Efe Hazretleri’nin Eserleri, Ardında Bıraktıkları

Efe Hazretleri’nin ardında bıraktığı eserleri; yetiştirdiği kâmil mü’minler, sâlih insanlar ve gönül ehli âlimlerdir. En değerli varlığı da kendisinden sonra irşâd makamına kaim olan yegâne mahdûmu mümtaz halîfesi Hacı Seyfeddin Efendi idi. Efe Hazretleri’nin bugün elimizde bulunan yazılı eserleri ise “Hulâsatü’l-Hakayık ve Mektûbâtı Hâce Muhammed Lutfî” adıyla yayınlanan kitapta toplanmıştır. Ayrıca daha önce neşredilmemiş mektupları bulunmaktadır.

Efe Hazretleri, Seyfeddin Efendi’nin terbiye ve tahsîliyle bizzât meşgul oldu. Daha yedi yaşında iken Hazret-i Pîr Cenâb-ı Küfrevî’nin ilm-i ledünnî deryâsından hissemend oldu. Babası onu onyedi yaşında berâberinde Bitlis’e götürdü. Seyfeddin Efendi, bu ziyâretle teveccühlerine nâil ve “Seyfeddin bizimdir,” hitâbıyla iltifatlarına mazhar olduğu Şeyh Abdülbâkî Efendi’den hırka, otuz dokuz yaşında da Şeyh Nesîm Efendi’den Küfrevî Tâc-ı Şerîfi’ni giydi.
Hacı Seyfeddin Efendi, tam bir nisbet ve mahviyetle Efe Hazretleri’nin yolunu devâm ettirerek Ümmet-i Muhammed’e hizmet etti. O’nun ma‘nevî mertebesini ifâde için Ilıcalı Hacı Zeki Efendi’nin anlattığı şu hâtırayı nakletmek yerinde olacaktır:
Bir cuma Lala Paşa Câmii’ne gittim. Osman Bektaş (Erzurum Müftüsü) Hoca Efendi vaaz ediyordu. Birden Müftü Efendi’nin vaazını kesip mihraptan kalktığına ve kapıya doğru yürüdüğüne şâhit olduk. Şaşırmıştık. Olup biteni anlamak için başımızı kapıya doğru çevirdik. Hacı Seyfeddin Efendi’nin geldiğini farkettik. Müftü Efendi ısrarla ayakkabılarını alıp, koluna girdi. Mihrâba kadar berâber geldiler. O’nu mihrâba oturttu. Bu durumu cemaatten yadırgayanlar oldu.
Namazdan sonra Müftü Efendi’ye; “Müftü Efendi! Siz yaşça Hacı Seyfeddin Efendi’den büyüksünüz, ilmen de öyle. Niçin böyle yaptınız?” şeklinde soru soranlar oldu. Etrafıma çevrilin de anlatayım, buyurdu: “Bu gece rüyamda mübârek nûrânî insanları toplanmış gördüm. En önde Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, ve Hazret-i Ali (rıdvânullâhi aleyhim ecmaîn) vardı. Ben de bir kenarda oturuyordum. Orada bulunanlardan birine, “Burada niçin toplandınız?” diye sordum. “Vaktin kutbu gelecek,” dediler. Bekledik. Biraz sonra Fahr-i âlem Efendimiz, arkasında Hazret-i Ebubekir Efendimiz, onun arkasında da Hacı Seyfeddin Efendi teşrif ettiler. Hazret-i Resûlullah Hacı Seyfeddin Efendiyi takdim ettiler. Öylece uyandım.” Şimdi anladınız mı niçin böyle yaptığımı? Hacı Seyfeddin Efendi’ye âit iki şiiri burada teberrüken zikredelim. Dilâ her dem nedir bende bu mahzunluk sürûrum yok
Ham itmiş kaddimi gerdûn zamanda bir huzûrum yok

Hayâl-i vasl-ı cânânla eğer mesrûr isem bir an
Vüsûl-i vasl-ı cânâne sebep bir an sübûtum yok

Kevâtib kim yazar uşşâka bahtın kapkara her dem
Bu bahtım karası andan disem aşkda nümûnum yok

Güzeller dâd-reslikde şerâit kaydı koymuşlar
Nice feryâd idem cânâ benim şartım şürûtum yok

Yine feryâd u âh ile biter bu iş disem ey dil
Haberdâr eyleyin yâri benim âh-ı füzûnum yok

Olup külbe-i ahzânım şeb-i târik-veş Seyfî
Nedir bilmem buna dermân tefahhumda şuûrum yok

Kasdım cânân illerine
Düştüm sivâ çöllerine
Evlad iyal allerine
Ağlar beni rahmi olan

Hekîme teslim olmadım
Tımara rıza vermedim
Dilberin kadrini bilmedim
Ağlar beni rahmi olan

Etmedim dilbere hizmet
Lutfedip eyleye himmet
Olmuşam hedef-i zillet
Ağlar beni rahmi olan


Dergâhından dûr olmuşam
Dilberlere hor olmuşam
Meyande menfûr olmuşam
Ağlar beni rahmi olan

Bilmedim dilberin kadrin
Bağrıma basmadım derdin
Cefâ sandım her bir emrin
Ağlar beni rahmi olan

23 Mart 1984 (20 Cemâziye’l-âhir, 1404) cuma gecesi ebedî âleme göçen Hacı Seyfeddin Efendi’nin na‘şı, cuma namazını müteâkiben Erzurum Gürcükapı Câmi-i şerîfinde kılınan cenâze namazından sonra Alvar’a götürülerek Nûr dedesi ve babasının türbesine defn edildi. Hacı Seyfeddin Efendi’nin şâhidesine Efe Hazretleri’nin,
“Ey zâir-i ehli kubûr gel kabrine kıl bir huzûr Zevk-i dil edince zuhûr gör nicedir cennât u hûr” beytiyle başlayan gazel tarzındaki şiirinin mahlas beyti değiştirilmek sûretiyle târih düşürülerek hâkedilmiştir.

Ey zâir-i ehli kubûr gel kabrine kıl bir huzûr
Zevk-i dil edince zuhûr gör nicedir cennât u hûr

Ahmed Muhammed Mustafâ Hasan Hüseyin Mürtezâ
Hem Çâr-yâr-i bâ safâ kıldı şefâ‘at doğdu nûr

Bende-i Şâh-ı Nakşîyem Kıtmîr-i derd mendiyem
Çün makbûl-i efendiyem kalbim olur darü’s-sürûr

Yerlere pinhân olmuşam Rabb’ime mihmân olmuşam
Mazhâr-ı gufrân olmuşam Rabb’im edip afv -i kusûr

Seyfî’ye lutfetti Hudâ can gûşime eyler nidâ
Nâmın senin sır târihin der kim HÜVE ABDÜ’L-GAFÛR

Hacı Seyfeddin Efendi’nin Şâhidesi

“Hakîkatlerin Özü Özeti ve Hâce Muhammed Lutfî’nin Mektupları”, mâhiyeti ve muhtevâsıyla tasavvufî olup, ifâdesi, şekli, cihetiyle baştan sona manzumdur. Efe Hazretleri’nin manzum mektuplarını da hâvi bu eser O zâtın müntesipleri ve hayranları arasında “Dîvânçe” diye tanınır; âşıkane bir edâ ile terennüm edilir. Arapça, Farsça ve Türkçe şiirlerden müteşekkil bu manzum eseri “Hulâsatü’l- Hakayık ve Mektûbât-ı Hâce Muhammed Lutfî” diye isimlendiren ve mevcut yazma nüshaları karşılaştırarak ilk defâ neşreden, Efe Hazretleri’nin yegâne mahdûmu mümtaz halîfesi Hacı Seyfeddin MAZLUMOĞLU Efendi’dir. Eserdeki “Mukaddime-i Hulâsatü’l- Hakayık” ve “Bir Hâtıra” başlıklı kısım ile “Hidâyet Bahçeleri” adlı bölümler Hâce Seyfeddin Efendi’nin kalemindendir. Hulâsatü’l-Hakayık, ilk defa 1974’te yeni yazıyla, 1980’de ise eskimez yazıyla Hacı Seyfeddin Efendi tarafından neşredilmiş; daha sonra, 1996 ve 2006 yılında olmak üzere yeniden gözden geçirilerek ve indeks ilâvesiyle Efe Hazretleri Vakfı’nca iki kez yayınlanmıştır. Eseri tertîbine uyarak gözden geçirelim :

  1. Mukaddime-i Hulâsatü’l-Hakayık: Mukaddime, sâlih selefin uslûbuna, samîmî usûlüne uygun olarak Besmele, Hamdele ve Salvele ile başlıyor. Sonra : “ Malın ve evlâdın hiçbir fâide vermediği o kıyâmet gününde Allah’ın huzûruna kalb-i selîm ile (küfür, şirk, ve nifaktan tamamen müberrâ bir kalp ile) gelenler felâha ve necâta erişeceklerdir.” meâlindeki âyet-i kerîmede zikredilen kalb-i selîme dikkat çekilerek mü’minin kendisine Rabbâni, Rahmânî feyizlerin nuzûlüne lâyık bir kalb-i selîmi nasıl temin edeceği arifâne ve edibâne bir uslupla anlatılıyor
  2. Bir Hâtıra: 30 Bendlik bu manzûme Efe Hazretleri’nin seçkin halîfesi ve yegâne mahdûm-i âlîleri Hâce Seyfeddin Efendi dilinden, dostları na hitâbıdır; yolunda olanlara nasîhatidir.
  3. Arabî Gazeller: Konuları tevhîd, na‘t ve münâcât olan gazel şeklinde arûzla yazılmış 11 şiirdir.
  4. Kasîde-i Celâliyye: Mesnevî tarzında yazılmış 48 beyitten oluşan arapça münâcâttır.
  5. Fârisî Gazeller: Âşıkane yazılmış yedi gazeldir. Biri Hazret-i Hüseyin’e mersiyedir.
  6. Silsiletü’z-Zeheb (Altın Zincir) : Nesih hüsn-i hattıyla yazılmış mesnevî şeklinde 61 beyitlik tarîkat silsile-nâmesidir. Hâce Muhammed Lutfî’nin tarîkat bağını bildirmesi bakımından önemlidir.
  7. İlticâ-nâme: Mesnevî şeklindeki 76 beyitlik manzûmedir. Allah’a Hamd ü senâ ve ona sığınış, ayrıca husûsen Hazret-i Peygamber’den şefâat niyâzı konusudur.
  8. Mî‘râcü’n-Nebî (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm): Edebiyâtımızda, Peygamber Efendimiz’in Mî‘râc’ından bahseden eser veya bu münâsebetle yazılan parçalara Mî‘râciye ismi verilir. Asırlardan beri süzülüp gelen klâsik geleneğin devâm ettiğini müjdeleyen bu Mî‘râciye, arûzun üç ayrı kalıbıyla ve mesnevî şeklinde yazılmış olup 198 beyittir.
  9. Mevlüdü’n-Nebî (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm): Peygamber Efendimiz’in doğumunu anlatan Mevlîd, edebiyâtımızda pek çok yazılmıştır. Türk Edebiyâtındaki Mevlidler üzerinde ihtisâsı olan Dr. Neclâ Pekolcay Hanım’ın Süleyman Çelebi’nin meşhur Mevlîdi de dâhil tesbit ettiği mevlîd sayısı 63’tür. Şu halde o klâsik Mevlid silsilesine yeni bir halka eklendiği bilinmelidir. Bu Mevlid’in 197 beyti aruzun üç ayrı kalıbıyla; son bölümü 12 dörtlük hece ile yazılmıştır.
  10. Merhabâlar: 13 beyitlik bu mesnevî aruz vezniyle yazılmıştır.
  11. Salâtullah selâmullah erişe rûh-i pâkine: 8 beyitlik bu mesnevî aruz vezniyle yazılmıştır.
  12. Hurmet eden rahmet bulur: Hece ölçüsü ile yazılmış 12 dörtlüktür.
  13. Dîvançe: Bu bölüm Efe Hazretleri’nin dîvançesidir. Dîvançe, kafiyelerine göre tertib edilmiş 726 şiirdir. Şekil cihetinden bakıldığında klâsik edebiyatımızın tür ve şekilleri de, halk edebiyatımızın tür ve şekilleri de görülmektedir. Vezin olarak aruz da kullanılmış, hece de kullanılmıştır. Dîvançe’de eğitici, öğretici ve sosyal içerikli şiirlerin yanı sıra na‘t-ı şerifler, münâcatlar, Hazret-i Hüseyin’e mersiyeler, dört büyük halîfeye ve evliyâya medhiyeler, bayramiye ve ramazâniyeler vardır. Efe Hazretleri’nin manzum mektupları da Dîvançe’de neşr edilmiştir. Dîvançe’de konular bâzan âşıkane, bâzan ârifâne ; gâh rindâne, gâh hakîmâne ve bilhassa mürşidâne söyleyişlerle işlenmiştir. Hisler, fikirler, nâz edişler, niyâzlar ; öğütler, sevgiler, sevgililer hep tasavvufî remizlerle mecazlarla samimiyet ve mahviyetle anlatılmıştır. Efe Hazretleri şiirlerine ârifâne nâzar edilmesini ister ve şiirlerinin hakîkatini şöyle beyan eder:
  14. Ârifâne kıl nazar eş‘arıma baldan lezîz
    Sâye-i lutf-ı Mesihâ, ârife candan lezîz
    Zarf-ı zevkdir her hurûfu kâse-i meydir sözüm
    Sâf-ı dil iç sen de gör bak âb-ı hayvandan lezîz
    Şiirlerim ârife (İlâhî bir feyz olarak kâinâtın sırlarını bilme kudretine ve İlâhî hikmeti sezip kavrama hassasına sâhip insanlara ) candan hoş, baldan tatlıdır. Şiirlerime ârife yakışan bir şekilde bakarsan Hazret-i Îsâ aleyhisselâmın lutfu sâyesinde onun nefesi gibi hayat verdiğini, şifâ bahşettiğini görürsün. Sözüm İlâhî aşkı ve ebedî feyzi sunan bir kâsedir. Sözümün her bir harfi de zevkin, ma‘nevî hazzın kadehidir. Ey hâlis olan; ey temiz gönül sâhibi! Sen de iç bak âb-ı hayvandan (içene ebedi hayat bağışladığı rivâyet edilen tatlı hoş sudan) daha müessir ve daha lezîz olduğunu göreceksin …

  15. Mesnevîler:
    a.İlâhî-nâme: 35 beyitlik mesnevîdir. Aruz vezninde yazılmıştır.
    b.Na‘t-ı Resûlullâh: 20 beyitlik mesnevîdir. Aruz vezninde yazılmıştır.
    c.Arş-ı vahdet güneşi Hazret-i Muhtâr-ı Hudâ: 8 beyitlik mesnevîdir. Aruz vezninde yazılmıştır.
    d.Muhabbet-nâme: 28 beyitlik mesnevîdir. Erenlerin kanâati ve hükmüne göre, Allah’a vuslat muhabbetledir; muhabbet ise Muhammed sallallâhû aleyhi vesellemledir. Efe Hazretleri diğer bir çok şiirlerinde bu hakîkati dile getirdiği gibi bu şiirinde de dile getirmiştir.
    e.Sabâ-nâme: 35 beyitlik bu mesnevîde, Sabâ ile (gün doğuşundan esen latif ve hafif rüzgâr ile) gülün, gülistânın, sümbülün, zülfün, hû isminin, seher vaktinin münâsebeti ince duygularla, gayet nükteli ifâdelerle anlatılmıştır.
    f. Hidâyet-nâme: 36 beyitlik mesnevîdir. Aruz vezninde yazılmıştır.
    g.Gülün Bülbül İle Şîvesi: 23 beyitlik mesnevîdir. Demek ki gül tâze kokuyor, bülbüller diri, ötüyor. Demek ki hala sabâ esiyor… g.Bitlis Ziyâreti Mesnevî tarzındaki bu 57 beyitte Efe Hazretleri mürşid-i akdesi Cenâb-ı Küfrevî’nin zât-ı mukaddeslerini, mânevî bir işâretle ziyâret maksadıyla 1307 târihinde, “ravza-i dâru’l-emân” olarak nitelendirdiği Bitlis Şehri’ne gidişini anlatıyor ve o zâta olan hayranlığını vecd ile dile getiriyor.
    h. O şehr-i Bitlîs ki sultân diyârı: 7 beyitlik mesnevîdir. Aruz vezniyle yazılmıştır. Bitlis Şehri’ne ve o şehirdeki dostlara duyulan sevgi ve hasreti terennüm eder.
    ı. Firkat-nâme: Ramazân-ı Şerîf’in feyiz ve neşesiyle o ayın bitişinden doğan duyguların 18 beyitte ifâdesidir.
    i. Efrâd-ı Ümmet-i Muhammed’e: Güzel hayır duâlardır. 24 beyitlik mesnevîdir.
    j. Hidâyet-i Hudâ rehberiz olsun: 12 beyitlik mesnevîdir. Aruz vezninde yazılmıştır.
    k. İlâhî hazretinden ilticâlar: 19 beyitlik mesnevîdir. Aruz vezniyle yazılmıştır.
    l. Zâkirini Bârî Hudâ mezkûr eder her dü-serâ: 8 beyitlik mesnevîdir. Aruz vezniyle yazılmıştır.
    m. Bezm-i muhabbetde var nûr-i hüdâ nûr-i dil: 10 beyitlik mesnevîdir. Aruz vezniyle yazılmıştır.
  16. Destanlar
    a. Tevhîd Destânı: Hece ölçüsü ile yazılmış 23 dörtlüktür.
    b. Kıyâmet Destânı: Bu destan kıyâmetin ahvâlini anlatan, hece ölçüsü ile yazılmış 96 dörtlüktür.
    c. Dâsitân-ı Zaman: Hece ile yazılmış 27 dörtlükte zaman insanlarının yaşayışları dile getirilmiştir.
    d. Erzurum Destânı: 20 dörtlükte Erzurum’un ma‘nevî vechesi, sosyal yapısı anlatılmıştır.
  17. Mersiyeler
    a. Der-vefât-ı Şeyh Abdü’l-Bâkî (K.S.): 3 beyitlik mersiyedir. Aruz vezniyle yazılmıştır.
    b. Sezâ-vârdır cihân câne dâr olsun: 8 beyitlik mersiyedir.
    c. Der-vefât-ı Vehbî Efendi (K.S.): Vehbî Efendi’in vefâtıyla duyulan teesürün ifâdesidir. Mesnevî şeklinde 32 beyittir.
    d.Gönül mâh-ı Muharrem’dir amândır şâd olup gülme: 7 beyitlik mesnevîdir. Aruz vezniyle yazılmıştır. Hazret-i Hüseyin’e mersiyedir.
    e.Der-vefât-ı Maksûd Efendi (K.S.): 12 dörtlük bir medhiyedir. Hoca Efendi’nin ilmi, hilmi tevâzu ve kemâli belirtilmiştir.
  18. Na‘t-ı Habîb-i Rahmân: 7 bentten oluşan na‘t-ı şeriftir.
  19. Duâ-i Huccâc 26 bendde, hacılara hayırlı duâlar edilmiş; onlar için nazlı niyazlar yapılmıştır.
  20. Mânîler-Kıt‘alar-Ferdler 43 mani, 10 kıt‘a ve 9 ferddir.
  21. Hidâyet Bahçeleri Hulâsatü’l-Hakayık’a ilâve ettiği bu son mensur bölümde Hacı Seyfeddin Efendi;
    “Bil geldiğini mülk-i vücûda ne içindir
    Sa‘y et olasın pâdişeh-i kişver-i irfân”
    (Vücut mülküne ne için geldiğini bil! Çalış çabala da irfân ülkesinin padişahı ol!) beytini kaydederek dikkatleri yaratılışın gayesine çekiyor. Sonra, insanı ulvî bir mevkîye yükseltecek vesîlenin, âlim-i hakîkî ve edîb-i kâmillerin eserlerinin okunması, üzerinde düşünülmesi gerek tiği hakîkatine işâret ederek; o eserler meyânında Hulâsatü’lHakayık’ı tavsiye ediyor. Hâce Hüseyin Efendi, Hâce Muhammed Lutfî, Lâkab-ı meşhûriyle Efe Hazretleri, Hâce Mahmud Vehbî. Birinci şahsın torunu, ikinci şahsın oğlu, üçüncü şahsın yeğeni olan Hacı Seyfeddin Efendi; dedesinin, babasının, amcasının hayatlarını ârifâne ve edîbâne bir üslüpla anlatıyor.

  • Hacı Seyfeddin Efendi
  • Van’lı Abdülhâdî Efendi
  • Doğu Beyâzıtlı Kurbânî Efendi
  • Bulanıklı Mehmed Efendi Hoca
  • Efe Hazretleri’nin mektupları ya kısmen ya da tamamen manzumdur. Bu mektupların adedini bilmiyoruz. Ama yüzlerce olduğu muhakkaktır. Bunların tesbit edilmemiş olması gerçekten büyük bir kayıptır. Elimizde bulunan otuz civârında mektup sâyesinde bu zâtın husûsiyet arzeden bazı yönlerini öğrenme imkânı bulduk. Bu mektuplarından bir kısmını teberrüken takdîm ediyoruz:
    Hacı Yusuf Boybeyi’ne
    Mensuplarından Hacı Yusuf Boybeyi’nin kendi ma‘nevî hâlinden şikâyetle duâ istemesi üzerine:
    Ey şâhid-i kudsî n’ola bir arz-ı cemâl et
    Güneş gibi âlemlere ızhâr-ı kemâl et
    Ey mihr-i hüdâ feyz-i muhabbet ile doldur
    Gülbe-i gönüllerde muhabbeti hayâl et
    O şems-i vefâ dâr-ı şifâ kurb-i civârın
    Üftâdelerin eyle kabûl hâli süâl et
    Ey nûr-i basar bir nazar et hâl-i perîşân
    Üftâdelere lutf ile ihsân-ı mekal et
    Yûsuf gibi âşüfte perâkendeye rahm et
    LUTFÎ gibi dermândelere zâd u nevâl et
    Lutfî Efendi’ye
    Kambur Molla diye bilinen Lutfî Efendi’ye, ihvânı da‘vet etmesi ve sehâvetli olması husûsunda tavsiye:

    Misâfirin kademleri kesilse
    O evden bereket ref‘ olur elbet
    Gönülde sehâvet gülleri solsa
    Hurmet-i ahbâba kalır mı himmet

    Bereket istersen devlet-hânede
    Da‘vet et ihvânı bir bahânede
    Hayr u bereketi bul bâ-hânede
    Bakkal Muhammed’e etmeli hizmet

    Âkif gibi siperlere sinmemiş
    Cemâl gibi kuru kuru gülmemiş
    Ağa gibi matbaada kalmamış
    Bu âlî himmete okunur rahmet
    Bulmak isteyenler bu şerâfeti
    Arzu eyleyenler bu seâdeti
    Seyr eyler fark eder bu sehâveti
    Sehâvetdir vallah kadîmî kıymet

    Sûret-i Lutfî’ye sîret-i hikmet
    Ârif-i âgâhe versen nasîhat
    LUTFİYÂ dilersen dünyâda devlet
    Râh-ı Muhammed’e eyle muhabbet

    Cemâl Efendi’ye

    Ba‘ de’s- selâm ve’d- duâ bi’l- hayr me‘ a’l- ihtirâm
    Yâr u yâverin ola her dü-serâ avn-i Hudâ
    Hidâyet ile dola dîdelerin nûr-i hüdâ

    Meydân-ı ganîmetdir yağmadır alan alsın
    Bir sahrâ-i rahmetdir yağmadır alan alsın
    Bu fânî cihân amma meydân-ı ibâdetdir
    Meydân-ı ibâdetse meydân-ı seâdetdir

    Şeh-râh-ı Şerî‘atde Hayder gibi bir er ol
    Meydân-ı seâdetin âkıbeti cennetdir
    Envâr-ı dü-dîdem Cemal Efendi Cânım

    Âbid oldur abd-i Hakk’a Hak içün yâver ola
    Hayder-i Kerrâr’e kurbân öyle dilâver ola
    Derûn-i dâiyânemiz karargâh-ı ümmet-i Muhammed muhabbetidir
    Yâ Rab ne diyem Âlim ü Dânâ olan Erham
    Sen ümmet-i Muhammed olana kerem eyle Hürmetle bizim Alemdar-zâde Avni Bey’e ve himmet-meâb bizim Dursun Efendilere irsâl-i selâm ve muhabbetli kelâm eylerim. Hâmil-i şukkamıza himmet ve merhametle nazar eyle, ne eylerse eyler Hudâ. Köy tarafından bu gibi hâtırası yoktur bizi bu hizmete Mevlâ sevk eyledi.Beyne’s-selâse taksîm (Küçük Lutfi, Cemâl ve Tevfîk Efendilere) Es-selâmü aleyküm ve rahmetullâhi teâlâ ve berekâtühû. Rahimenâ ve rahimekümullâhi Teâlâ fi’d-dâreyn.

    Yâr u yâverin rahmet-i Rahman ola
    Her dü-dîdem her dü-serâda

    Merhamet eyleye Hazret-i Mennân
    Kıymet ü hürmetiz hayru’l-verada.

    Ey nûr-i basar Hazret-i Mevlâ’ya emânet
    İnd-i İlâhi’de göresiz lutf-i kerâmet

    Rahmân u Rahîm feyz-i kadîm Bârî Teâlâ
    Her iki cihânda erişe fazl u inâyet

    Dilersin Hazret-i Hak’dan inâyet
    Karînin ola erbâb-ı hidâyet

    Erişe merhametullah dem-â-dem
    Bulasın her dü-âlemde se‘âdet

    Rahmet-i Rahmân dü-dîdem her zemân gözler seni
    Çâr-taraf yâr-i vefâdâr mihribân gözler seni

    Cân veren cânân yolunda vâsıl-ı cânân olur
    Seni der-âğûş eder yâr-i şâdumân gözler seni
    Cemal’in cılbırasından usandık
    Küçük Lutfi Efendi’ye dayandık

    Ey nûr-i basar rahmet-i Rahmân bize besdir
    Her iki cihân kerem-i Mennân bize besdir

    Mevlâ’ya tevekkül edenin yâveri Hak’dır
    Cânân yoluna kurbân olan cân bize besdir

    Ezkâr-ı İlâhi ile dil bulsa halâvet
    Tevhîd ile tasdîk ile îmân bize besdir

    Hurşîd-i hüdâ mülk-i dili kıldı münevver
    Dergâh-ı İlâhî’deki derbân bize besdir

    Âdet-i kadîm sâilini şâd eder Allah
    Cânımız olan dergâha kurbân bize besdir

    Ol şân-ı kerem Zât-ı Kerîm kıldı hidâyet
    Tevfîkini eyledi refîk şân bize besdir

    LUTFÎ kerem-i Hazret-i Mevlâ’ya nihâyet
    Vallâhi bulunmaz nûr-i irfân bize besdir

    Dursun Efendi’ye

    Ba‘de’s- selâm me‘a’l- ihtiram
    Sana hamd ü senâ şâyeste Mevlâ
    Sana kurbân olam Zât-ı Teâlâ

    Sana hamd ü senâ Rezzâk u âlem
    Eder ehl-i îmân olan dem-â-dem

    Senin merhametine yok nihâyet
    Bize hamd ü senâya ver hidâyet

    Sana muhabbetimiz müzdâd olsun
    Derûnumuz senâ zevkıyle dolsun

    Recâmız Kâdir u Kayyûm İlâhi
    Ki sensin cümle mahlukatın penâhi

    Bizi sen rahmetinden dûr kılma
    Dahî muhabbetinden dûr kılma

    Bize ver zevk-ı zikri yâ İlâhî
    Dahî mezkûr kıl Âlem penâhi

    Der-i dergâhdan reddetme yâ Rab
    Hidâyet râhını seddetme yâ Rab

    Kerîm ü Kadir u Kayyûm kerem-şân
    Bizi sen kılma yâ Rabbi perîşân

    Bizim derdimize sen dermân eyle
    Bizim afvimize sen fermân eyle
    Muhammed Mustafa hakkı İlâhî
    Aliyyü’l-Mürtezâ hakkı İlâhî

    İlâhî Çâr-i yâr’in kıymetine
    İlâhî Âl-i abâ hurmetine

    Âşere-i mübeşşere bağışla
    Sahâbe-i mutahhare bağışla

    Bizi eşrâf-ı ebrâre bağışla
    Bizi ubbâd-ı ahyâre bağışla

    Selâm olsun Muhammed Mustafa’ya
    Salât olsun Habîb-i Kibriyâ’ya

    Salâtullâh selâmullâh dem-â-dem
    Ola enbiyâya yâ Rabbi her dem

    Ederiz tardıyye ashâba dâim
    Okuruz mü’mine rahmet müdâvim

    Ederiz evliyâya takdîsâtı
    Dahî ervâhlarına tardiyyâtı

    Erişe cümlemize rahm-i Rahmân
    Yâr ola kalbimize nûr-i imân

    Cemâl-i sebkatin rif‘atde Dursun
    Muhabbet-i Hudâ dilde bulunsun

    Ömer ve Mustafa Efendi’ye

    Es-selâmu aleyküm ve rahmetullâhi teâlâ ve berekâtüh…
    Rahimenâ ve rahimekümullâhi Teâlâ fi’d-dâreyn…

    Hakk’ ı seven mü’minlere yazdım muhabbet-nâmeyi
    Hak yoluna sâliklere yazdım hidâyet-nâmeyi

    Hamdü bî-had zâtına yâ Rabbenâ
    Şükr ü hamd etmek sana vâcib lenâ

    Seni tevhîd eyleriz yâ Rabbenâ
    Merhametin söyleriz yâ Rabbenâ

    Haddi yâ Bâkî bulunmaz nîmetin
    Kenarı yok deryâ-yı merhametin

    Bizi gark etdin bu kadar nîmete
    Bizi bırakdın bu bahr-i rahmete

    Tarîk-i tevhîde sâlik eyledin
    Nîmet-i îmâne mâlik eyledin

    İmân u İslâm ile kılub zî-şeref
    Dalâlet nârından etdin bî-taraf

    Dîn-i İslâm ile mümtâz eyledin
    Ne keremdir Kerîm ibrâz eyledin

    Bu hidâyet râhını verdin bize
    Enbiyâlar şâhını verdin bize

    Zikr edüb yüz dört kitâbında bizi
    Medh edüb emr-i hitâbında bizi

    Eşref-i ümem bizi halk eyledin
    Nâmımızı enbiyâya söyledin

    Câmi- ‘i kütüb olan Kur’ân bizim
    Eşref-i âlem olan sultân bizi

    Rûh-i îmân nûr-i İslâm’dır namaz
    Ne büyük ihsân u ikrâmdır namaz

    Namazı vaktinde eyleyen edâ
    Ol zemân diyebilür Rabb’im Hudâ

    Kimde var ise bugün kâmil imân
    Râki‘ vü sâcid olur ol bî-gümân

    Hâmil-i tevhîd bizi sen eyledin
    Ehl-i imân deyû bizi söyledin

    Îmânımıza şehâdetin senin
    Kur’ân’ında bu inâyetin senin

    Kerîm’in keremine yokdur aded
    İsteriz yâ Rabbenâ senden meded

    Bu ise va‘d-i kerîmindir senin
    Lutf ise şân-ı kadîmindir senin

    Kerîm’in keremine kaldık hemân
    Kerîm’in keremidir dâru’l-emân
    Ey Kerîm ummân-ı rahmet katresin
    Gözleriz elbette rahmet zerresin

    Şânına şâyândır ihsân eylemek
    Sevdiğindir afv-i ısyân eylemek

    Dergehin sâil gözler dem-be-dem
    Rahmete nâil gözler dem-be-dem

    Âşık olmuşdur ezelden rahmetin
    Ehl-i îmân olana merhametin

    Arş-veş bin merhametler sende var
    Merhametin masrafı da bizde var

    Gün doğar eşyâyı gark eyler hemân
    Merhametin bizi kaplar bî-gümân

    Merhametin bahrine isyânımız
    Ger düşerse kala mı noksânımız

    Der-i dergâhdan kesilmez elimiz
    İlticâlardan kesilmez dilimiz

    Ey Kerîmü Kâdir u Perverdigâr
    Ey muîn u nâsır u Âmurzigâr

    Şânına şâyân Kerîm’indir kerem
    Sen Kerîm’den merhametler isterem

    İsm-i A ‘zam hürmetine yâ Ganî
    Merhametinle bizi eyle ganî

    Hem Habîb’in Mustafâ’nın hürmeti
    Hem Aliyyü’l- Mürtezâ’nın hürmeti

    Çâr-ı yâr-i bâ-sâfâ’nın hürmeti
    Bâ-husus Âl-i abâ’nın hürmeti

    Âşere-mübeşşerenin hürmeti
    Ashâb-i mütahharâ’nın hürmeti

    Âdem ü Havvâ’ya bahşeyle bizi
    Dergeh-i vâlâya bahşeyle bizi

    Enbiyâlar kadrine bahş et bizi
    Evliyâlar kadrine bahş et bizi

    Sâcid ü râki‘a bahş eyle bizi
    Zâkir ü şâkire bahş eyle bizi
    Tâlib-i rızâ-i Bârî El-hâc Ömer Efendi’ye ve râtıb-ı inâyet-nisârı bezzâz
    Mustafa Efendilere yâdigârımdır Cemal Efendi kıraat ede.
    Bizi halk edüb Mevlâ nice ikrâm u ihsânlar
    Gerekdir birbirine ede ikrâmı insânlar

    Fütûhat Mustafa’dandır Ömer’dir hâtime elbet
    Bu hizmetler ile elbet olur Allah içün ülfet

    Arslan Bey’e
    E’s-selâmu aleyküm ve rahmetullâhi teâlâ ve berekâtüh ve rahimenâ ve rahimekümullâhi teâlâ fi’d-dâreyn… Semâhatlü sohbet-mendim merhamet meâbım şerâfet nisâr-ı dil-pesendim Arslan Bey! Dâreyinde dest-gîrin Hazret-i Allah ola. Bu dâr-ı belâda ve bu mihnet-serâda ve bâ-husus bu mâcerâda Mevlâ senden râzî olsun. Peder ü mâderin Mevlâ’dan merhamet bulsun. Dünyâ başdan başa nehr-i kahırdan tulumba olmuş hemen aman öyle bir endîşeyi bırak sâde güzel olarak.

    Sâde görmek ehibbânın yüzünü
    Iyd-ı ekber olur cânıma minnet
    Seyreylemek bir hidâyetli gözünü
    Bir cennet-i cândır olur muhabbet

    İkmâl olmaz bu dünyânın noksânı
    Hâk eyledi Rüstem gibi insânı
    Kim ki buldu dilde nûr-i irfânı
    Bu dâr-ı fenâya verir mi kıymet

    Bir tulumba kurmuş bu devr-i zemân
    Bizim tulumbaya verir mi emân
    Ger var ise dilde bir kâmil imân
    Buldun her dü-serâ bâkî şerâfet

    Hayât-ı âlemden eller üzülmüş
    Devr-i felek keç-rev burclar bozulmuş
    Bahr-i belâ dalgaları düzülmüş
    Enhâr-ı kahirde olur mu hayât

    Meğer merhamet-i Mevlâ erişe
    Peygamberin şefâ‘ati yetişe
    Ta‘mir-i dünyâya düşme teşvîşe
    LUTFİYÂ vallâhi garîbdir memât
    İnşâallahu’r-Rahmân hayırlı mülâkat ile görüşmek ola…

    Münir Bey’e merhabâ-nâme:

    Yâr ile tenhâ görüş görmeye ağyâr seni
    Şâd eder her dü-serâ dîde-i bîdâr seni

    Kıyl ü kali fân edüb âlem-i ademde ol
    Hubb-i sivâyı bırak yâd ede dildâr seni

    Şer-‘i şerîfi gözet harf-be-harf ey nûr-i dil
    Gar-i itâ‘atde ol setr ede Settâr seni
    Resm-i ibâdâtı sen câ-be-câ eyle edâ
    Râh-ı hüdâda göre Hazret-i Cebbâr seni

    Nâm-ı hidâyet ile çok firâk-ı dâlle var
    Yüz yere koy LUTFİYÂ hıfz ede Gaffâr seni

    Muhterem Şeyh Mustafa Efendi Hazretleri’ne
    Es-selâmü aleyküm ve rahmetullahi teâlâ ve berekâtüh
    Hidâyetli se‘âdetli e‘azz ü ekrem efendi-zâdem muhterem Şeyh Mustafa Efendi Hazretleri! Ba‘de’s-selâm ve’d-duâ bi’l-hayr. Efendim Hazretleri cedd-i âlî kadriniz olan Hazret-i Küfrevî’nin hulefâsının serdârı Şeyh Emin Efendi Hazretleri’nin hafîdi olduğunuz bu ulviyyet hürmetinizi bizlere vâcib göstermiştir. Her hâlde himmet ve hürmetinizi istirhâm eylemekdeyim. Hâne halkınıza ba‘de’s-selâm ve’d-duâ Cenâb-ı Bârî Hazretleri’nin Hâfîz ism-i şerîfine emânet olsunlar.
    Tutanlar dâmen-i şer-‘i şerîfi
    Gördüler Hazret-i Hak’dan inâyet
    Edenler başa tâc mushaf-ı şerîfi
    Dolar kalblerine nûr-i hidâyet
    Sevenler sünnet-i Ahmed’i cândan
    Bulurlar kuvveti nûr-i îmândan
    Kerem-i Kerîm’e mazhar olurlar
    Kerîm’den kerâmetleri bulurlar
    Sevenler Hazret-i Allah’ı cândan
    Keser sevdâsını fânî cihândan

    Alvar İmamı
    Hacı Ziya Efendi ellerinizden öper

    Ömer, Cemal, Lutfî ve Arslan Efendi’ye
    Efe Hazretleri’nin, müridleri Ömer, Cemal, Lutfî ve Arslan Efendi’ye Garib Ağa’yı ziyâret etmelerini tavsiye eden mektubu.
    Es-selâmü aleyküm ve rahmetullâhi teâlâ ve berekâtühu. Rahimenâ ve rahimekümullâhi teâlâ fi’d- dâreyn.
    İrsâl-i selâmdan ulu olur mu hediyye
    Selâm idi enbiyâya evvel-i behiyye
    Ömer ü Cemâl’e Lutfî’ye pîşrev ola Arslan
    Garib’i ziyâret edeler rahm ede Rahmân
    Men zâre mü’minen lillâllâhi Teâlâ. Gafarallâhu Teâlâ zünûbe’zzâiru ve’l-me’zûri.
    (Her kim bir mü’mini Allah için ziyâret ederse, Allah Teâla ziyâret edenin ve ziyâret edilenin günahlarını affeder.)
    Münâsib bir vakit münâsib hâlde Garib Ağa’yı ziyâret.
    Misâfire eder hurmet Garib Ağa ne mükrimdir
    Verir bir sâde kahveyi kızıl çayları, mün‘imdir.

    Albay Hulûsi Bey’e
    Efe Hazretleri’nden Bediüzzaman Hazretleri’ne ve Bediüzzaman Hazretleri’nden de Efe Hazretleri’ne selam getirmesi üzerine Albay Hulûsi Bey’e yazılan mektup.
    Es-selâmü aleyküm ve rahmetullahi teâlâ ve berekâtüh…
    Halde haldaşım, yolda yoldaşım, dinde kardaşım.
    Hamdü lillâh nûr-i tevhîd yâr-i gârındır senin
    Nûr-i tevhîd nûr-i dîdem dilde yârındır senin
    Rahm-i Rahmân ez-ezel tâ-bâ-ebed ihsân-ı Hak
    Mahzâ fazlından hediye bâkî vârındır senin
    Bir Kerîm’dir Bir Rahîm’dir Bir Hakîm’dir zü’l-Celâl
    Kerem-i fazl-ı İlâhî yâr-i gârındır senin
    Nice hamd etmek gerekdir LUTFİYÂ bu nîmete
    Gubâr-ı kadem-i cânân müşg-bârındır seni
    Bi-inâyetullâhi teâlâ meyân-ı ümmet-i Muhammed’de Şem‘a-i hidâyet nûrunu fürûzân eden bir zât-ı âlî- kadrin huzûr-ı se‘âdetine nâm-ı kemterânemi tahrîr ile tezekkürde bulunduğunuz ve bize hüsn-i himmetlerini celb ve selâmlarını tebliğiniz kıymetli, dünyâ ve mâ-fîhâ olan eşyâdan değerlidir. Ol zât-ı âlî-kadrin himmetlerini istirhâmımda bir bende-i âciz ve müznib-i kemterim. Ol bâbda himmetlerine havâle.
    Es-selâm ey şem‘a-i nûr-i hidâyet es-selâm
    Es-selâm ey matla-‘i mihr-i se‘âdet es-selâm
    Gülbin-i tevhîdde gonce-i hamrâ
    Muhammed Efendi kardaş
    Nûr-i tevhîd ise dilde dilârâ
    Bir hak-nümâ zâta olmuşsun yoldaş
    Tutduğun dâmeni elden bırakma
    İlm-i ledündâne olmuşsun sırdaş
    Kerem-i Kerîm’e bu mazhariyyet
    Bir kadr-i vâlâya olduğun haldaş
    Hamd eyle Mevlâ’ya rû-ber-zemîn ol
    Nâ-ehle esrârı eyleme sen fâş

    MUHAMMED LUTF

    Envâr-ı dü-dîdem birâder-i ber-güzîdem……
    Ba‘de’s-selâm ve’d-duâ e‘âzzekellah fi’d-dâreyn
    Hasta dilânın derdine dermân eder Allah
    Allah diyenin afvine fermân eder Allah
    Her kim ki der-i dergâh-ı İlâhî’de sâil
    Sıdk ile yapışanlara ihsân eder Allah
    Âşık ile ma‘şûk pazarı bizlere mektûm
    İsmâil’i sûretâ kurbân eder Allah
    Hafîz ism-i şerîfine olan mazhar efendinâ
    Kerem-i Kerîm’i gözle açar hurşîd-veş ma‘nâ
    Bu kânûn-i ezelîdir belâ ehl-i velâyete
    Olub âşık belâ âhir olur bir gonce-i ra‘nâ
    Hudâ dostlarını dâim belâya mübtelâ eyler
    Belânın âhiri baldır hayât-ı ebedî cânâ
    Belâ ile bulan buldu velâyı her dü-âlemde

    Hulûsî Bey’e
    Et-tevfîk minallah
    Es-selâmü aleyküm ve rahmetullahi yâ ehun fillah e‘azzekallah fi’d-dâreyn. A ‘tâkümüllâhü mâ-tatlübü minallah.
    Dest-gîrin dâreyinde hazret-i Allah ola
    Pîşrevin nûr-i hüdâ feyz-i Resûlullah ola
    Hâzâ min fazl-ı Rabbi : Nâmıyla teşehhür eden zât-ı âlî-kadrin himmet-i merhametlerini hakk-ı âcizânemde celb etmeniz dünyâ ve mâ-fîhâ değer.
    Yâdigâr-ı Fahr-i âlemdir o zât bu ümmete
    Nâil eyledin dü-dîdem sen bizi bu himmete
    Kaddesallahu sırrahû ve ahsene hüve berrahû
    Bu meydân-ı hidâyetde nice bir şîr-i ner var
    O zât-ı âlî-kadr-veş bize bugün siper var
    Cenâb-ı zü’l-kerem o zât-ı muhteremin ömr ü zî-se‘âdetlerini bu ümmet-i Muhammed’e sâyebân olması içün lutf u keremiyle uzun ömürle muammer buyursun ve sizler gibi bir yâr-i sâdıkın sıdk u sadâkatini müzdâd ederek o zâtın feyzinden istifâde etmeye müyesser buyursun âmin.
    Yâr-i vefâdârım muhabbet-güsârım Hulûsî Bey
    Ba‘de’s-selâm ve’d-duâ …
    Cümle ihvân-ı îmân ile berâber cânâ! Seni dilşâd ede Hazret-i Hak nûr-i basar
    Bu tarafda olan ihvân-ı din sizin selâmlarınızı müteşekkirâne aldıkları gibi o zât-ı âlî-kadrin de göndermiş olduğu merhamet selâmlarını cân berâber kabûl etmişlerdir.

    Küçük Lütfî Efendi’ye
    Envâ-ı derde dermân afv ü mağfirete fermân
    Na‘t-ı Habîb-i Rahmân
    Sallallâhu teâlâ aleyhi ve alâ âlihî ve ashâbihî ecma‘în ve alâ cemi‘i’l-enbiyâ-i ve’l- mürselîn ve alâ âlihim ve ashâbihim ecma‘în
    Yâdigârımdır sana ey nûr-i dil cennet-i a‘lâda zevk-i selsebîl
    Dâreynde Hak sizi mansûr, envâ-i ikrâm ile mesrûr ede

    Sana kurbân olam envâr-ı vahdet
    Eyâ ey matla-‘i mâh-ı hidâyet
    İmâm-ı enbiyâ mihr-i se‘âdet
    Ezel neyyir-i kubbe-i risâlet
    Sebeb-i hilkat-i her dü-serâsın
    Heyûlân nûr-i Hak hayru’l- verâsın

    Ezelden câlis-i taht-ı ev-ednâ
    Ki sensin kenz-i esrâr-ı mâ-evhâ
    Vücûdun menzil-i nur-i tecellâ
    Sana vassâf olub Zât-ı Teâlâ
    Sebeb-i hilkat-i her dü-serâsın
    Heyûlân nûr-i Hak hayru’l- verâsın

    Hidâyet ma‘deni cûd-i vücûdun
    Bu kâinât senin eser-i cûdun
    Ezelden tâ ebed dâim sücûdun
    Ubûdiyyetde müstakîm vücûdun
    Sebeb-i hilkat-i her dü-serâsın
    Heyûlân nûr-i Hak hayru’l- verâsın

    Gülistân-ı risâletde gül-i ter
    Nübüvvet bahçesinde verd-i ahmer
    Hüve’l- evvel hüve’l- âhir peygamber
    Hüve’z- zâhir hüve’l- bâtın münevver
    Sebeb-i hilkat-i her dü-serâsın
    Heyûlân nûr-i Hak hayru’l- verâsın

    Ezelden tâ ebed meşrık-ı envâr
    Livâ-i levlâk ile ol kerem-kâr
    Burak-ı na‘lîdir seb‘a-i seyyâr
    Sana dest-bestedir ebrâr-ı ahyâr
    Sebeb-i hilkat-i her dü-serâsın
    Heyûlân nûr-i Hak hayru’l- verâsın

    Bu mevcûd rûhuna verir hayâtı
    Muzayyâ eyledin bu kâinâtı
    Hudâ verdi sana bu mu‘cizâtı
    Yarattı hürmetine mahlûkâtı
    Sebeb-i hilkat-i her dü-serâsın
    Heyûlân nûr-i Hak hayru’l- verâsın
    MUHAMMED LUTFÎ dergâhına sâil
    Bu sâil ola merhamete nâil
    Keremin gözlemekde bu sâil
    Bu dergâhın ihsânına olmaz hâil
    Sebeb-i hilkat-i her dü-serâsın
    Heyûlân nûr-i Hak hayru’l- verâsın

    Ey şân-ı kerem eyle kerem abd-i zelîle
    Ümmîdi kalıp dâim dergâh-ı Celîl’e

    Ummân-ı keremden gözümüz katreye kaldı
    Merhamet eder râhim olan abd-i âlîle

    Merhametin i‘câbı budur her dü serâda
    İhsân-ı kadîm akdem olur zât-ı kalîle

    Sen ile sana varmadan özge çâremiz yok
    Rahmetin ola merhametimize vesîle

    Hâmil-i imân gözleri gözler seni Mevlâ
    Mevlâ yüzümüz kalmadı bir gayrı delîle

    LUTFÎ’yi esîr eyledi gayetde bu gaflet
    Dest-gîri Mevlâ ola rahm ede zelîle

    Selâm ism-i şerîfinden tecellî eyleye Mevlâ
    Se‘âdetle selâmetle bulasız rütbe-i ulyâ

    Muhabbetle küçük Lutfî Efendi’ye yâdigâr-ı na‘t-ı şerîfdir.
    Muhabbet-i Muhammed kimde vardır
    İki cihânda Mevlâ’sına yârdır

    Muhammed’le olur her derde dermân
    Muhammed’le olur afvine fermân

    Bu dergâh derine dak eyle her dem
    Bu dergâhdan emân eyleme bir dem

    Karagöbekli Ahmet Efendi’ye
    Karagöbekli Ahmet Efendi’ye Tokat’da iken Efe Hazretleri’nin yazdığı mektup:
    Es-Selâmü Aleyküm ve Rahmetullâhi ve Berrekâtühû
    Selâm ism-i şerîfinden tecellî eyleye Allah
    Bi-iznillâhî Te‘âla duta destin Resûlullâh
    Zehâdetlü hidâyet-me‘âb birâder-i ma‘nevim ahabb-i ihvânım Ahmed Efendi. Ba‘desselâm ve’d-duâ bi’l-hayr mektubunuzu aldım. Memnun, müşerref oldum. Kerem-i kerim’e mazhar olasın. Ve lutf-i kadîme mübeşşer olasın. Bu tarafta hafîdemiz, kerîmeniz, evlâdımız pek ihtiram ve rahattadır. Kainpederi ve vâlidesi pek memnûniyyet gösterirler. Takdîr-i Hudâ’ya müteşekkir olurlar. Çocuğumuz dahî ziyâdesiyle memnûniyyet gösterip ve hizmetlerini edâ etmektedir. Dâmâdınız Alli Efendi ise ihlâs ile namaz-ı islâmiyyetinde ber devâmdır. Burası böyledir.
    O tarafta sizin fikriniz bizden emir gözlediğiniz hânemi Karagöbek’e göndereyim mi? Hânenle berâber gelmediğin halde bu yakışır bir şey değildir. Yeniden bir köye, o tarafta imâmete söz vermişseniz oranın ahvali size mahsustur. Hiçbir yerde rahat edecek ve İslâmiyet’i kadr-i hal yoluna getirecek bir mahal kalmamıştır. Ama biribirine göre ehveniyeti vardır. Bu tarafı ve o tarafı hâl-i hazır dünyânın görünüşünü tefekkür-i külli ederek Cenâb-ı Hak’dan hayırlısını istirham ederek bu mesele size âittir. Mahdûmunuz Hâfız Muhammed Efendi’ye hayırlı duâ eylerim ve vâlideniz hanım hemşireme ba‘de’s-selâm ve’d-duâ cümlemize Cenâb-ı Hak hüsn-i hatîmeler nasîb ve müyesser eyleye. Ve tarafınızda size nâsır-ı mu‘în olan kardaşlarıma es-selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh

    Hâce (Hoca) niz Muhammed Lutfî