidâyet râhını seddetme yâ Rab
Kerîm ü Kadir u Kayyûm kerem-şân
Bizi sen kılma yâ Rabbi perîşân
Bizim derdimize sen dermân eyle
Bizim afvimize sen fermân eyle
Aliyyü’l-Mürtezâ hakkı İlâhî
İlâhî Çâr-i yâr’in kıymetine
İlâhî Âl-i abâ hurmetine
Âşere-i mübeşşere bağışla
Sahâbe-i mutahhare bağışla
Bizi eşrâf-ı ebrâre bağışla
Bizi ubbâd-ı ahyâre bağışla
Selâm olsun Muhammed Mustafa’ya
Salât olsun Habîb-i Kibriyâ’ya
Salâtullâh selâmullâh dem-â-dem
Ola enbiyâya yâ Rabbi her dem
Ederiz tardıyye ashâba dâim
Okuruz mü’mine rahmet müdâvim
Ederiz evliyâya takdîsâtı
Dahî ervâhlarına tardiyyâtı
Erişe cümlemize rahm-i Rahmân
Yâr ola kalbimize nûr-i imân
Cemâl-i sebkatin rif‘atde Dursun
Muhabbet-i Hudâ dilde bulunsun
Ömer ve Mustafa Efendi’ye
Rahimenâ ve rahimekümullâhi Teâlâ fi’d-dâreyn…
Hakk’ ı seven mü’minlere yazdım muhabbet-nâmeyi
Hak yoluna sâliklere yazdım hidâyet-nâmeyi
Hamdü bî-had zâtına yâ Rabbenâ
Şükr ü hamd etmek sana vâcib lenâ
Seni tevhîd eyleriz yâ Rabbenâ
Merhametin söyleriz yâ Rabbenâ
Haddi yâ Bâkî bulunmaz nîmetin
Kenarı yok deryâ-yı merhametin
Bizi gark etdin bu kadar nîmete
Bizi bırakdın bu bahr-i rahmete
Tarîk-i tevhîde sâlik eyledin
Nîmet-i îmâne mâlik eyledin
İmân u İslâm ile kılub zî-şeref
Dalâlet nârından etdin bî-taraf
Dîn-i İslâm ile mümtâz eyledin
Ne keremdir Kerîm ibrâz eyledin
Bu hidâyet râhını verdin bize
Enbiyâlar şâhını verdin bize
Zikr edüb yüz dört kitâbında bizi
Medh edüb emr-i hitâbında bizi
Eşref-i ümem bizi halk eyledin
Nâmımızı enbiyâya söyledin
Câmi- ‘i kütüb olan Kur’ân bizim
Eşref-i âlem olan sultân bizi
Rûh-i îmân nûr-i İslâm’dır namaz
Ne büyük ihsân u ikrâmdır namaz
Namazı vaktinde eyleyen edâ
Ol zemân diyebilür Rabb’im Hudâ
Kimde var ise bugün kâmil imân
Râki‘ vü sâcid olur ol bî-gümân
Hâmil-i tevhîd bizi sen eyledin
Ehl-i imân deyû bizi söyledin
Îmânımıza şehâdetin senin
Kur’ân’ında bu inâyetin senin
Kerîm’in keremine yokdur aded
İsteriz yâ Rabbenâ senden meded
Bu ise va‘d-i kerîmindir senin
Lutf ise şân-ı kadîmindir senin
Kerîm’in keremine kaldık hemân
Kerîm’in keremidir dâru’l-emân
Gözleriz elbette rahmet zerresin
Şânına şâyândır ihsân eylemek
Sevdiğindir afv-i ısyân eylemek
Dergehin sâil gözler dem-be-dem
Rahmete nâil gözler dem-be-dem
Âşık olmuşdur ezelden rahmetin
Ehl-i îmân olana merhametin
Arş-veş bin merhametler sende var
Merhametin masrafı da bizde var
Gün doğar eşyâyı gark eyler hemân
Merhametin bizi kaplar bî-gümân
Merhametin bahrine isyânımız
Ger düşerse kala mı noksânımız
Der-i dergâhdan kesilmez elimiz
İlticâlardan kesilmez dilimiz
Ey Kerîmü Kâdir u Perverdigâr
Ey muîn u nâsır u Âmurzigâr
Şânına şâyân Kerîm’indir kerem
Sen Kerîm’den merhametler isterem
İsm-i A ‘zam hürmetine yâ Ganî
Merhametinle bizi eyle ganî
Hem Habîb’in Mustafâ’nın hürmeti
Hem Aliyyü’l- Mürtezâ’nın hürmeti
Çâr-ı yâr-i bâ-sâfâ’nın hürmeti
Bâ-husus Âl-i abâ’nın hürmeti
Âşere-mübeşşerenin hürmeti
Ashâb-i mütahharâ’nın hürmeti
Âdem ü Havvâ’ya bahşeyle bizi
Dergeh-i vâlâya bahşeyle bizi
Enbiyâlar kadrine bahş et bizi
Evliyâlar kadrine bahş et bizi
Sâcid ü râki‘a bahş eyle bizi
Zâkir ü şâkire bahş eyle bizi
Tâlib-i rızâ-i Bârî El-hâc Ömer Efendi’ye ve râtıb-ı inâyet-nisârı bezzâz
Mustafa Efendilere yâdigârımdır Cemal Efendi kıraat ede.
Bizi halk edüb Mevlâ nice ikrâm u ihsânlar
Gerekdir birbirine ede ikrâmı insânlar
Fütûhat Mustafa’dandır Ömer’dir hâtime elbet
Bu hizmetler ile elbet olur Allah içün ülfet
Arslan Bey’e
E’s-selâmu aleyküm ve rahmetullâhi teâlâ ve berekâtüh ve rahimenâ ve rahimekümullâhi teâlâ
fi’d-dâreyn… Semâhatlü sohbet-mendim merhamet meâbım şerâfet nisâr-ı dil-pesendim Arslan Bey! Dâreyinde
dest-gîrin Hazret-i Allah ola. Bu dâr-ı belâda ve bu mihnet-serâda ve bâ-husus bu mâcerâda Mevlâ senden
râzî olsun. Peder ü mâderin Mevlâ’dan merhamet bulsun. Dünyâ başdan başa nehr-i kahırdan tulumba olmuş
hemen aman öyle bir endîşeyi bırak sâde güzel olarak.
Iyd-ı ekber olur cânıma minnet
Seyreylemek bir hidâyetli gözünü
Bir cennet-i cândır olur muhabbet
İkmâl olmaz bu dünyânın noksânı
Hâk eyledi Rüstem gibi insânı
Kim ki buldu dilde nûr-i irfânı
Bu dâr-ı fenâya verir mi kıymet
Bir tulumba kurmuş bu devr-i zemân
Bizim tulumbaya verir mi emân
Ger var ise dilde bir kâmil imân
Buldun her dü-serâ bâkî şerâfet
Devr-i felek keç-rev burclar bozulmuş
Bahr-i belâ dalgaları düzülmüş
Enhâr-ı kahirde olur mu hayât
Meğer merhamet-i Mevlâ erişe
Peygamberin şefâ‘ati yetişe
Ta‘mir-i dünyâya düşme teşvîşe
LUTFİYÂ vallâhi garîbdir memât
İnşâallahu’r-Rahmân hayırlı mülâkat ile görüşmek ola…
Münir Bey’e merhabâ-nâme:
Şâd eder her dü-serâ dîde-i bîdâr seni
Kıyl ü kali fân edüb âlem-i ademde ol
Hubb-i sivâyı bırak yâd ede dildâr seni
Şer-‘i şerîfi gözet harf-be-harf ey nûr-i dil
Gar-i itâ‘atde ol setr ede Settâr seni
Râh-ı hüdâda göre Hazret-i Cebbâr seni
Nâm-ı hidâyet ile çok firâk-ı dâlle var
Yüz yere koy LUTFİYÂ hıfz ede Gaffâr seni
Muhterem Şeyh Mustafa Efendi Hazretleri’ne
Es-selâmü aleyküm ve rahmetullahi teâlâ ve berekâtüh
Hidâyetli se‘âdetli e‘azz ü ekrem efendi-zâdem muhterem Şeyh Mustafa Efendi Hazretleri!
Ba‘de’s-selâm ve’d-duâ bi’l-hayr. Efendim Hazretleri cedd-i âlî kadriniz olan Hazret-i Küfrevî’nin
hulefâsının serdârı Şeyh Emin
Efendi Hazretleri’nin hafîdi olduğunuz bu ulviyyet hürmetinizi bizlere vâcib göstermiştir. Her hâlde
himmet ve hürmetinizi istirhâm eylemekdeyim. Hâne halkınıza ba‘de’s-selâm ve’d-duâ Cenâb-ı Bârî
Hazretleri’nin Hâfîz ism-i şerîfine emânet olsunlar.
Tutanlar dâmen-i şer-‘i şerîfi
Gördüler Hazret-i Hak’dan inâyet
Edenler başa tâc mushaf-ı şerîfi
Dolar kalblerine nûr-i hidâyet
Sevenler sünnet-i Ahmed’i cândan
Bulurlar kuvveti nûr-i îmândan
Kerem-i Kerîm’e mazhar olurlar
Kerîm’den kerâmetleri bulurlar
Sevenler Hazret-i Allah’ı cândan
Keser sevdâsını fânî cihândan
Alvar İmamı
Hacı Ziya Efendi ellerinizden öper
Ömer, Cemal, Lutfî ve Arslan Efendi’ye
Efe Hazretleri’nin, müridleri Ömer, Cemal, Lutfî ve Arslan Efendi’ye Garib Ağa’yı ziyâret etmelerini
tavsiye eden mektubu.
Es-selâmü aleyküm ve rahmetullâhi teâlâ ve berekâtühu. Rahimenâ ve rahimekümullâhi teâlâ fi’d- dâreyn.
İrsâl-i selâmdan ulu olur mu hediyye
Selâm idi enbiyâya evvel-i behiyye
Ömer ü Cemâl’e Lutfî’ye pîşrev ola Arslan
Garib’i ziyâret edeler rahm ede Rahmân
Men zâre mü’minen lillâllâhi Teâlâ. Gafarallâhu Teâlâ zünûbe’zzâiru ve’l-me’zûri.
(Her kim bir mü’mini Allah için ziyâret ederse, Allah Teâla ziyâret edenin ve ziyâret edilenin günahlarını
affeder.)
Münâsib bir vakit münâsib hâlde Garib Ağa’yı ziyâret.
Misâfire eder hurmet Garib Ağa ne mükrimdir
Verir bir sâde kahveyi kızıl çayları, mün‘imdir.
Albay Hulûsi Bey’e
Efe Hazretleri’nden Bediüzzaman Hazretleri’ne ve Bediüzzaman Hazretleri’nden de Efe Hazretleri’ne selam
getirmesi üzerine Albay Hulûsi Bey’e yazılan mektup.
Es-selâmü aleyküm ve rahmetullahi teâlâ ve berekâtüh…
Halde haldaşım, yolda yoldaşım, dinde kardaşım.
Hamdü lillâh nûr-i tevhîd yâr-i gârındır senin
Nûr-i tevhîd nûr-i dîdem dilde yârındır senin
Rahm-i Rahmân ez-ezel tâ-bâ-ebed ihsân-ı Hak
Mahzâ fazlından hediye bâkî vârındır senin
Bir Kerîm’dir Bir Rahîm’dir Bir Hakîm’dir zü’l-Celâl
Kerem-i fazl-ı İlâhî yâr-i gârındır senin
Nice hamd etmek gerekdir LUTFİYÂ bu nîmete
Gubâr-ı kadem-i cânân müşg-bârındır seni
Bi-inâyetullâhi teâlâ meyân-ı ümmet-i Muhammed’de Şem‘a-i hidâyet nûrunu fürûzân eden bir zât-ı âlî-
kadrin huzûr-ı se‘âdetine nâm-ı kemterânemi tahrîr ile tezekkürde bulunduğunuz ve bize hüsn-i himmetlerini
celb ve selâmlarını tebliğiniz kıymetli, dünyâ ve mâ-fîhâ olan eşyâdan değerlidir. Ol zât-ı âlî-kadrin
himmetlerini istirhâmımda bir bende-i âciz ve müznib-i kemterim. Ol bâbda himmetlerine havâle.
Es-selâm ey şem‘a-i nûr-i hidâyet es-selâm
Es-selâm ey matla-‘i mihr-i se‘âdet es-selâm
Gülbin-i tevhîdde gonce-i hamrâ
Muhammed Efendi kardaş
Nûr-i tevhîd ise dilde dilârâ
Bir hak-nümâ zâta olmuşsun yoldaş
Tutduğun dâmeni elden bırakma
İlm-i ledündâne olmuşsun sırdaş
Kerem-i Kerîm’e bu mazhariyyet
Bir kadr-i vâlâya olduğun haldaş
Hamd eyle Mevlâ’ya rû-ber-zemîn ol
Nâ-ehle esrârı eyleme sen fâş
MUHAMMED LUTF
Envâr-ı dü-dîdem birâder-i ber-güzîdem……Ba‘de’s-selâm ve’d-duâ e‘âzzekellah fi’d-dâreyn
Hasta dilânın derdine dermân eder Allah
Allah diyenin afvine fermân eder Allah
Her kim ki der-i dergâh-ı İlâhî’de sâil
Sıdk ile yapışanlara ihsân eder Allah
Âşık ile ma‘şûk pazarı bizlere mektûm
İsmâil’i sûretâ kurbân eder Allah
Hafîz ism-i şerîfine olan mazhar efendinâ
Kerem-i Kerîm’i gözle açar hurşîd-veş ma‘nâ
Bu kânûn-i ezelîdir belâ ehl-i velâyete
Olub âşık belâ âhir olur bir gonce-i ra‘nâ
Hudâ dostlarını dâim belâya mübtelâ eyler
Belânın âhiri baldır hayât-ı ebedî cânâ
Belâ ile bulan buldu velâyı her dü-âlemde
Hulûsî Bey’e
Et-tevfîk minallah
Es-selâmü aleyküm ve rahmetullahi yâ ehun fillah e‘azzekallah fi’d-dâreyn. A ‘tâkümüllâhü mâ-tatlübü
minallah.
Dest-gîrin dâreyinde hazret-i Allah ola
Pîşrevin nûr-i hüdâ feyz-i Resûlullah ola
Hâzâ min fazl-ı Rabbi : Nâmıyla teşehhür eden zât-ı âlî-kadrin himmet-i merhametlerini hakk-ı âcizânemde
celb etmeniz dünyâ ve mâ-fîhâ değer.
Yâdigâr-ı Fahr-i âlemdir o zât bu ümmete
Nâil eyledin dü-dîdem sen bizi bu himmete
Kaddesallahu sırrahû ve ahsene hüve berrahû
Bu meydân-ı hidâyetde nice bir şîr-i ner var
O zât-ı âlî-kadr-veş bize bugün siper var
Cenâb-ı zü’l-kerem o zât-ı muhteremin ömr ü zî-se‘âdetlerini bu ümmet-i Muhammed’e sâyebân olması içün
lutf u keremiyle uzun ömürle muammer buyursun ve sizler gibi bir yâr-i sâdıkın sıdk u sadâkatini müzdâd
ederek o zâtın feyzinden istifâde etmeye müyesser buyursun âmin.
Yâr-i vefâdârım muhabbet-güsârım Hulûsî Bey
Ba‘de’s-selâm ve’d-duâ …
Cümle ihvân-ı îmân ile berâber cânâ! Seni dilşâd ede Hazret-i Hak nûr-i basar
Bu tarafda olan ihvân-ı din sizin selâmlarınızı müteşekkirâne aldıkları gibi o zât-ı âlî-kadrin de
göndermiş olduğu merhamet selâmlarını cân berâber kabûl etmişlerdir.
Küçük Lütfî Efendi’ye
Envâ-ı derde dermân afv ü mağfirete fermân
Na‘t-ı Habîb-i Rahmân
Sallallâhu teâlâ aleyhi ve alâ âlihî ve ashâbihî ecma‘în ve alâ cemi‘i’l-enbiyâ-i ve’l- mürselîn ve alâ
âlihim ve ashâbihim ecma‘în
Yâdigârımdır sana ey nûr-i dil cennet-i a‘lâda zevk-i selsebîl
Dâreynde Hak sizi mansûr, envâ-i ikrâm ile mesrûr ede
Eyâ ey matla-‘i mâh-ı hidâyet
İmâm-ı enbiyâ mihr-i se‘âdet
Ezel neyyir-i kubbe-i risâlet
Sebeb-i hilkat-i her dü-serâsın
Heyûlân nûr-i Hak hayru’l- verâsın
Ezelden câlis-i taht-ı ev-ednâ
Ki sensin kenz-i esrâr-ı mâ-evhâ
Vücûdun menzil-i nur-i tecellâ
Sana vassâf olub Zât-ı Teâlâ
Sebeb-i hilkat-i her dü-serâsın
Heyûlân nûr-i Hak hayru’l- verâsın
Hidâyet ma‘deni cûd-i vücûdun
Bu kâinât senin eser-i cûdun
Ezelden tâ ebed dâim sücûdun
Ubûdiyyetde müstakîm vücûdun
Sebeb-i hilkat-i her dü-serâsın
Heyûlân nûr-i Hak hayru’l- verâsın
Gülistân-ı risâletde gül-i ter
Nübüvvet bahçesinde verd-i ahmer
Hüve’l- evvel hüve’l- âhir peygamber
Hüve’z- zâhir hüve’l- bâtın münevver
Sebeb-i hilkat-i her dü-serâsın
Heyûlân nûr-i Hak hayru’l- verâsın
Ezelden tâ ebed meşrık-ı envâr
Livâ-i levlâk ile ol kerem-kâr
Burak-ı na‘lîdir seb‘a-i seyyâr
Sana dest-bestedir ebrâr-ı ahyâr
Sebeb-i hilkat-i her dü-serâsın
Heyûlân nûr-i Hak hayru’l- verâsın
Bu mevcûd rûhuna verir hayâtı
Muzayyâ eyledin bu kâinâtı
Hudâ verdi sana bu mu‘cizâtı
Yarattı hürmetine mahlûkâtı
Sebeb-i hilkat-i her dü-serâsın
Heyûlân nûr-i Hak hayru’l- verâsın
Bu sâil ola merhamete nâil
Keremin gözlemekde bu sâil
Bu dergâhın ihsânına olmaz hâil
Sebeb-i hilkat-i her dü-serâsın
Heyûlân nûr-i Hak hayru’l- verâsın
Ey şân-ı kerem eyle kerem abd-i zelîle
Ümmîdi kalıp dâim dergâh-ı Celîl’e
Ummân-ı keremden gözümüz katreye kaldı
Merhamet eder râhim olan abd-i âlîle
Merhametin i‘câbı budur her dü serâda
İhsân-ı kadîm akdem olur zât-ı kalîle
Sen ile sana varmadan özge çâremiz yok
Rahmetin ola merhametimize vesîle
Hâmil-i imân gözleri gözler seni Mevlâ
Mevlâ yüzümüz kalmadı bir gayrı delîle
LUTFÎ’yi esîr eyledi gayetde bu gaflet
Dest-gîri Mevlâ ola rahm ede zelîle
Selâm ism-i şerîfinden tecellî eyleye Mevlâ
Se‘âdetle selâmetle bulasız rütbe-i ulyâ
Muhabbetle küçük Lutfî Efendi’ye yâdigâr-ı na‘t-ı şerîfdir.
Muhabbet-i Muhammed kimde vardır
İki cihânda Mevlâ’sına yârdır
Muhammed’le olur her derde dermân
Muhammed’le olur afvine fermân
Bu dergâh derine dak eyle her dem
Bu dergâhdan emân eyleme bir dem
Karagöbekli Ahmet Efendi’ye
Karagöbekli Ahmet Efendi’ye Tokat’da iken Efe Hazretleri’nin yazdığı mektup:
Es-Selâmü Aleyküm ve Rahmetullâhi ve Berrekâtühû
Selâm ism-i şerîfinden tecellî eyleye Allah
Bi-iznillâhî Te‘âla duta destin Resûlullâh
Zehâdetlü hidâyet-me‘âb birâder-i ma‘nevim ahabb-i ihvânım Ahmed Efendi. Ba‘desselâm ve’d-duâ bi’l-hayr
mektubunuzu aldım. Memnun, müşerref oldum. Kerem-i kerim’e mazhar olasın. Ve lutf-i kadîme mübeşşer
olasın. Bu tarafta hafîdemiz, kerîmeniz, evlâdımız pek ihtiram ve rahattadır. Kainpederi ve vâlidesi pek
memnûniyyet gösterirler. Takdîr-i Hudâ’ya müteşekkir olurlar. Çocuğumuz dahî ziyâdesiyle memnûniyyet
gösterip ve hizmetlerini edâ etmektedir. Dâmâdınız Alli Efendi ise ihlâs ile namaz-ı islâmiyyetinde ber
devâmdır. Burası böyledir.
O tarafta sizin fikriniz bizden emir gözlediğiniz hânemi Karagöbek’e göndereyim mi? Hânenle berâber
gelmediğin halde bu yakışır bir şey değildir. Yeniden bir köye, o tarafta imâmete söz vermişseniz oranın
ahvali size mahsustur. Hiçbir yerde rahat edecek ve İslâmiyet’i kadr-i hal yoluna getirecek bir mahal
kalmamıştır. Ama biribirine göre ehveniyeti vardır. Bu tarafı ve o tarafı hâl-i hazır dünyânın
görünüşünü tefekkür-i külli ederek Cenâb-ı Hak’dan hayırlısını istirham ederek bu mesele size âittir.
Mahdûmunuz Hâfız Muhammed Efendi’ye hayırlı duâ eylerim ve vâlideniz hanım hemşireme ba‘de’s-selâm
ve’d-duâ cümlemize Cenâb-ı Hak hüsn-i hatîmeler nasîb ve müyesser eyleye. Ve tarafınızda size nâsır-ı
mu‘în olan kardaşlarıma es-selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh
Hâce (Hoca) niz Muhammed Lutfî