Efe Hazretleri’nin şahsiyeti tâ çocukluk yıllarından itibâren O’nun sohbetlerinde, hizmetlerinde bulunan ; huzurunda kemâle eren; ebedî aleme göçüşünden sonra da mümtaz bir halîfesi olarak makamına kaim olan Hâce Seyfeddin Efendi’den dinlediklerimizi, öğrendiklerimizi, Hülâsatü’l – Hakayık’tan tesbitlerimizi özün özü olarak sunmaya çalışalım.
Efe Hazretleri gayet temiz giyinirdi. Her hareketi mu‘tedil (aşırıya kaçmayan ölçülü) ve vakûr (ağırbaşlı); her tavrı mülâyim (yumuşak) ve müstağnî (elinde olanla yetinip, kimseye ihtiyacını belirtmeyen tok gözlü) idi. Efe Hazretleri’nin yaşayışındaki müstağnî şahsiyetinin özünü O’nun şu mısralarında buluruz.
- Dergâh-ı Mevlâ’ya nâzır olan göz
Gözlemez mahlûkdan aslâ bir ihsân
Dergâh-ı Mevlâ’ya dönerse bir yüz
Gedâlara bakmaz bende-i sultân - Kerem-i Kerîm’den kerem gözleyen
Hak yolunda derûnunu düzleyen
Hakk’ı sevip seherlerde sızlayan
Harem-i Kerîm’e ol olur mihmân - Derdi derûnunda hubb-i Mevlâ’dır
Kulları besleyen Hak Teâlâ’dır
Nûr-i hüdâ dilde bir tecellâdır
Dergeh-i Mevlâ’dır âşıklar kurbân - Ganî kalb olanlar buldular devlet
Kur’ân’a hâdimler aldılar himmet
Hâfız-ı Kur’ân’a olur merhamet
Dest-gîr-i olur rahmet-i Rahmân - Gülbe-i gönlünde bulan cânânı
Gözü günlü dolar feyz-i Rabbânî
LUTFİYÂ dilersin Hak’dan ihsânı
Hakk’ın kullarına sen eyle ihsân
- Her türlü ihtiyacının karşılanmasını Mevlâ’nın dergâhından gözleyen kimse, O’nun yarattıklarından asla bir ihsân gözlemez. İhtiyaçları için Allah’ın dergâhına yönelen bir kimse, O Sultan’ı bırakıp da, O’nun kapısında ihsan bekleyen dilencilerden bir şey umar mı ?
- Kerîm’in (yardım ve bağışta bulunmayı seven Allah’ın) kereminden kerem gözleyen; Hak Teâlâ’nın yolunda içini düzleyen ; Yüce Hakk’ı sevip seherlerde (tan yerinin ağarmasından az önceki zamanlarda) sızlayan, Allah’a yalvarıp yakaran, Kerîm’in haremine (herkesin giremeyeceği değerli ve saygı duyulan yere) misâfir olur; Allah’ın husûsî ikrâmına nâil olur; hıfz u emânına (koruma, kollama ve bağışlama dâiresine) dâhil olur.
- Birinci ve ikinci dörtlüklerde vasıfları bildirilen kulun içindeki derd, Yüce Mevlâ’nın sevgisidir. Bu kul bilir ki kulları besleyen Hak Teâlâ’dır. Hidâyet nûru kulun gönlüne Allah’ın lutfudur. Âşıklar Yüce Mevlâ’nın dergâhına kurbândır.
- Ganî kalb olanlar (sâhip olduğu şeyle yetinip fazlasını istemeyenler; istediğini ancak Allah’tan isteyenler) devlet buldular (Gerçek seâdet ve bahtiyarlığa erdiler). Kur’ân-ı Kerîm’e hizmet edenler himmet aldılar. (Mânevî güce, rûhânî istimdâda nâil oldular) . Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyip ezberinde tutana merhamet olur. Bu devlete, bu himmete, bu merhamete lâyık olanların ellerinden tutan Rahmân’ın (kullarına acıma ve şefkâti fazla olan Allah’ın) rahmeti olur.
- Cânânı (Allah Sevgisini) gönül kulübesinde bulanın, gönlü gözü Rabbanî (Allah’tan gelen) feyizle dolar. Ey Lutfî! Hak Teâlâ’dan ihsânda bulunmasını diliyorsan sen de Hak Teâlâ’nın kullarına ihsân eyle ….
yine buyurur ki;
Nâzır-ı Dergâh-ı Mevlâ halka etmez ilticâ
Ârif-i âgâhe ancak zü’l-keremdir mültecâ
(Her türlü ihtiyacını Hakk’ın dergâhından bekleyen kimse, halka sığınıp güvenmez. Allah’ı iyi tanıyan
uyanık mü’min için, kerem sâhibi yüce Rabb’inden gayri güvenilecek, sığınılacak bir yer mercî olamaz.)
Efe Hazretleri hayatında taşı taş üstüne koymamış, bir ev sâhibi olmayı dahî düşünmemiş, dünya metâı ve malına mâlik olmayı hiç arzu etmemiştir. Nitekim şöyle buyururlar:
- Âzer değilem sâcid olam beyt-i sanemde
Şeddâd değilem zevk ideyim bağ-ı İrem’de - Cemşîd gibi zer-tâc olanı hâtıra almam
Emvâlimi kimdir göre hâne-i rakamde - Karun gibi mal cem‘ edemem yer yuda anı
Görmem ebedî gönlümü miskal ü diremde - Tekebbür-i Fir‘avnî’den Allah’a sığındım
Tâ rûz-i kıyâmet küfürün nâmı kalemde - Eyvângeh-i Kisrâ’yı görürsem nazar etmem
Buldum şân u şevketi bugün bâb-ı keremde - Besdir bize bu ni‘met-i îmân dîn-i İslâm
Cân terk edeyim kurb-i rızâ sahn-ı haremde - LUTFÎ der-i dergâh-ı İlâhî’de bulursun
Devlet-i hidâyet îmân tâcı serimde
- Ben Âzer değilim, puthânede secde etmem, puta tapmam. (Hz. İbrâhim aley hisselâmın kavmi Irak’ta yaşayan Keldânîler idi. Yıldızlara ve gök cisimlerine taptıkları gibi putlara da taparlardı. Hz. İbrâhim atasının ve kavminin putlara taptıklarını görünce onları sert bir dille kınadı, putların tapılmaya lâyık olmadıklarını Allah’la insanlar arasında vâsıta olamayacaklarını, hatta onlardan hiç bir fayda ve zararın gelemeyeceğini bildirdi.) Şeddâd değilim. Bâğ-ı İrem’de zevk etmem. (Hûd Peygamber zamanında yaşamış olan Şeddâd, Yemen’deki Ad kavminin hükümdar ı idi. Zamanında birçok yapılar ve bendler inşâ ettirmiş ve kendisine kibir gelip tanrılık iddiasında bulunmuştu. Bunu ispat için de Bâğ-ı İrem denilen bir bahçe ve içine saray yaptırmış ve halkına buranın cennetten daha güzel bir yer olduğunu söylemişti. Şeddâd ordusuyla birlikte Bâğ-ı İrem’e giremeden helâk olmuş, bâğ-ı İrem de yok olmuştur.)
- rân mitolojisinde şarabı ilk bulan ve kullanan hükümdar diye bilinen Cemşîd gibi başında altın tâc olanı kale almam, onun gibi olmayı aklımdan geçirmem. Bu sözümün gerçekten doğru olduğunda şüpesi olan varsa; dünya malına dâir bir kayıt göstersin. Elhamdülillâh tapuda kaydım yok.
- Allah’ın kendisine çok büyük bir servet verdiği halde zekât vermeyip servetiyle kibirlenen ve sonunda Hz. Mûsâ aleyhisselâmın duâsı sonucu bütün servetiyle birlikte yere geçmiş olan Karûn gibi mal toplayamam, yer onu yutar. Az miktarda, üçbeş kuruş da olsa malım yoktur.
- Tâ kıyâmete kadar kâfirliği yazılıp söylenecek olan Firavun gibi kibirlenmekten Allah’a sığınırım. Eski zamanlarda Mısır’da hüküm süren Kıptî Hükündarlarına Fir‘avn (Firavun) denirdi. Bilhassa “ben Allah’ım” diyerek Hz. Mûsâ Aleyhisselâm ile uğraşanın adı yerine geçmiştir.
- İrân Hükümdarlarından Kisrâ’nın muhteşem sarayını görsem, nazar etmem. Şânı şöhreti, i’tibarı yüceliği bugün (bu dünyada) Rabbü’l -Âlemîn’in kerem kapısında buldum, elhamdülillâh ….
- Bize bu dünyada imân ni‘meti ile İslâm Dîni’nden olmak yeter; başka bir şey istemem (şükürler olsun). Âhirette Allah’ın rızâsını ve yakınlığını kazanarak sâlih kullarının dâiresine dâhil edilme karşılığında cânımı vermeye hazırım. Efe Hazretleri’nin bu niyâzı bizlere Hz. Yûsuf Aleyhisselâm’ın şu duâsını hatırlatıyor: “ Ey yerleri ve gökleri yaratan Rabbim! Sen dünyada da âhirette de sâhibimsin; benim canımı müslüman olarak al. Ve beni sâlihler arasına kat.” (Yûsuf 12/101)
- Lutfî ne dilersen ancak Îlâhî dergâhının kapısında bulursun. Ben ne buldumsa dâimâ o yüce dergâhının kapısında buldum . Elhamdülillah hidâyet devleti ve îman tâcı başımda duruyor.
Her zaman için ve her gün sofrasında sayısız kimselere ikramda bulunurdu. Yirmi iki yaşından îtîbaren altmış altı yıl sofrasına misâfirsiz el sunduğu ender görülmüştür. Sofrasına üç adama yeter yemek koyar, on adamı kemâliyle doyurur ve biraz da artardı. Kemâl-i sehâveti o derece idi ki etrafındaki mahremleri; “Bu zât yarını hiç düşünmüyor. Böyle de ikrâm ve ihsân olur mu?” diye düşünürler, fakat kendisine ihtâr etme cesâretini gösteremezlerdi. Çok mükrim olan bu zât, misâfirlerini, ikrâmını minnet bilerek ve duâlar ederek kemâl-i iltifatla yolcu ederdi. Misâfirin ayağı kesilirse o evden bereketin kalkacağına inanırdı. Efe Hazretleri’ne göre gönül, gül bahçesidir. Gönül gülleri de ikrâm etme duygusu yâni cömertliktir. Gönülde ikrâm etme duygusu solarsa, o gönül sâhibinde ahbâba hürmet ve himmet kalmaz. Onun için evinde bereket isteyen, hayır dileyen güzel bir bahâneyle evine misâfir çağırmalıdır.
Misâfirin kademleri kesilse
O evden bereket ref‘ olur elbet
Gönülde sehâvet gülleri solsa
Hurmet-i ahbâba kalır mı himmet
Bereket istersen devlet-hânede
Da‘vet et ihvânı bir bahânede
Hayr u bereketi bul bâ-hânede
Bakkal Muhammed’e etmeli hizmet
Efe Hazretleri,dünyası ve geçimi için, zengin olsun fakîr olsun hiç kimseye göz ucu ile veya îmâ ile de
olsa tenezzül etmemiş ve evinin maîşetini temin için kimseden ufacık bir yardım almayı hatırından bile
geçirmemiş; kendi geliri ile yetinmiştir.
Geçimi ise, köylerde yaşadığı sürece beslediği birkaç koyun, iki üç inek; ortakçıya ektirdiği yirmi-otuz
kile hubûbat ve köylünün kendisine imamlık vazîfesine mukabil verdiği elli altmış kile zahîreden ibâretti.
Son zamanlarda, kendisine niyâz ve istirhâmla hediye edilen ne ise, yerli yerince mahallini keşfederek; bir
emâneti tevdî eder gibi ulaştırırdı. Yiyecek türü hediyeleri de misâfirlerine ikrâm ederdi.
İsmi güzel, cismi güzel, rûhu güzel Hazret-i Muhammed Mustafa sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem Efendimiz’in
ahlâkıyla ahlâklanan Efe Hazretleri’nin mümtaz vasıflarından biri de sahî (cömert) oluşu ve sehâvete
(cömertliğe) verdiği önemdir.
Efe Hazretleri “Sehâvet” redifli gazelinde, sehâvetin ma‘nasını ve mâhiyetini anlatarak Allah u Teâlâ’dan
kendisini Kerîm ism-i şerîfine mazhar kılmasını ve sehâvet deryasına katmasını niyâz ediyor.
- Arş’dan urulur ferşe kadar nây-ı sehâvet
Güneş gibi göz doldura mînâ-yı sehâvet - Âlemleri halk eyleyen Allah’ı seversen
Kanda bulunur kıymet-i vâlâ-yı sehâvet - Ey nûr-i basar dîde-i insâf ile bir bak
Pırlanta olur gün gibi kalâ-yı sehâvet - Sehâvet ile Hakk heman hubbine vâsıl
Elbette eder rif‘at-i bâlâ-yı sehâvet - LUTFÎ Kerîm ism-i şerîfine ola mazhar
Kerem-i Kerîm’e gark ede deryâ-yı sehâvet
- Kâinâtın en üst kısmı Arş’dan (dokuzuncu kat gökten) en alt kısmı ferş denilen yer yüzüne kadar cömertlik nâyı çalınır, cömertliğe övgüler yağar. Cömertlik kade hinin parlaklığı güneş gibi gözü doldurur; o kadar değerlidir.
- Âlemleri var eyleyen Allah’ı seversen söyle, cömertliğin yüce kıymeti gibi bir yüce kıymet nerede bulunur?
- Ey gözüm nûru insaf nazarıyla bir bak, cömertlik kumaşının gün gibi pırlanta olduğunu göreceksin. O, her zaman öyledir zaten.
- Cömertlik ile Cenâb-ı Hak hemen cömert kulunu, sevgisine eriştirir ve o kuluna elbette sehâvetin yüksek rutbesine yüceltir.
- Lutfî! Allahu Teâlâ’nın Kerîm ism-i şerîfine mazhar olsun, Kerîm olan Allah keremiyle cömertliğin deryâsına iyice batırsın, daldırsın.
Allah ve Resûlü Habîbullah cömertliği ve cömert kimseleri çok sever. Hiç sevmediği şey ise cimrilik ve
cimri kimselerdir. Bu konularla ilgili ayet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler mü’minlerin dikkatini çekecek
kadar çoktur. Bunlardan yalnızca birini, Haşr Sûresi’nin dokuzuncu Âyet-i Kerîmesi’ni hatırlayarak Efe
Hazretleri’nin cömert ve cimri mukayesesini yapan iki şiirini kaydedelim.
“Daha önceden Medîne-i Münevvere’yi yurt edinmiş ve gönüllerine îmânı yerleştirmiş olan kimseler,
kendilerine göç edip gelenleri sevenler ve onlar verilenler karşısında içlerinde bir kaygı duymazlar.
Kendileri zarûret içinde bulunanlar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden
korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”
Gerçekten ensârın (Medîne-i Münevvereli müslümanların, Peygamber dostlarının) muhâcirlere (Mekke-i
Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye göç eden müslümanlara, Peygamber dostlarına) karşı tutum ve davranışı,
aynen âyet-i Kerîme’de belirtilen çerçeve içinde cereyân etmiş; kendileri muhtâc iken başkalarının
ihtiyacını giderme hasleti olan cömertçe verme (îsâr), ensarda doruk noktasına ulaşmıştır.
Efe
Hazretleri cömertlerle cimrileri şöyle kıyaslar:
- Sahîler cûd ile makbûl olurlar
Bahîller buhl ile melûl olurlar - Sahîler cûd ile mahmûd olurlar
Bahîller buhl ile merdûd olurlar - ahîler cûd ile âbâd olurlar
Bahîller buhl ile berbâd olurlar - Sahîler cûd ile sultân olurlar
Bahîller buhl ile hüsrân olurlar - Sahîler cûd ile sultân olurlar
Bahîller buhl ile hüsrân olurlar - Sahîler, (cömertler) cömertlikleriyle herkes tarafından değer verilen kimse olurlar. Cimriler, cimriliğiyle herkesin bezdiği, bıktığı kimse olurlar.
- Cömertler cömertlikleriyle övülürler. Cimriler cimrilikleriyle kovulurlar.
- Cömertler cömertlikleriyle şen ve beğenilen olurlar. Cimriler cimrilikleriyle çirkin ve beğenilmeyen olurlar.
- Cömertler cömertlikleriyle sultân olurlar. Cimriler cimrilikleriyle hüsrân olurlar.
- Cömertleri Hazret-i Allah sever Cimrilerde Allah sevgisi yoktur yâni Allah onları sevmez.
- Sahîler açarlar bâb-ı cenneti
Bahîllerde yokdur Hakk’ın rahmeti - Sahîler kerem-i Hakk’a dayanmış
Bahîller buhlünün nârına yanmış - Sehâvetdir kula Hak’dan hidâyet
Bahîllerdir olan ehl-i şekavet - Sahîlerdir habîbullah âlemde
Bahillerdir adüvvullah âdemde - Sahîleri sever Lutfi bir Allah
Budur hukm-i Hudâ vallahi billâh
- Cömertler cennetin kapısını açarlar. Cimrilerde Hakk’ın rahmeti yoktur; cennete giremezler
- Cömertler Hakk’ın keremine dayanmıştır. Cimriler, cimriliklerinin âteşine yanmıştır.
- Cömertlik, Allahü Teâlâ’nın kuluna hidâyetine delildir. Cimrilik, kulun şekavetine (Seâdetten mahrum olma) delildir.
- Âlemde Allah’ın sevdiği kimseler, cömertlerdir. Âdemde (insanlar arasında) Allah’ın düşmanı cimrilerdir.
- Lutfî, bir olan Allah, cömertleri sever. Vallahi ve billâhi Hûdâ’nın hükmü budur.
- Sahîler okurlar dâim Kur’ân’ı
Bulurlar gönlünde nûr-i imânı
Olurlar derd ile havf ü recâde
İlticâ eylerler rahm-i Rahmân’ı - Bahîller severler mâl-i dünyâyı
Unutmuşlar zât-ı pâk-i Mevlâ’yı
Atmışlar dünyâya meyl-i sevdâyı
Hâtırlarında yok havf-i Rabbânî - Sahîlerin vardır âlî himmeti
Başlarında sehâvetin devleti
Sahîye âşıktır Hakk’ın rahmeti
Sahîlerdir açan bâb-ı cinânı - Sevilmez bahîlin bir harekâtı
Yetimlere vermez mâlın zekâtı
Fakîre miskine yok merhameti
Dutmuştur tarîk-ı bâb-ı nîrânı - Sahîler gözlerler ibâdullahı
İhsanla bulurlar rızâullahı
Sahîler açarlar dergâhullahı
Sahîlerdir Hak yolunun kurbânı - Bahîller fakîri miskini görmez
Uryânın yetîmin hâtırın sormaz
Kullardan utanup borcunu vermez
Sâil olan vallah sevmez ihsânı - Sahîlerdir nûr-i şem‘adan elde
Habîbullah olmuş nâmları dilde
Se‘âdet kemeri sehâvet belde
Cennet-i a‘lâda eder devrânı - Bahillerdir kalan yabân-ı çölde
Adüvvullah olmuş nâmları dilde
Şekavet kemeri bağlamış belde
Hayâsı yok söyler her hezeyânı - Îmândan sehâvet alur kuvveti
Emr-i şerî‘ate eyler dikkati
Tarîk-ı İslâm’a gayet hurmeti
İki cihan sahî bulur emânı - Âlim olsa âdem bilse Mevlâ’yı
Can u dilden sevse Hakk Te’âlâ’yı
Zât-ı Muhammed’e verse sevdâyı
Fedâ eder bütün mâl ile cânı - Sahîlerdir kurb-i Mevlâ’ya karîb
Sahîlerdir ind-i Mevlâ’da habîb
Sehâvetdir herbir dertlere tabîb
Âlim sahî olsa sen gör sultânı - Âlim bahîl olsa ednâ-yı nâsdır
Sehâvetli âlim dîne esâsdır
Sahî âlim sanma nâsa kıyasdır
Merhametli âlim alur meydânı - LUTFİYÂ var ise sadrında himmet
Kurban ol İslâm’a eyle mehamet
Rahmet bulur elbet eyleyen hizmet
Hizmet eden elbet alur dermânı
- Cömertler, dâimâ Kur’ân-ı Kerîm’i okurlar, gönüllerinde îmânın nûrunu bulurlar; korku ile ümit arasında derd ile Hakk’a sığınırlar. Rahmân’ın (kullarına acıma ve şefkâti fazla olan Allah’ın) acıma ve şefkatini dilerler.
- Cimriler, dünya malını severler; yüce Mevlâ’nın noksan sıfatlardan münezzeh pak zâtını unutmuşlardır. Cimriler kendini dünyâya atmışlar ve dünyâya aşırı bir arzuyla meyletmişlerdir. Onların hatırlarında Allah’tan bir korku yoktur.
- Cömertlerin âlî himmeti (yüce gayreti ma‘nevi gücü) vardır. Başlarında sehâvetin devleti (seâdet ve bahtiyarlığı) vardır. Hak Teâlâ’nın rahmeti cömertlere âşıktır. Cennetlerin kapısını açan sahîlerdir.
- Cimrinin hiç bir hareketi sevilmez. Yetimin hakkına riâyet etmez, servetinin zekâtını vermez. Cimrinin fakîre, miskine merhameti yoktur. Bu suretle cehennem kapısının yolunu tutmuştur.
- Cömertler Allah’ın kullarını gözlerler; Onlara ihsân ile Allah’ın rızâsını bulurlar. Cömertler Allah’ın dergâhını açarlar. Hak yolunun kurbanı cömertlerdir.
- Cimriler fakîri, miskini görmez; çıplağın, yetimin hatırını sormaz, kullardan utanıp borcunu vermez. Cimri olan vallahi ihsânı sevmez
- Cömertler şamdanın mumu gibi eldedir; Allah’ın sevdiği kimseler olmuşlar, nâmları dildedir; saâdetin kemeri cömertlikleri beldedir. Cennet-i âlâ’da onlar gezer dolaşır.
- Çölün ıssız, insan yaşamayan yerinde kalan cimrilerdir. Cimrilerin nâmları “Allah düşmanı” olarak dildedir. Bahtsızlığın, mutsuzluğun kemerini belde bağlamış. Cimrinin hayâsı yoktur, her saçma sözü söyler.
- Cömertlik kuvvetini îmândan alır. Şerîâtin emrine dikkat eder. Cömerdin İslâm yoluna hürmeti çoktur. Cömert iki cihanda huzûr ve güveni bulur.
- Bir kişi âlim olsa, yüce Mevlâ’yı bilse; cân u dilden Hak Teâlâ’yı sevse; Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme âşık olup ona gönlünü verse, cânını ve bütün malını fedâ eder.
- Cenâb-ı Hakk’a yakın olanlar cömertlerdir. Yüce Mevlâ katında sevgi bulanlar, cömertlerdir. Cömertlik derdin her türlüsüne tabibdir. Âlim de cömert olmalı. Cömert olan âlimin, emsâli arasındaki saltanatını (şânını, otoritesini, i‘tibarını) sen seyreyle…
- Âlim cimri olursa insanların en kötüsü en düşüğü olur. Cömert âlim dîne esastır, temeldir. Cömert âlimin değeri halkla kıyaslanarak ölçülmez. Onun değeri Hak katında yücedir. Merhametli âlimin Hak katındaki değeri artar. İnsanlar arasında da îtibarı yükselir. Saygıdeğer bir kimse olur.
- Ey Lutfî göğsünde himmet varsa, canla başla müslümanlara hizmet et; onlara karşı merhametli ol. Hizmet eden elbette râhmet bulur. Hizmet eden elbet dermânı alır.
Sehâvet üzerinde hassâsiyetle duran ve yaşayışında bu Muhammedî güzelliği samîmiyetle ve mahviyetle gösteren Efe Hazretleri ısrarla şu tenbihte bulunmaktadır:
- Sehâvetten sukût etme yamandır Sehâvet erbâbı dost-ı Rahmân’dır Sehâveti olan kâmil imândır Kullarına sultân bayramlık verir
- Sehâvetten; yüksek cömertlik hasletinden aşağıya düşmek iyi değildir. Sehâvet erbâbı Rahmân olan Allah’ın dostudur. Sehâveti olan kâmil îmân sâhibidir. Bu özelliğe sâhip kullarına Allah bayram sevincini yaşatacak ikrâm ve ihsânlarda bulunur.
Düşkünlere ve hastalara, analarının babalarının gösteremeyeceği şefkat ve merhameti gösterirdi. Yanına gelenlerin dertleriyle dertlenir; onların acılarını tâ içinde hissederdi. Çok kimseler de yanından ızdıraplarına çâre ve dertlerine dermân bulunmuş halde ferahla ayrılırlardı.
- Dilersen Hazret-i Hak’tan bulasın lutf u ihsânı
Gönül ravzasına câna erişe feyz-i Rabbânî
Gözet her bir umurunda bugün fermân-ı Kur’ân’ı
Aman zulmetme bir ferde yitirme Rahm-i Rahmân’ı
Fakîre merhamet eyle kerem ede kerem kânı - Adâlet merhamet insâf gerektir ehl-i îmâne
Mürüvvet et kıyâs-ı nefs ile zulmetme insâne
Revâ mı zulm ile dâhil olasın nâr-ı hırmâne
Aman zulmetme bir ferde yitirme Rahm-i Rahmân’ı
Zaîfe merhamet eyle kerem ede kerem kânı - Cenâb-ı zü’l-Celâl Allah seni halk eyledi yoktan
Aman mahlûkunu ağlatma havf eyle utan Hakk’dan
Kemâl-i kudreti seyret bugün enfüs ü âfakdan
Aman zulmetme bir ferde yitirme Rahm-i Rahmân’ı
Fakîre merhamet eyle kerem ede kerem kânı - Düşerse destine abd-i Hudâ’ya merhamet eyle
Düşün rûz-i kıyâmeti güzel insan gibi söyle
Gece gündüz Hudâ’dan kork anı evlâd gibi besle
Aman zulmetme bir ferde yitirme Rahm-i Rahmân’ı
Zaîfe merhamet eyle kerem ede kerem kânı - Yetîmi ağlatan elbet olur nârullahe dâhil
Zaîfi sızlatan mutlak cehennemde olur sâil
Erişir mazlûmun âhı der-i dergâhe yok hâil
Aman zulmetme bir ferde yitirme Rahm-i Rahmân’ı
Fakîre merhamet eyle kerem ede kerem kânı - Fakîrler bâr-ı girân bir belâya mübtelâ olmuş
Fakîrlik bir cehennemdir bu nârı dünyada bulmuş
Zelîl olmuş hakîr olmuş bugün ki kapuna gelmiş
Aman zulmetme bir ferde yitirme Rahm-i Rahmân’ı
Zaîfe merhamet eyle kerem ede kerem kânı - Fakîrin âhının okuna vallahi siper olmaz
Kişi eylediği zulmü cihanda sanma ki bulmaz
Muhakkak intikam eyler Hudâ hak kimseye kalmaz
Aman zulmetme bir ferde yitirme Rahm-i Rahmân’ı
Fakîre merhamet eyle kerem ede kerem kânı - Hisab görmek yola urmak zemânında adâlet et
Bütün âlemleri halk eyleyenden kork mürüvvet et
Gözetme nefsini Allah içün ana şefâ’at et
Aman zulmetme bir ferde yitirme Rahm-i Rahmân’ı
Za’ife merhamet eyle kerem ede kerem kânı - Dilersin cennet-i Firdevs-i a‘lâda Muhammed’i
Güzel dut gözle hâtırı bugün ümmet-i Ahmed’i
Gerektir Lutfiyâ bunda bulasın bâkî devleti
Aman zulmetme bir ferde yitirme Rahm-i Rahmân’ı
Fakîre merhamet eyle kerem ede kerem kânı
- Ey Cân! Hazret-i Hak’dan lütuf ve ihsânı, İlâhî tecellî ve feyzin gönül bahçesine erişmesini istersen; her işinde Kur’ân-ı Kerîm’in emrini gözet. Ey Cân ! Aman bir ferde zulmetme. Aman zulmedip Rahmân olan Allah’ın rahmetini yitirme. Ey Cân! Fakîre merhamet edersen kerem kaynağı Allah da sana kerem eder.
- Îmân ehline adâlet, merhamet, insâf gerektir. Kıyâs-ı nefs eyle, mürüvvet et (mert ve hakkıyla insan olana yakışacak tutum ve davranışlarda bulun ); insana zulmetme. Zulm ile mahrûmiyet âteşine (hiçbir şeyi elde edememe azabına) dâhil olman revâ mı? Ey Cân ! Aman bir ferde zulmetme. Aman zulmedip Rahmân olan Allah’ın, rahmetini yitirme. Ey Cân! Fakîre merhamet edersen kerem kaynağı Allah da sana kerem eder.
- Ey Cân! Celâl (büyüklük, ululuk, yücelik) sâhibi Allah seni yoktan yarattı. Cenâbı Allah’tan kork ve utan, aman yarattıklarını ağlatma. Kendine ve kendinde olana; kâinata ve kâinatta olanlara bakarak Cenab-ı Hakk’ın yüce kudretini bir gör. Aman bir ferde zulmetme. Aman zulmedip Rahmân olan Allah’ın rahmetini yitirme. Fakîre merhamet edersen kerem kaynağı Allah da sana ikrâm eder.
- Ey Cân! Allah’ın bir kulu eline düşerse yâni senin emrin altında bulunursa, ona merhamet eyle. Kıyâmet gününü düşün, onunla konuşurken bir iş yaptırırken insan gibi güzel söz söyle. Gece gündüz Allah’tan kork, onu evlat gibi besle. Aman bir ferde zulmetme. Aman zulmedip Rahmân olan Allah’ın rahmetini yitirme. Fakîre merhamet edersen kerem kaynağı Allah da sana ikrâm eder.
- Yetîmi ağlatan elbette Allah’ın ateşine, cehennemine dâhil olur. Zayıfı, güçsüzü, kuvvetsizi sızlatan kayıtsız şartsız, onlardan esirgediği merhameti cehennemde kendisi dilenir. Mazlûmun âhı Hakk’ın dergâhının kapısına ulaşıverir. Zirâ mazlumun âhı ile Hakk’ın yüce dergâhı arasında engel yoktur. Ey Cân ! Aman bir ferde zulmetme. Aman zulmedip Rahmân olan Allah’ın rahmetini yitirme. Fakîre merhamet edersen kerem kaynağı Allah da sana ikrâm eder.
- Fakîrler taşınması güç bir yüke bir belâya mübtelâ olmuş. Fakîrlik bir cehennemdir; fakîr bu ateşi dünyada bulmuş. Zelîl olmuş, hakîr olmuş da mâdem ki bu gün kapına gelmiş. Ey Cân ! Aman bir ferde zulmetme. Aman zulmedip Rahmân olan Allah’ın rahmetini yitirme. Fakîre merhamet edersen kerem kaynağı Allah da sana ikrâm eder.
- Fakîrin âhının okuna vallâhi siper olmaz. Kişi eylediği zulmün cezâsını dünyada bulmaz zannetme. Allah muhakkak intikam alır. Kimsenin hakkı kimsede kalmaz. Ey Cân ! Aman bir ferde zulmetme. Aman zulmedip Rahmân olan Allah’ın rahmetini yitirme. Fakîre merhamet edersen kerem kaynağı Allah da sana ikrâm eder.
- Çalıştırdığın kimsenin hesâbını görürken adâletli davran, güzellikle yolcu et. Bütün âlemleri yaratan Allah’tan kork. İyilikle, insanca davran. Kendi nefsini gözetme, fakîri kendine tercih et. Allah için ona şefkatli ol. Ey Cân ! Aman bir ferde zulmetme. Aman zulmedip Rahmân olan Allah’ın rahmetini yitirme. Fakîre merhamet edersen kerem kaynağı Allah da sana ikrâm eder.
- Ey Lutfî! Cennetin en yüksek makamı olan Firdevs’de Muhammed sallallahû teâlâ aleyhi vesellemle beraber olmayı dilersen, bugün ümmet-i Ahmed sallallahû teâlâ aleyhi vesellemin hatırını gözet. Ebedî seâdeti bulmak için bu husûsa riâyet et. Aman bir ferde zulmetme. Aman zulmedip Rahmân olan Allah’ın rahmetini yitirme. Fakîre merhamet edersen kerem kaynağı Allah da sana ikrâm eder.
- Ey tâlib-i cinân olan
Merhamet et fakîrlere
Makamâtı âlî olan
Merhamet et fakîrlere - Merhamet edene Mevlâ
Merhamet eder o a‘lâ
İstersin kadrin mu‘alla
Merhamet et fakîrlere - Dilersin rahmet-i Rahmân
Yâr-i kadîm ola îmân
Düşmüşlere eyle ihsân
Merhamet et fakîrlere - Halâsın istersin nârdan
Cânın kurtarasın vârdan
Dilersin seyr-i dîdârdan
Merhamet et fakîrlere - Dilersin yüzün ağ olsun
Kabrinde nûr çerâğ olsun
Cennet sana durağ olsun
Merhamet et fakîrlere - İstersen Livâü’l- hamd’i
Nûr-civâr-ı Muhammed’i
Devlet dilersin sermedî
Merhamet et fakîrlere - Mal Allah’ındır sen dahî
Hâlık’ı düşün ey ahî
Olur mu düşün bir dahî
Merhamet et fakîrlere - LUTFÎ maldâr oldu çoklar
Anlar hani şimdi yoklar
İns ü cinni ölüm oklar
Merhamet et fakîrlere
- Ey cennetleri isteyen! Fakîrlere merhamet et. Ey yüce makamlara, mevkîlere sahip olan! Fakîrlere merhamet et.
- O yüce Mevlâ, merhamet edene merhamet eder. İ‘tibâr ve haysiyetim yüce, değer ve derecem yüksek olsun diyenler fakîrlere merhamet etsin.
- Rahmân Allah’ın rahmetini diliyorsan; ezelden beri yârim olan îmânım bana yoldaş olsun diyorsan; düşmüşlere ihsân et fakîrlere merhamet et.
- Cehennemin ateşinden kurtuluş istersen; cânının varlık ve benlikten temizlenmesini dilersen, cennette Allah’ın dîdârını seyretmeyi umarsan; fakîrlere merhamet et.
- Kabrinde nûrdan kandilin yanmasını, mahşerde yüzünün ak ve netîcede makam ve mekânının cennet olmasını dilersen fakîrlere merhamet et.
- Mahşer yerinde mü’minlerin gölgesinde toplanacakları Peygamber Efendimiz’in Hamd Sancağı’nın altında olmayı, Efendimiz Hazret-i Muhammed sallallahu aleyhi vesellemin nurlu civârında bulunmayı istersen; ebedî seâdet dilersen, fakîrlere merhamet et.
- Mal Allah’ındır sen de, ben de bütün varlık Allah’ındır. Ey din kardeşim var edeni yaratanı düşün lütfen, tekrar tekrar düşün ortada neyim var diye. Öyleyse fakîrlere merhamet et.
- LUTFÎ dünyadaki bir çokları mal mülk sâhibi oldular, bunlardan kim kaldı?… Hani şimdi yoklar. İnsanlar ve cinler muhakkak ölüm okuna hedef olacaklardır ve bâkî âleme göçeceklerdir. Bu hususu iyi düşün ve fakîrlere merhamet et.
Kendisini ziyârete gelenlere dâimâ: “Herkese hüsn-i zan etmeyi, hiçbir kimseyi incitmemeyi, hiçbir ferdi hor görmemeyi, mürrüvvetli olmayı, alırken satarken insaflı olmayı tavsiye ederdi. “Hüner incinmemek, incitmemek, ikrâmını minnet bilmektir.” buyururdu.
- Hazer kıl kırma kalbin kimsenin cânını incitme
Esîr-i gurbet-i nâlân olan insânı incitme
Tarîk-ı aşkda bî-çâreyi hicrânı incitme
Sabır kıl her belâya hâne-yi Rahmân’ı incitme
Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme - Elin çek meyl-i dünyâdan eğer âşık isen yâre
Mehabbet câmını nûş et asıl Mansûr gibi dâre
Misâfirsin felek bâğında kendin salma efkâre
Düşersin bir belâya sabrı kıl Mevlâ verir çâre
Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme - Bulaşma çirk-i dünyaya vücûdun pâk-tâhirken
Güvenme mâl u mülk ü mansıbın ifnâsı zâhirken
Nic’oldu mâli Karûn’un felek bağında vâfirken
Nedir bu sendeki etvâr-ı derd gönlün misâfirken
Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme - Hasislikden elin çek sen cömerd ol kân-ı ihsân ol
Konuşma câhil ü nâdân ile gel ehl-i irfân ol
Hakîr ol âlem-i zâhirde sen ma‘nâda sultân ol
Karıncanın dahî hâlin gözet dehre Süleymân ol
Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme - Ben insanım diyen insâna düşmez şâd u hândanlık
Düşen bî-çareyi kaldırmadır âlemde insanlık
Hakîkat ehlinin hâli dürür dâim perîşanlık
Bir işi etme kim gelsün sana sonra peşîmanlık
Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme - Ben irfânım deyü her yerde kendin atma meydâna
El elden belki üstündür ne lâzım uyma şeytâna
Yakîn olmak dilersin Hazret-i Hallâk-ı ekvâna
Cihanda tatlı dilli olması lâzımdır insâna
Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme - elîs-i meclîs-i ehl-i hakîkat ol firâr etme
Hevâ-yı nefsine tabi‘ olan yerde karâr etme
Tekebbürlük eden insâna aslâ i‘tibâr etme
Sana cevr ü cefa ederse bir kes inkisâr etme
Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme - Vefâsı var mıdır gör kim sana bu çarh-ı devrânın
Eser yeller yerinde hani ya taht- ı Süleymân’ın
Yalınız adı kaldı âlem-i zâhirde Lokmân’ın
Geçer bir lahzada ru’yâ misâli ömrü insânın
Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme - Sana bir fâide yokdur bilirsin halkı gıybetten
Gözün aç âlemi bir bir geçir sen çeşm-i ibretden
Zarar gördüm diyen gördün mü sen ehl-i muhabbetten
Yeme kul hakkını korkar isen rûz-i kıyâmetten
Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme - Hakîkat bahrinin gavvası ol terk-i mecâz eyle
Çıkar ha alma mazlûmun âhın sen ihtirâz eyle
Çekil semt-i Habîb’e ey gönül azm-i Hicâz eyle
Yüzün tut hâk-i pâyine hemân arz-ı niyâz eyle
Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme - Gönül âyinesin silmek gerekdir kalb-i âgâhe
Mehabbet şemsi doğmuşken ne lâzım mihr ile mâhe
Ne müşkil hâcetin varsa hemân arzeyle Allah’e
Der-i Mevlâ dururken bakma Lutfî başka dergâhe
Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme
- Sakın kimsenin kalbini kırma kimsenin cânını incitme. Ağlayıp inleyen, kimsesiz, aslî vatanından ayrı düşmüş insanı incitme. Aşk yolunda ayrılığın acısını çeken zavallıyı incitme. Her belâya sabret, Rahmân olan Allah’ın hânesini, gönlü incitme. Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan denmeye tam ma‘nâsıyla lâyık biriyim diyor isen bir cânı incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi âlemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahû aleyhi vesellemi incitirsin. Sakın O’nu incitme.
- Eğer yegâne dost olan Hakk’a âşık isen dünyâya gönül vermekten vazgeç; muhabbet şerâbının kadehinden iç, Hallâc- ı Mansur gibi darağacına asıl… Bu dünya bâğında misâfir olduğunu dâima hatırlayarak kendini kuruntulara bırakma; bitip tükenmez hırs ve arzulara kaptırma. Bir belâya düşersen sabret; elbette Mevlâ sabredenlerle berâberdir. İhtiyâcın olan ne ise sana muhakkak verecektir. Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan denmeye tam ma‘nâsıyla lâyık biriyim diyor isen bir cânı incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi alemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahû aleyhi vesellemi incitirsin. Sakın O’nu incitme.
- Allâhü Teâlâ seni yoktan vâredip temiz olarak bu dünyaya gönderdi. Vücûdun tertemizken niçin dünyânın pisliğine bulaşıyorsun? Bulaşma! Mal, mülk ve mansıbın (makam) yok olacağı besbelli iken neden onlara güveniyorsun ? Güvenme! Dünya hayatında çok mala ve mülke sâhip olan Karûn’un malı nice oldu? Bu dünyâ hayatının, bir ağaç altında gölgelenme süresi kadar kısa ve sen de bu kadar kısa süreli misâfir olduğunu bildiğin halde; bu fânî dünyânın nesine kederleniyorsun? Sendeki bu hüzünlü tavırlar niye? Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan denmeye tam ma‘nâsıyla lâyık biriyim diyor isen bir cânı incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi alemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahû aleyhi vesellemi incitirsin. Sakın O’nu incitme.
- Cimrilikten vazgeç! Cömert ol, cömertliğin kaynağı ol. Haddini bilmeyen câhillerle, irfândan nasîbi olmayanlarla konuşma, gel irfân ehli olmaya çalış. Dış görünüşe önem verme. Halk arasında hiçe sayılan, saygı gösterilmeyen ve değer verilmeyen biri olman önemli değil. Asıl önemli olan mânevî ve ebedî dünyada sultan olmaktır. Karıncanın dahi durumunu gözet zamanının Süleymân’ı ol.(Dâvûd Aleyhisselâm’ın oğlu olan Süleymân aleyhisselâm hem pâdişah hem peygamberdir. Geçimini devlet hazinesinden değil ördüğü zenbiller sayesinde kazanmıştır. Bir gün Süleymân aleyhisselâm ordusuyla birlikte sefere giderler. Karınca vâdîsine geldikleri zaman karınca beyi “Ey karıncalar yuvalarınıza girin Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin” dedi. Süleymân aleyhisselâm onun sözüne gülümseyerek dedi ki: “Ey Rabbim! Bana ve anama- babama verdiğin nîmete şükretmemi ve hoşnûd olacağın iyi iş yapmamı gönlüme getir. Rahmetinle beni iyi kulların arasına kat. (Neml Sûresi / 18, 19) İşte karıncayı dahi incitmemek, böyle bir duâ ile Hakk’a sığınmak Süleymanlıktır. Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan denmeye tam ma‘nâsıyla lâyık biriyim diyor isen bir cânı incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi alemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahû aleyhi vesellemi incitirsin. Sakın O’nu incitme.
- Ben insanım diyen insana gülüp eylenmek yakışmaz. Âlemde insanlık, düşen çâresizleri kaldırmaktır. Hakîkat ehli az güler çok ağlarlar. Onlar hep mahzun ve perîşan bir hâl içindedirler. Sonra pişmanlık duyacağın bir işi yapma. Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan denmeye tam manâsıyla lâyık biriyim diyor isen bir cânı incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi alemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahû aleyhi vesellemi incitirsin. Sakın O’nu incitme.
- İrfan sâhibiyim diye şeytana uyup her yerde kendini meydana atma. O meydanda senden üstün olan irfân sahipleri vardır zirâ el elden üstündür. Âlemleri yaratan Hazret-i Allah’a yakın olmak dileyen insanın cihanda tatlı dilli olması lâzımdır. Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan denmeye tam manâsıyla lâyık biriyim diyor isen bir cânı incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi alemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahû aleyhi vesellemi incitirsin. Sakın O’nu incitme.
- Allah dostu olan kimselerin meclislerinde otur; onlarla bir arada bulun; onlardan kaçma. Nefsî arzularına uyan kimselerin bulunduğu yerlerde durma. Büyüklük iddiâsında olan, kibirlenen insana asla i’tibar etme. Bir kimse sana haksızlık edip üzerse kırılıp gücenme, gücenip de beddua etme. Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan denmeye tam manasıyla lâyık biriyim diyor isen bir cân incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi alemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa Sallallahû Aleyhi Vesellem’i incitirsin. Sakın O’nu incitme.
- Bu âlemin geçici ve vefâsız olduğunu gör. Süleyman aleyhisselâmın saltanat tahtı hani ? Yerinde yeller eser. Hikmet ve hekimliğin pîri ve sembolü olarak bilinen Lokman aleyhisselâmın bu âlemde yalnız adı kaldı. İnsan ömrü rüyâ gibi bir anda geçer. Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan denmeye tam manasıyla lâyık biriyim diyor isen bir cânı incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi alemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahû aleyhi vesellemi incitirsin. Sakın O’nu incitme.
- Halkı çekiştirmekten; onun bunun arkasından söz söylemekten sana bir fayda olmadığını bilirsin. Niçin gaflet edersin? Gözünü aç ve bu âlemi; sakınmak ve çekinmek üzere ders alıp uyanma niyetiyle bir bir gözden geçir. Allah’ını bilenlerden, birbirini Allah için sevenlerden zarar gördüm diyen bir kimse göremezsin. Dünyanın son bulduğu zamanda bütün ölülerin dirilip bir araya toplandığı; herkesin hesaba çekildiği iyinin iyi, kötünün de kötü karşılık aldığı muhâkeme gününden korkuyorsan kul hakkı yeme. Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan denmeye tam manasıyla lâyık biriyim diyor isen bir cânı incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi alemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahû aleyhi vesellemi incitirsin. Sakın O’nu incitme.
- Hakîkat denizinin dalgıcı ol, gerçek olmayanı terkeyle. Mazlûmun âhını alma, sakın!. “ Alma mazlûmun âhını çıkar âheste âheste”sözünü unutma” Ey gönül Hicaz diyârına yürü, Sevgili Peygamber’inin semtine çekil. O’nun ayağının toprağına, mukaddes türbesi’ne yönel; yüzünü çevir ve hemen niyâzını arz eyle. Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan den-meye tam manâsıyla lâyık biriyim diyor isen bir cân incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi alemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahû aleyhi vesellemi incitirsin. Sakın O’nu incitme.
- Uyanık kalb sâhibinin gönül aynasını dâima silmesi ve temiz tutması lâzımdır. Gönüle muhabbet güneşi doğduğu vakit; onun ne aya ne de güneşe ihtiyacı yoktur. Zaten güneş ile ay dış dünyamızı aydınlatan fânî varlıklardır. Her neye ihtiyacın varsa halledemediğin ne gibi müşkillerin varsa, hemen Allahü Teâlâ’ya arzet!. Ey! Lutfî Mevlâ’nın kapısı dururken başka kapıya gitme; Mevlâ’nın dergâhı dururken başka bir dergâha bakma. Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan denmeye tam manâsıyla lâyık biriyim diyor isen bir cânı incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi alemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahû aleyhi vesellemi incitirsin. Sakın O’nu incitme.
Sarhoşları dahi huzuruna kabul eder; fâsık, sâlih seçmez herkesi menziline oturtur ve herkese lâyık olduğu şekilde muhatab olur, alâka ve iltifatlarıyla memnûn ederdi. Yolunu şaşırmış olarak ziyâretine gelenler, doğru yola ererek yanından ayrılırlardı. Müddeti hayâtında hiç kimseye taarruz etmemiş ve hiçbir ferdin kalbini kırmamış bir insan-ı kâmildi.
- Mahlûku halk eden Allah
Kitab göndermiştir vallah
Dâim de “amentü billah”
Her amelin olsun lillah
Sakın incitme bir cânı
Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı - Bilirsin ki Allah vardır
İslâm’a îmânı yârdır
Bu dünya fâni bir dârdır
Âhiret dâr-ı karardır
Sakın incitme bir cânı
Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı - Tasdîk eyledin Kur’ân’ı
Tevhîd eyledin Rahmân’ı
Nâr-ı cehîme îmânı
Vardır kıyâmet divânı
Sakın incitme bir cânı
Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı - Bilirsin haram helâli
Bilirsin sevap vebâli
Aman olma lâ-übâli
Terk eyle boş kıyl ü kali
Sakın incitme bir cânı
Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı - Bu dünya seni terk eder
Devletin hep elden gider
Ölüm bir gün kabre güder
Biri sürer biri yeder
Sakın incitme bir cânı
Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı - Ağ tüylerin nişân olur
Ölümün kehkeşân olur
Vücudun perişân olur
Gözlerin hûn-feşân olur
Sakın incitme bir cânı
Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı - Adâlet et umûrunda
Namazın kıl huzûrunda
Şâkir-i dîn sudûrunda
Rahat eyle kubûrunda
Sakın incitme bir cânı
Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı - Nisvâne merhamet eyle
Anlara lutf ile söyle
Etfâl ile de ol öyle
Şerî‘atin yolu böyle
Sakın incitme bir cânı
Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı - Herkese münâsip emr et
Lâyık olmayanı terk et
Gücün yettiğine emr et
Resulullah yoluna git
Sakın incitme bir cânı
Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı - Ol fakîr ki yüzen bakar
Gözlerinin yaşı akar
Mü’min olan kalb mi yıkar
Boynuna la‘net mi takar
Sakın incitme bir cânı
Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı - Kimsenin gönlünü kırma
Sakın harama el urma
Bir ferdin aybını görme
Günah meclisinde durma
Sakın incitme bir cânı
Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı - Ziyankâr adüvvullahdır
Zâlimin hasmı Allah’dır
İslâm hasbeten lillahdır
Bu emr-i Resûlullahdır
Sakın incitme bir cânı
Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı - İhtiyâra eyle hurmet
Sabîlere kıl merhamet
Misâfire sarf et ni‘met
Allah’tan istersen rahmet
Sakın incitme bir cânı
Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı - Komşulara hayırhâh ol
Ahvâllerinden âgâh ol
İnsanlık eyle bir şâh ol
LUTFÎ makbûl-i dergâh ol
Sakın incitme bir cânı
Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı
- Yoktan var eden ; yaratan Allah’tır. Allah, kitab (Kur’ân-ı Kerîm) göndermiştir. Allah hakkı için dâimâ ben Allah’a inandım de ve her amelini de Allah için yap. Sakın bir cânı incitme. Bir cânı incitirsen Rahmân’ın Arş’ını yıkarsın. (Arş, mevcûdâtı kuşattığı için, yüksekliğinden dolayı bu ismi almıştır. “ Rahmân Arş’a istiva etmiştir. (Arş’ı hükmü altına almıştır.” (Tâhâ/5) Arşü’l-Azîm (azametli Arş, çok büyük Arş) Arşü’lKerîm (bereketli Arş), Arşü’l-Mecîd (şerefli Arş) diye tavsif edilmektedir. Arş’ı yaratan ve onun sâhibi Allah’tır. Arş’a hükmeden ve hükmü Arş’ı kaplayan Rahmân’dır. “Arş’ı yüklenen (hamele-i ateş) ve bir de onun çevresinde bulunup , onu tavaf eden melekler, Rablerini hamd ile tesbih ederler, O’na imân ederler. Mü’minlerin de bağışlanmasını isterler ve şöyle dua ederler: Ey Rabbim! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tövbe eden ve senin yoluna gidenleri bağışla onları cehennem ateşinden koru. Rabbimiz! Onları da onların atalarından, zevcelerinden nesillerinden iyi olanları kendilerine va‘d ettiğin Adn Cennetlerine koy. Şüphesiz Aziz ve Hakîm olan sensin! bir de onları kötülüklerden koru, sen kimi kötülüklerden korursan o gün muhakkak ki onu rahmetine mazhar etmiş olursun. Bu ne büyük kurtuluştur.” (Mü’min/7-8-9)
- Bilirsin ki Allah vardır. Müslümana îmânı yârdır. Bu dünya gelip geçici bir yerdir. Karar yeri kalıcı olan âhirettir. Sakın bir canı incitme. Bir cânı incitirsen Rahmân’ın Arş’ını yıkarsın.
- Kur’ân’ın gerçek olduğunu söylüyorsan, Rahmân olan Allah’ın varlığına ve bir olduğuna inanarak “Lâ ilâhe illallah” diyorsan, cehennem ateşine îmânın varsa, kıyâmette İlâhî dîvânda muhakkak hesap verilecektir inancına sâhipsen, sakın bir cânı incitme. Bir cânı incitirsen Rahmân’ın Arş’ını yıkarsın.
- Haramı helâli; sevâbı vebâli bilirsen aman lâubâli olma (İlâhi emir ve yasaklara kayıtsız ve saygısız olma) ve dedikoduyu terket. Sakın bir cânı incitme. Bir can incitirsen Rahmân’ın Arş’ını yıkarsın.
- Bu dünyâ bir gün seni terk eder, seâdet ve servetin hep elden gider. Ölüm seni kabre sevk eder. Ak tüylerin nişân, ölümün kehkeşân ve vücûdun perîşân olur; gözlerin kan saçar.
- Öyleyse bütün bunları iyi düşün ve sakın bir cânı incitme. Bir cânı incitirsen Rahmân’ın Arş’ını yıkarsın.
- Emirlerinde âdil ol, emrinin altındakilere adâletle muâmele et. Cenâb-ı Hakk’ın huzûrunda olduğunun şuûruna sâhip olarak ; O’nun seni gördüğünü idrâk ederek, Allah’ı görüyormuş gibi namazını kıl İslâm dînine bağlı; İslâm ni‘metine sâhip olduğuna gönülden şükret. Böylece kabrinde mahşere kadar rahat edersin. Âdil bir mü’min; huzûrla namaz kılan bir müslüman, İslâm ni‘metine gönülden şükreden bir kul ve kendini âhirete hazırlayan bir insan olarak aman bir cânı incitme, Rahmân’ın Arş’ını yıkma…
- Hanımlara ve çocuklara; hanımına ve çocuklarına şefkat ve merhamet eyle. Onlara lütufkâr ol ve şefkâtle davran, Kur’ân ve sünnetin yolu böyle … Öyle ise sakın bir cânı incitme, incitirsen Rahmân’ın Arş’ını yıkarsın.
- Herkese uygun olanı yap, uygun olanı emret, herkesin liyâkati, idrâki, tahammülü farklıdır. Bu hakîki çerçevede herkesi hoş tut ve onlara kıyas-ı nefs ve insâf ölçülerine riayet ederek, muamele et. Sakın bir cânı incitme. Bu yol Resulullah sallalâhû aleyhi ve sellemin yoludur bu yoldan git.
- Gözlerinin yaşı akarak yüzüne bakan bir fakîri nasıl incitirsin ? İmân esaslarına inanan bir insan kalb yıkar mı? Boynuna la‘net sıfatını takar mı? Mü’min Allah’ın rahmet ve merhametinden afv u mağfiretinden mahrûm kalmak ister mi? Sakın bir cânı incitme. Bir cânı incitirsen Rahmân’ın Arş’ını yıkarsın.
- Kimsenin gönlünü kırma. Harama sakın el uzatma. Bir ferdin ayıbını görme. Günah meclisinde durma. Sakın bir cânı incitme yoksa Rahmân’ın Arş’ını yıkarsın.
- Zarar ve ziyâna yol açan, zarar veren Allah düşmanıdır. Zarar ve ziyâna yol açana, zarar verene Allah düşmandır. Haksızlık ve zulüm edenin; kıyıcı (?s.180) ve merhametsizin düşmanı Allah’tır. İslâm doğrudan Allah rızâsı için herhangi bir kötü niyet beslemeksizin veya karşılık ummayarak iş yapmaktır, yaşamak ve yaşatmaktır. Bu yaşama ve yaşatmanın sırrı Allah’ın Elçisi Efendimiz’in emrindedir. Sakın bir cânı incitme! İncitirsen Rahmân’ın Arş’ını yıkarsın.
- Allah’tan rahmet istersen; ihtiyara hürmet eyle, çocuklara merhamet eyle, mi-sâfire iyilik ve ihsanda bulun; Allah’ın bağışladığı yiyecek ve içeceklerden ikrâm et. Sözün özü, Allah’dan rahmet istersen; sakın bir cânı incitme. Bir cânı incitirsen Rahmân’ın Arş’ını yıkarsın.
- Komşuların iyiliğini arzu et; onlara faydalı olmak için onların durumlarını bil, öğren. İnsana yaraşır şekilde davranmak sûretiyle insanlar arasında seçkin bir yerin olsun. Nitekim “insan topluluğunun hâdimi o topluluğun seyyididir.” buyurulmaktadır. Lutfî dergâha kâbul edilen bir insan ol. Sakın bir cânı incitme! İncitirsen Rahmân’ın Arşı’nı yıkarsın. Lutfî sakın bir cânı incitme ve insanca insanlara hizmet et. Bu suretle de Arş’ı yüklenen ve Arş’ın etrâfında Allah’a hamd ederek tavaf eden meleklerin duâlarına mazhar ol.
Efe Hazretleri, 1939’dan bâkî âleme göçüş tarihi olan 1956’ya kadar Erzurum’da ne kadar tâlib-i ilim var ise onları hüsn -i teveccüh, hüsn-i kabul ve kemâl-i şefkâtle teşvik ederek himâye etmiştir. O tarihlerde Erzurum’un içinde ve dışında yetişen vâizler ve müderrisler, bu zâtın çerâğı ve yetiştirmiş olduğu bilginlerden olduklarını şükranla itiraf etmektedirler. Hulâsa, bu zât, ahlâk-ı Muhammedî kendisinde tekâmül etmiş bir rehber-i seâdet ve bir mümessil-i peygamber idi. Bilhassa çocukların dinî eğitimi üzerinde hassâsiyetle durulması gerektiğini dâimâ telkîn etmiştir. Kur’ân okumanın yasak olduğu dönemlerde çocuklara Kur’ân öğreten hocaların üstün meziyetlerini anlatırken şöhreti cihânı tutmuş âlimlerin, müftîlerin çocuklara Kur-ân öğreten hocaları takdir etmeleri ve onlara kurban olmaları gerektiğini ifâde etmiştir.
- Bir selâm gönderdim merd-i merdâne
Merhabâ efendim la’l-i dürdâne
Burc-i hidâyetde güneş görenler
Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e - Ne renklere düşdü bu devr-i zemân
Kalmadı bir yerde bir dârü’l-emân
Her kimde var ise vallâhi îmân
Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e - Ümmet-i Muhammed hâmil-i îmân
Hazret-i Kur’ân’dır îmâne dermân
Her kim ister ise rızâ-yı Rahmân
Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e - Sirâc-ı neyyîr ehl-i îmândır
Mu’allim-i Kur’ân dârü’l-emândır
Her kim ki tâlib-i dâr-ı cinândır
Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e - Mu’allimin kahr ü sitemi câne
Verilmez vallâhi dürr ü mercâne
Her kim âşık ise Zât-ı Sübhân’e
Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e - İsteyenler seâdet-i ebedî
Gözleyenler dilde nûr-i Ehad’i
Her kim sever ise Zât-ı Samed’i
Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e - Görmez misin Mevlâ bizleri n’etdi
Kâfirler elinde terbiye etdi
Nice müslim kâfir ellerin öpdü
Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e - Ta’lîm-i Kur’ân’dır efdal-i a’mâl
Kur’ân ile bulur bu îmân kemâl
Her kim ister ise bulmaya zevâl
Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e - Ne kadar olsa da âlim-i âmil
Şöhreti olursa âleme şâmil
Mua’lîm-i sıbyâne olmasa mâil
Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e - İster ise olsun âlemde fâık
Bu üstâd-ı kâmil fetvâya lâyık
Takdîr etse kemâlâtına lâyık
Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e - Mu’allim-i sıbyân dârü’l-emândır
Mu’allim-i sıbyân nûr-i zemândır
Dest-gîr-i ümmet rahm-i Rahmân’dır
Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e - Seâdet-mend olan dutar hak sözü
Ta’lîm-i Kur’ân’dan ayırmaz gözü
LUTFİYÂ hak sözden utanır yüzü
Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e
Aşağıdaki manzûmesinde Efe Hazretleri, Kur’ân-ı Kerim’i okuyan ve okutanlara melekler âleminin istiğfâr ettiğini ve Allâhü Teâlâ’ya Kur’ân okutanı affetmesi için yalvardıklarını ifâde ederek buyuruyor ki:
- Seâdet-mend olan efrâd-ı
İslâm Okur hem okudur ders-i Kur’ân’ı
Her kim ister ise Allah’dan ikrâm
Okur hem okudur ders-i Kur’ân’ı - Nâzil olur Arş-ı a’lâ’dan rahmet
Cenâb-ı zü’l-Celâl eder merhamet
Her kim diler ise bâkî bir devlet
Okur hem okudur ders-i Kur’ân’ı - Her kim okudursa sıbyâne
Kur’ân Müftî müderrisler hep ona kurbân
Her kim ister ise rahmet-i Rahmân
Okur hem okudur ders-i Kur’ân’ı - Göklerde melekler suda semekler
Yerde karıncalar diler dilekler
Hâcesine duâ eder melekler
Okur hem okudur ders-i Kur’ân’ı - Âlem-i melekût istiğfâr eyler
Rabbü’l-âlemîn’den merhamet diler
Kur’ân okuyanı afveyle derler
Okur okutdurur LUTFÎ Kur’ân’ı
Efe Hazretleri, Erzurum’un Dumlu Köyü’nde ikamet etmekte olan Nurullah Efendi adında bir zâtın Kur’ân öğretmenin yasak olduğu dönemlerde Kur’ân eğitimi konusunda gösterdiği cesûr ve fedâkâr gayretlerinden dolayı ona takdir ve iltifatlarını ifâde eden bir mektup yazmıştır. Bu manzum mektupta Nurullah Efendi’ye “Nurullah Paşa”* diye hitap edişi, ona ne kadar değer verdiğini göstermek içindir. Yaptığı bu ulvî hizmetin suç sayıldığı bir zamanda kendisine bir zarar gelmemesi için de O’nu kerem sâhibi Allah’ın hıfz u emânına emânet ediyor.
- Ciğerim pâresi Nûrullah Paşa
Zü’l-Kerem’e seni emânet verdim
Hak yolunda başın çal taştan taşa
Zü’l-Kerem’e seni emânet verdim - Allah’a emânet cümle ihvânın
Kerîm’den erişe dâim ihsânın
Himmeti ulaşa şâh-ı merdânın
Zü’l-Kerem’e seni emânet verdim - Ummân-ı azîmdir Hakk’ın keremi
Nasîb ola Beytullâh’ın haremi
Seni tebşîr ede kudret kalemi
Zü’l-Kerem’e seni emânet verdim - Fethola gönülde bâb-ı ma’rifet
Kalbin ola cânâ deryâ-yı himmet
Cümlemize ede Mevlâ merhamet
Zü’l-Kerem’e seni emânet verdim - Nûr-i muhabbetden mihr-i hidâyet
Seni tenvîr ede şems-i seâdet
Dâreyinde Mevlâ vere selâmet
Zü’l-Kerem’e seni emânet verdim - Mülk-i kadîm ola cennet diyârı
Rabbim refîk ede güzel Tayyâr’ı
Siz de kabûl edin bu ihtiyârı
Zü’l-Kerem’e seni emânet verdim - Yâ Rabbi kabul et cümle ihvânım
Nûr-i îmânımdır dârü’l-emânım
LUTFÎ îmânımdır derde dermânım
Zü’l-Kerem’e seni emânet verdim
Efe Hazretleri’nin hoşgörüsü hiçbir zaman sınırsız olmamıştır. Dîne ve dînî değerlere hücum edenlere dâimâ bütün gayretiyle tepki göstermiştir. Toplumun yaşadığı dînî ve ahlâkî buhranın acısını yüreğinde duymuş ve toplumu uyarmak için mürşidâne nasihâtlerde bulunmuştur. Bu tepkileri ıfâde eden şiirlerinden iki tanesini teberrüken takdîm edelim.
- Hâdise-i devr-i zemân
Besdir gönül endîşesi
Fitneleri âhir zemân
Besdir gönül endîşesi - Şer-’i şerîfden kaçdılar
Bid’at yoluna düşdüler
Kanûn u nizâm aşdılar
Besdir gönül endîşesi - Âr u nâmûs gitdi gider
İlm ile hilmi kim n’ider
Günden güne yevme’l-beter
Besdir gönül endîşesi - Doldu cihâna şor u şer
Kâr u zarar bilmez beşer
Ehl-i fesâd dizden eşer
Besdir gönül endîşesi - Günden güne işler azar
Ederler rüşveti bâzâr
Kimler okur kimler yazar
Besdir gönül endîşesi - Ekser ulemâ-yı zemân
Terk etdi meslekin hemân
Dünyâ içün oldu revân
Besdir gönül endîşesi - Hakîmâne kin dutdular
Ser-fürû edüp gitdiler
Hubb-i riyâset etdiler
Besdir gönül endîşesi - Mürşid mürîdin kesreti
Gitdi tarîkın rağbeti
Dünyâya vermiş himmeti
Besdir gönül endîşesi - Kendinde cehli bâkîdir
İlm-i tasavvuf okudur
İpliği yok bez dokudur
Besdir gönül endîşesi - Cümle fakîri ezdiler
Cild-i fakîri üzdüler
Biryânı şişe dizdiler
Besdir gönül endîşesi - Gitdi nisâlardan hayâ
Kalmadı dillerde zıyâ
Âbidlerin işi riyâ
Besdir gönül endîşesi - İmdi bu ümmet der-cihân
Gerek diye yâ Müsteân
Sen ver bize tekmîl îmân
Besdir gönül endîşesi - LUTFÎ sığın Allah’a sen
Dâimâ ol lillâhe sen
Dil bağla gel Allah’a sen
Besdir gönül endîşesi
Devrin gidişâtına ibretle baktığımız zaman, karşılaşacağımız hazîn kara tabloyu şöyle ifâde eder:
- Bir nazar eyleyin devr-i zemâne
Kârbân-ı İslâm çekildi gitdi
Hak yardım eylesün ehl-i îmâne
Hep ricâl-i kirâm çekildi gitdi - Ehl-i tevhîd bugün ne garîb kaldı
Derde şifâ veren ne tabîb kaldı
Hilm ü hayâ ile ne edîb kaldı
Ulemâ-yı ızâm çekildi gitdi - Mü’min ü muvahhid az az bulunur
Şer-’i şerîf bâzan süâl olunur
Gâhı gâh fetvâdan haber alınur
Kemâl ü ihtirâm çekildi gitdi - Hani yüzü nurlu ümmet-i Ahmed
Meyânda munkatı’ şer-’i Muhammed
Zâtında Sabûr’dur Allahü Ehad
Bu dinden intizâm çekildi gitdi - Vallâhi açıkdır tevbe kapısı
Bu kâinât bütün Hakk’ın yapısı
Afv olunur günâhların hepisi
Tevbeye ihtimâm çekildi gitdi - İttibâ-ı hevâ aldı derûnu
Tarîk-ı şeyâtîn dutdu berûnu
Doldurdu karnına kanı irini
Fark-ı helâl harâm çekildi gitdi - Kal’ oldu kalblerden envâr-ı îmân
Kesildi dillerden rızâ-yı Rahmân
İylik tarafına görünmez gümân
Salât ile selâm çekildi gitdi - Nisâlar ricâle emîr oldular
Ricâl gibi meydânlara doldular
Şeyâtînin ocağını kurdular
Hak yoluna devâm çekildi gitdi - LUTFÎ gaflet ile karardı âlem
Bahr-i gafletdedir ebnâ-yı âdem
Artmada şekavet hayfâ dem-â-dem
Sıyâm ile kıyâm çekildi gitdi
İnsanların, içinde bulundukları vahim durumun farkında olmayıp, oyuna eğlenceye dalmaları karşısında Allahü Teâla’nın kahrına, gazabına uğramalarından endişe eder. Bu gaflet içinde olanları, humeka-yı zeman (zamanın ahmakları) olarak nitelendirir.
- El elden üzülmüş yâr elden gitmiş
Humeka-yı zemân nanay oynarlar
Kurb-i kıyâmetdir târih de bitmiş
Humeka-yı zemân nanay oynarlar - Taraf taraf belâ istîlâ eyler
Kahrullah gazâba istinâd eyler
Kanlar akar yerde incimâd eyler
Humeka-yı zemân nanay oynarlar - Âr ile nâmus da kalmadı gitdi
Yüzler siyah oldu hayâ da bitti
Dünyâda yaşamak kemâle yetdi
Humeka-yı zemân nanay oynarlar - Avretler erine i’tibâr etmez
Erlerin avrete sözü kâr etmez
Evlâd baba ile iftihâr etmez
Humeka-yı zemân nanay oynarlar - Erkek dişi birbirine karışdı
Herkes arzûsunu buldu görüşdü
Alâmet-i kübrâ hemân kavuşdu
Humeka-yı zemân nanay oynarlar - LUTFÎ’yi afv ede Hazret-i Allah
Merhamet buyura vallâhi billâh
Korkaram tecellî ede adlullah
Humeka-yı zemân nanay oynarlar
Avrupa hayranlığı sonucu Freng özentisi ile hayâsızlık bataklığına sürüklenen Müslümân-Türk toplumunun yürekler acısı ahvâlini de şöyle anlatır:
- Gûş et nûr-i dîdem bu dâsitânı
Fi’lullâhın aslâ olmaz noksânı
Herkes lâyıkını bulmasa olmaz
Hikmetullah adâletdir kemâkân - Gece gündüz sa’yin neye olursa
Her ne gûnâ fikrin karâr bulursa
Âkıbet niyyetin nerde kalursa
İstediğin alur Allah’dan insân - Îmân İslâm ise âşıkdır sana
Vallâhi böyledir inan sen bana
Sâdıkane sarılırsan bu dîne
Dest-gîrin olur nusret-i Deyyân - Küfre tâlib olsan küfrü verirler
Kayırmazlar küfre lâyık görürler
Emrulâhe râzî olup dururlar
Teslîm alur seni Mâlik-i nîrân - Zevâl-i îmândan havf eyle amân
Bölük bölük oldu ashâb-ı îmân
Revîş-i küffârı tahsîn ederler
Görülmemiş böyle yaman bir zemân - Kafdan kafa bayrak açdı şeyâtîn
Şerr-i şekavetle doldu bevâtîn
Meydân aldı uryân oldu havâtîn
Böyle olmaz illâ îmândan uryân - Tâbi-’i Kur’ân’ı tahkîr ederler
Peyrev-i şeytânı tevkîr ederler
Ahkâm-ı Furkan’ı tağyîr ederler
İstirâhat etdi helelik şeytân - Frengâne deste deste gezerler
Bahr-i şehvet zevrakında yüzerler
Avrupa uslûbu gidiş düzerler
Ormân-ı küfürde olmuş kahramân - Şeyâtînin ululanmış ocağı
Kalblerine dolmuş küfür sıcağı
Boynuna dolanmış şeytân bacağı
Kızarmış gözleri küfrü firâvân - Nisâ ricâl birbirine karışmış
Bacı kardeş biribiriyle görüşmüş
Herkes istediği yerde buluşmuş
Yer yüzünü dutmuş siyâh bir duman - Gelininin sürmelemiş gözünü
Elvân çiçek nakışlamış kızını
Şenlendirmiş sinemanın yüzünü
La’net edekalmış başında şeytân - Çantalar kolunda gider bâzâra
Ahbâb olur mel’ûn ahlâk bozara
Hayâ gide yüzü gözü kızara
İstediği gibi ala bir meydân - Îmânı yok hevâsına dayanmış
Sever kâfirleri küfre boyanmış
Şehvet ile şekaveti uyanmış
Çenberlenmiş eder ısyân u tuğyân - Olanca İslâm’ı döndürmeyince
Îmânı vatandan göndermeyince
Çırâğ-ı Kur’ân’ı söndürmeyince
Ricâl-i teceddüd edemez devrân - Ehl-i îmân gözeleri bulanmış
Seâdetin dükkânları talanmış
Diyânetin barutları sulanmış
Kemâl bulmuş bugün deryâ-yı küfrân - Kasr-ı İslâm binâsından sökülmüş
Semer taşı himlerine dökülmüş
Kamet-i îmânın kaddi bükülmüş
Meğer ki Allah’dan erişe emân - Nice pîrler keyf keyfine gezerler
Dünyâ malı nerde anı sezerler
Gece gündüz dünyâsını düzerler
Nerde kaldı kalsın rızâ-yı Rahmân - Suladılar İstanbul’un yolunu
Fark etmezler kâfir İslâm hâlini
Hiç sormazlar bir Allah’ın yolunu
Gayretullah elbet çıkar bî-gümân - Helâl harâm endîşesi kalmadı
O var mıdır harâm ile dolmadı
Bugünkü bu yüzler rengi solmadı
Şeytânı sevenler şeytâna şâyân - Elvân nakış nisâ seyr u sohbetde
Herkes sevdiğiyle olmuş ülfetde
Fırsatını bulmuş şeytân gayretde
İcrâ-i şehvete verilmiş fermân - Bu zemân şeytâna parmak dişletdi
Şeytân ise dediğini işletdi
Mel’ûnlar da merkebini kışlatdı
Buldu meydân etdi îmânı talan - Arş’dan ferşe kadar bu nûr-i İslâm
Dutmuşdu vermişdi âleme i’lâm
Îmân İslâm bize Allah’dan ikrâm
Beyân eylemişdi Hazret-i Kur’ân - Bu dîn-i İslâm’dır bir mâh-i tâbân
Güneşden güzeldir envâr-i îmân
Allah kelâmıdır hazret-i Kur’ân
Kur’ân ile olur derdlere dermân - Kâmil îmân eğer sudûrda olsa
Şerî’at-i garrâ yerini bulsa
Başdan başa dünyâ kâfirle dolsa
Hiç mağlûb olur mu bir an - Bâzı kez bozuldu asker-i ashâb
Tez elden eyledi Hudâ şifâ-yâb
Hikmet cilve eder ahbâba ahbâb
Nâsır benem dedi size ol Mennân - Mea’r-Rahmân olan mükedder olmaz
Mea’ş-şeytân olan hiç necât bulmaz
Bu dünyâ fânîdir kimseye kalmaz
Kudret-i Hak yarın kurar bir dîvân - MUHAMMED LUTFÎ’yi afvede
Hudâ Doldura gönlüne envâr-ı hüdâ
Hak yoluna olsun cânımız fedâ
Sever destânımı erbâb-ı irfân
İnandığı gibi yaşamak yerine, yaşadığı gibi inanan “Allah merhametlidir nasıl olsa affeder” gibi şeytânî iğvalara dayanan sözüm ona müslümanların durumunu bakınız nasıl anlatıyor:
- Rahmet-i Rahmân’ı dilerler ammâ
Emr-i Hakk’a karşu ısyâne bir bak
Bugünkü bu demde gülerler ammâ
Kur’ân’ın verdiği fermâne bir bak - Kur’ân’a inandık mü’miniz derler
Helâlden datlıca harâmı yerler
Bütün dünya-perest civânlar pîrler
Nerde var İslâm îmâne bir bak - Şeyâtîn ellere vermiş berâtı
Gaflet çekmiş altlarına kır atı
Güler oynar sanki geçmiş sırâtı
Fısk u fesâd ile devrâne bir bak - Ahmed-i Muhtâr’e ümmetiz derler
Şâyeste-i bahr-i rahmetiz derler
Biz İslâm’ız âlî himmetiz derler
Meyânda mahvolan erkâne bir bak - Zarf-ı îmân edeb hayâ kandedir
Nûr-i Kur’ân kalbde zıyâ kandedir
İlme amel ahde vefâ kandedir
Ne gidişdir emr-i Kur’ân’e bir bak - Ebû Bekir Muhammed’in yârıdır
Ömer Fâruk kuvvet-i dindârıdır
Osman Ali mü’minler dildârıdır
Kimlerdeniz bugün zamâne bir bak - Herkes imâmına ıktidâ eyler
Gece gündüz sevdiceğini söyler
Kerîh gördüğünü bir âdem n’eyler
Nelerdir mu’teber ezhâne bir bak - Kitâb-ı Mevlâ’dan eller üzüldü
Tarîk-ı dalâle İslam düzüldü
Kal’a-i dîn i’tikadlar bozuldu
Kimde kaldı hubb-i Rahmân’e bir bak - Sûretimiz sîretimize dâldir
Hâlimizi beyân eyleyen kaldir
İbretle nazar et bugün ne hâldir
Ref’ olmuş dillerden irfâne bir bak - Muhammed ümmeti böyle olursa
Kitâbsız sünnetsiz hâlden kalırsa
Nefs ü hevâsıyla bir yol bulursa
Herbir şeye Kadir Sultân’e bir bak - Nefs-i emmârenin emri duyuldu
Seve seve şeyâtîne uyuldu
Emr-i şer-’i şerîf dilden soyuldu
Seâdetsiz pîr ü civâne bir bak - Mihr-i seâdeti aldılar elden
Seherde ayrıldı bülbüller gülden
Bırakdılar bahs-i Kur’n’ı dilden
Derûnu kapkara pîrâne bir bak - Sırr-ı selâmeti kaldırdı başdan
Sürmeli ceylanı bırakdı taşdan
Aldı alacağın kurudan yaşdan
Kedilere mağlûb şîrâne bir bak - Erenler eridi yağ gibi gitdi
Arslanların meydân zemânı bitdi
İnsân sıfatında olanlar yitdi
Hayvândan bin beter butlâne bir bak - Bülend-âvâz ile şeytân bağırır
Bölük bölük İslâm’ları çağırır
Gayret eder şekavete kığırır
Binlerce bin ehl-i tuğyâne bir bak - Vallâhi billâhi bu bize kalmaz
Yer göğün kıyâmı Kitâb’sız olmaz
Allah bir kahreder misli bulunmaz
Âlemlere dolmuş ısyâne bir bak - Muhâlefet kemâline erişdi
Herkes sevdiğini buldu görüşdü
Halletdi müşkilin sordu soruşdu
Hudâ ızhâr eder buhrâne bir bak - Âlemleri halkeyleyen bir Allah
Âkıbet intikam edecek vallah
LUTFÎ söyle bu dem hasbeten lillah
Dünyâda kopacak buhrâne bir bak
İslâm olmanın beş şartı olan namazı, orucu, haccı, zekâtı, kelime-i şehâdeti bir tarafa bırakıp, müslümanlığı Allah ile kul arasında vicdânî bir şey kabul edenlere.
- Ey mü’minler gelin hakkı söyleyin
Namazsız niyâzsız İslâm olur mu
Gökden inen kitabları dinleyin
Salâtsız zekâtsız İslâm olur mu - Îmân İslâm eğer sende var ise
Kalbin îmân ile eğer yâr ise
Tevhîd tasdîk dilde ber-karâr ise
Namazsız niyâzsız İslâm olur mu - Hakk’ı tesbîh eder döner felekler
Tevhîd eder dâim suda semekler
Namaz ile kabûl olur dilekler
Salâtsız zekâtsız İslâm olur mu - Namaz dînin direğidir nûrudur
Sefîne-i dîni namaz yürüdür
Cümle ibâdetin namaz pîridir
Namazsız niyâzsız İslâm olur mu - Zekât farz-ı a’zam emr eder Kur’ân
Kabûl olmaz namaz zekâtsız bir an
Âdem’den Hâtem’e emr eder Rahmân
Salâtsız zekâtsız İslâm olur mu - Malı verdi âlemleri yaradan
Emretdi vâcibi farzı sıradan
Kırkda birdir zekât çıkmaz aradan
Namazsız niyâzsız İslâm olur mu - Kırkda bir kuruşu verin fakîre
Nâil olun yarın mülk-i kebîre
Râzı olun bugün emr-i Kadîr’e
Salâtsız zekâtsız İslâm olur mu - İslâm olan dutar Kitab emrini
Cân u dilden bilir dînin kadrini
Seyr eder dünyânın görür devrini
Namazsız niyâzsız İslâm olur mu - Nice yüz bin pâdişâhlar kabri var
Ölüm vardır güneşlerden âşikâr
LUTFİYÂ emr etmiş ol Perverdigâr
Salâtsız zekâtsız İslâm olur mu
Allah’dan gafletin bu derecesinin kâfirler de bile görülmediğini ifâde ederek, 1940’lı yıllarda yaşanan ma‘nevî felâket hususunda Müslüman-Türk insanını âdeta sarsarcasına îkaz buyuruyur.
- Bu kadar felâket bu kadar gaflet
Her kavm-i küffârda tasavvur olmaz
Bu kadar mihnetler bu kadar zahmet
El-yevm hiçbiri tezekkür olmaz - Bin bu kadar kahreylese Hudâ’mız
Göklerden çağrılsa gelse nidâmız
Mahvolmuş gönülden nûr-i hüdâmız
Âhiret âkıbet tefekkür olmaz - Gözler kör olmuşdur hakkı görmekden
Diller lâl olmuşdur hak söylemekden
Kulaklar sağırdır hak dinlemekden
Hakk’ı kabûl etmek tahattur olmaz - Kitâbullah ile yokdur hareket
Ref’ oldu İslâm’dan gitdi bereket
Kesbetmiş tevhîdde lisân rekâket
Tarîk-ı ta’lîmde teğayyur olmaz - Namaz farzdır mescidlere varmazlar
Kur’ân nedir emrullahı sormazlar
LUTFÎ ulemâyı âdem saymazlar
Ni’met-i îmâne teşekkür olmaz
- Ey nûr-i basar nûr-i basîret ile bir bak
Âlemde olan zillet-i husrân ne kadar var - Ebnâ-yı zemâna hele ibret ile bir bak
Şeytân yoluna cân ile kurbân ne kadar var - Hayrât ü hasenât ile meşgûl olanı gör
Mağlûb-i hevâ Allah’a ısyân ne kadar var - Fısk ile fesâd mevc-i bahir gibi ziyâde
Her vakt-i seher karî-i Kur’ân ne kadar var - Hâmil-i hayâ kaldı mı nisvânda ricâlde
Yüzlerine bak tâlib-i Rahmân ne kadar var - LUTFÎ ne sorarsın ki bugün halk-ı cihânı
Ara ki bulasın özü insân ne kadar var
Erzurum’da Ermenîlerin yaptıkları katliâmın hazin tablosunu şöyle çizer:
- Kopdu bugün kıyâmet
Yer yüzü alkan oldu
Görülmemiş alâmet
Kandan bir tûfân oldu - İslâm hânümânıyla
Kurtulmaz bir cânıyla
Herkesin öz kanıyla
Saçları elvân oldu - Lâle yanak gül yüzler
Gonce dehân dür sözler
Hançerlendikçe sızlar
Bedenleri kan oldu - Yavrular ağladıkça
Ciğerler dağladıkça
Hançerler bağladıkça
Cesedde bî-cân oldu - İslâm sızlar Hudâ’ya
Arş sallanur sadâya
Dağlar gelür nidâya
İslâm perîşân oldu
O, gece-gündüz Ümmet-i Muhammed’in derdiyle dertlenirdi.
Efe Hazretleri’nin siyâset ve riyâsetle hiç bir zaman uzaktan yakından alâkası olmamıştır. Ancak ezân-ı Muhammedî’nin aslî şekliyle okunmasını yasaklayan, Kur’ân okutmayı suç sayan, ulemâya ve dindarlara baskı uygulayan idârecilere karşı da suskun durmamıştır. Aşağıdaki şiirler o günlerin ahvâlini gözler önüne seriyor…
- Belâ-yı girdâbın devrini bir gör
Bu devr-i âlemin katresi değil
Haccâc-ı Zâlim’in cevrini bir gör
Bugünkü bu zülmun zerresi değil - Elvân nakış kana boyandı dünyâ
Dehşet aldı gördü gökde Süreyyâ
El-amâna geldi bütün bu eşyâ
Bir âh-ı mazlûmun sürresi değil - İbn-i Âdem giydi âteş gömleği
Zâlimler elinde zimâm ilmeği
Bu cevir çevirdi çarh-ı feleği
Çevrilen bu çarhın çevresi değil - Âh-ı mazlûm âsumâne yetişdi
Âteş aldı Arz u semâ dutuşdu
Yedi deryâ birbirine bitişdi
Bu zulmet tîcinin behresi değil - Bir sel aldı bu ebnâ-yı zemânı
Âkıl olan kesdi cândan gümânı
LUTFÎ Hak saklasun bugün îmânı
Geçdi yaşamanın devresi değil
- Erenler cem’ olsun erler dirilsün
Bir gaddâr elinden geldik emâne
Bu yolda yumulan gözler kör olsun
Kahrullâhı görür gelmez îmâne - Âteşe dökülmüş sabî sıbyânlar
Sahrâları dutmuş bûy-i biryânlar
Eşyâyı ağladır savt-ı giryânlar
Meded etmez bu ebnâ-yı zemâne - Deryâlar bu derdi görse kururlar
Şecerlere olsa kökden çürürler
İslâm olan bu belâyı görürler
Gayret edüb biri girmez meydâne - Kaflar kaldıramaz bu ibtilâyı
Gökler görse erir bu mübtelâyı
Kâfirler görmemiş böyle belâyı
Yakışır mı bu tehammül insâne - Sabîleri birbir şişe düzerler
Ulemânın başlarını ezerler
Allah var diyenin etin yazarlar
Merhametleri yok pîr ü civâne - Îmânı İslâm’ı olsa bu nâsın
Çeker mi derdini böyle nesnâsın
Dutar mı bir cânın gidince yasın
Dönmez mi bugünde râh-i Rahmân’e - Dinlerin dünyâya etdiler kurbân
Görünmez gözlere fermân-ı Kur’ân
Bugünde cesetde saklanır mı cân
Merkeb ma’lûm lâyık olmaz kurbâne - İ’tikad-ı İslâm eridi gitdi
Nûr-i îmân kalbden yürüdü gitdi
Gayret ü şecâ’at çürüdü gitdi
Herkes tâbi’ oldu devr-i zemâne - Erler esîr oldu zenâne bugün
Severek uydular zemâne bugün
İ’tibâr etmezler Kur’ân’e bugün
Ehl-i tuğyân sığmaz herbir mekâne - Gayretullah birgün meydâna gelür
Kahr-i Hudâ elbet yerini bulur
Adâlet eyler Hak intikam alur
Nice yüzbin gerden boyanır kane - Ahkemü’l-Hâkimîn Hazret-i Allah
Hükmünü yürüdür şüphesiz vallah
Kadir kudretini gösterir billah
LUTFÎ ol gün hep gelürler îmâne
- Ey nefs-i bed-ter bes değil midir
Bu kadar kibr ü inâdın senin
Yüz yere koymak hoş değil midir
Kara taş mıdır bünyâdın senin - Dâimâ bir şirk açup açarsın
Benlik şerâbın herdem içersin
Fir’avun gibi Hak’dan kaçarsın
Şeytân mı oldu üstâdın senin - Hakk’a ibâdet aslâ yok sende
Âbid olana eylersin hande
Nefs ü şeytâne olmuşsun bende
İblîs’den eşed fesâdın senin - Farzı sünneti lâ-şey sayarsın
Râh-i bâtıla gider uyarsın
İbrâhîm’leri nâre koyarsın
Nemrûd mu olmak murâdın senin - Teberrî etdin edeb hayâdan
Geçmedin aslâ kibr ü riyâdan
Nasîbin yok mu nûr-i zıyâdan
İnkâr mı oldu güşâdın senin - Sevmedin bunda savm u salâtı
Vermedin hani mâlin zekâtı
Nasıl geçersin yarın sırâtı
İslâm’dır ancak bir adın senin - Mahlûk-ı Hakk’a merhametin yok
Muâmelede mürüvvetin yok
Dîn-i İslâm’a muhabbetin yok
Küfr ü kebâir îcâdın senin - Bir hizmetin yok tevhîd yolunda
Âfet-i âteş mürde dilinde
Herkese zulüm etmek elinde
Cehennemdedir feryâdın senin - MUHAMMED LUTFÎ söyler bu sözü
Kimin ki münevver olmuşsa gözü
Mü’min olanın utanır yüzü
Mevlâ’dan olsun irşâdın senin
- İhsâr-ı kin şiâr-ı dil-i ârifân değil
Ağyâr ile cedel-cû reh-i âşıkan değil - Rüstem gibi bahâdır olursa da ehl-i dil
Merdüm-i kemterâne tîğıni keşân değil - İskender ile Dârâ elinde pârelense
Ger rîze rîze olsa vücûda zıyân değil - Kahramân-ı zemâne maktûl olursa bir ferd
Şerâfetiyle şânı artar ki nihân değil - Şîr şîr ile gerekdir ya dost ola ya düşmân
Ner-arslanın darbını ner-arslan duyan değil - Ölüm zulüm budur ki kelb boğa aç arslanı
Bu tahkîrin hudûdu zemânda beyân değil - LUTFÎ bu derdi çekmez envâ-i cins-i Âdem
Şerh-i mütûn-i derdim kilâbe şâyân değil