Efe Hazretleri’nin Şahsiyeti

Efe Hazretleri’nin şahsiyeti tâ çocukluk yıllarından itibâren O’nun sohbetlerinde, hizmetlerinde bulunan ; huzurunda kemâle eren; ebedî aleme göçüşünden sonra da mümtaz bir halîfesi olarak makamına kaim olan Hâce Seyfeddin Efendi’den dinlediklerimizi, öğrendiklerimizi, Hülâsatü’l – Hakayık’tan tesbitlerimizi özün özü olarak sunmaya çalışalım.

Efe Hazretleri gayet temiz giyinirdi. Her hareketi mu‘tedil (aşırıya kaçmayan ölçülü) ve vakûr (ağırbaşlı); her tavrı mülâyim (yumuşak) ve müstağnî (elinde olanla yetinip, kimseye ihtiyacını belirtmeyen tok gözlü) idi. Efe Hazretleri’nin yaşayışındaki müstağnî şahsiyetinin özünü O’nun şu mısralarında buluruz.

  1. Dergâh-ı Mevlâ’ya nâzır olan göz
    Gözlemez mahlûkdan aslâ bir ihsân
    Dergâh-ı Mevlâ’ya dönerse bir yüz
    Gedâlara bakmaz bende-i sultân

  2. Kerem-i Kerîm’den kerem gözleyen
    Hak yolunda derûnunu düzleyen
    Hakk’ı sevip seherlerde sızlayan
    Harem-i Kerîm’e ol olur mihmân

  3. Derdi derûnunda hubb-i Mevlâ’dır
    Kulları besleyen Hak Teâlâ’dır
    Nûr-i hüdâ dilde bir tecellâdır
    Dergeh-i Mevlâ’dır âşıklar kurbân

  4. Ganî kalb olanlar buldular devlet
    Kur’ân’a hâdimler aldılar himmet
    Hâfız-ı Kur’ân’a olur merhamet
    Dest-gîr-i olur rahmet-i Rahmân

  5. Gülbe-i gönlünde bulan cânânı
    Gözü günlü dolar feyz-i Rabbânî
    LUTFİYÂ dilersin Hak’dan ihsânı
    Hakk’ın kullarına sen eyle ihsân


  1. Her türlü ihtiyacının karşılanmasını Mevlâ’nın dergâhından gözleyen kimse, O’nun yarattıklarından asla bir ihsân gözlemez. İhtiyaçları için Allah’ın dergâhına yönelen bir kimse, O Sultan’ı bırakıp da, O’nun kapısında ihsan bekleyen dilencilerden bir şey umar mı ?

  2. Kerîm’in (yardım ve bağışta bulunmayı seven Allah’ın) kereminden kerem gözleyen; Hak Teâlâ’nın yolunda içini düzleyen ; Yüce Hakk’ı sevip seherlerde (tan yerinin ağarmasından az önceki zamanlarda) sızlayan, Allah’a yalvarıp yakaran, Kerîm’in haremine (herkesin giremeyeceği değerli ve saygı duyulan yere) misâfir olur; Allah’ın husûsî ikrâmına nâil olur; hıfz u emânına (koruma, kollama ve bağışlama dâiresine) dâhil olur.

  3. Birinci ve ikinci dörtlüklerde vasıfları bildirilen kulun içindeki derd, Yüce Mevlâ’nın sevgisidir. Bu kul bilir ki kulları besleyen Hak Teâlâ’dır. Hidâyet nûru kulun gönlüne Allah’ın lutfudur. Âşıklar Yüce Mevlâ’nın dergâhına kurbândır.

  4. Ganî kalb olanlar (sâhip olduğu şeyle yetinip fazlasını istemeyenler; istediğini ancak Allah’tan isteyenler) devlet buldular (Gerçek seâdet ve bahtiyarlığa erdiler). Kur’ân-ı Kerîm’e hizmet edenler himmet aldılar. (Mânevî güce, rûhânî istimdâda nâil oldular) . Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyip ezberinde tutana merhamet olur. Bu devlete, bu himmete, bu merhamete lâyık olanların ellerinden tutan Rahmân’ın (kullarına acıma ve şefkâti fazla olan Allah’ın) rahmeti olur.

  5. Cânânı (Allah Sevgisini) gönül kulübesinde bulanın, gönlü gözü Rabbanî (Allah’tan gelen) feyizle dolar. Ey Lutfî! Hak Teâlâ’dan ihsânda bulunmasını diliyorsan sen de Hak Teâlâ’nın kullarına ihsân eyle ….

yine buyurur ki;
Nâzır-ı Dergâh-ı Mevlâ halka etmez ilticâ
Ârif-i âgâhe ancak zü’l-keremdir mültecâ
(Her türlü ihtiyacını Hakk’ın dergâhından bekleyen kimse, halka sığınıp güvenmez. Allah’ı iyi tanıyan uyanık mü’min için, kerem sâhibi yüce Rabb’inden gayri güvenilecek, sığınılacak bir yer mercî olamaz.)

Efe Hazretleri hayatında taşı taş üstüne koymamış, bir ev sâhibi olmayı dahî düşünmemiş, dünya metâı ve malına mâlik olmayı hiç arzu etmemiştir. Nitekim şöyle buyururlar:

  1. Âzer değilem sâcid olam beyt-i sanemde
    Şeddâd değilem zevk ideyim bağ-ı İrem’de
  2. Cemşîd gibi zer-tâc olanı hâtıra almam
    Emvâlimi kimdir göre hâne-i rakamde
  3. Karun gibi mal cem‘ edemem yer yuda anı
    Görmem ebedî gönlümü miskal ü diremde
  4. Tekebbür-i Fir‘avnî’den Allah’a sığındım
    Tâ rûz-i kıyâmet küfürün nâmı kalemde
  5. Eyvângeh-i Kisrâ’yı görürsem nazar etmem
    Buldum şân u şevketi bugün bâb-ı keremde
  6. Besdir bize bu ni‘met-i îmân dîn-i İslâm
    Cân terk edeyim kurb-i rızâ sahn-ı haremde
  7. LUTFÎ der-i dergâh-ı İlâhî’de bulursun
    Devlet-i hidâyet îmân tâcı serimde

  1. Ben Âzer değilim, puthânede secde etmem, puta tapmam. (Hz. İbrâhim aley hisselâmın kavmi Irak’ta yaşayan Keldânîler idi. Yıldızlara ve gök cisimlerine taptıkları gibi putlara da taparlardı. Hz. İbrâhim atasının ve kavminin putlara taptıklarını görünce onları sert bir dille kınadı, putların tapılmaya lâyık olmadıklarını Allah’la insanlar arasında vâsıta olamayacaklarını, hatta onlardan hiç bir fayda ve zararın gelemeyeceğini bildirdi.) Şeddâd değilim. Bâğ-ı İrem’de zevk etmem. (Hûd Peygamber zamanında yaşamış olan Şeddâd, Yemen’deki Ad kavminin hükümdar ı idi. Zamanında birçok yapılar ve bendler inşâ ettirmiş ve kendisine kibir gelip tanrılık iddiasında bulunmuştu. Bunu ispat için de Bâğ-ı İrem denilen bir bahçe ve içine saray yaptırmış ve halkına buranın cennetten daha güzel bir yer olduğunu söylemişti. Şeddâd ordusuyla birlikte Bâğ-ı İrem’e giremeden helâk olmuş, bâğ-ı İrem de yok olmuştur.)
  2. rân mitolojisinde şarabı ilk bulan ve kullanan hükümdar diye bilinen Cemşîd gibi başında altın tâc olanı kale almam, onun gibi olmayı aklımdan geçirmem. Bu sözümün gerçekten doğru olduğunda şüpesi olan varsa; dünya malına dâir bir kayıt göstersin. Elhamdülillâh tapuda kaydım yok.
  3. Allah’ın kendisine çok büyük bir servet verdiği halde zekât vermeyip servetiyle kibirlenen ve sonunda Hz. Mûsâ aleyhisselâmın duâsı sonucu bütün servetiyle birlikte yere geçmiş olan Karûn gibi mal toplayamam, yer onu yutar. Az miktarda, üçbeş kuruş da olsa malım yoktur.
  4. Tâ kıyâmete kadar kâfirliği yazılıp söylenecek olan Firavun gibi kibirlenmekten Allah’a sığınırım. Eski zamanlarda Mısır’da hüküm süren Kıptî Hükündarlarına Fir‘avn (Firavun) denirdi. Bilhassa “ben Allah’ım” diyerek Hz. Mûsâ Aleyhisselâm ile uğraşanın adı yerine geçmiştir.
  5. İrân Hükümdarlarından Kisrâ’nın muhteşem sarayını görsem, nazar etmem. Şânı şöhreti, i’tibarı yüceliği bugün (bu dünyada) Rabbü’l -Âlemîn’in kerem kapısında buldum, elhamdülillâh ….
  6. Bize bu dünyada imân ni‘meti ile İslâm Dîni’nden olmak yeter; başka bir şey istemem (şükürler olsun). Âhirette Allah’ın rızâsını ve yakınlığını kazanarak sâlih kullarının dâiresine dâhil edilme karşılığında cânımı vermeye hazırım. Efe Hazretleri’nin bu niyâzı bizlere Hz. Yûsuf Aleyhisselâm’ın şu duâsını hatırlatıyor: “ Ey yerleri ve gökleri yaratan Rabbim! Sen dünyada da âhirette de sâhibimsin; benim canımı müslüman olarak al. Ve beni sâlihler arasına kat.” (Yûsuf 12/101)
  7. Lutfî ne dilersen ancak Îlâhî dergâhının kapısında bulursun. Ben ne buldumsa dâimâ o yüce dergâhının kapısında buldum . Elhamdülillah hidâyet devleti ve îman tâcı başımda duruyor.

Her zaman için ve her gün sofrasında sayısız kimselere ikramda bulunurdu. Yirmi iki yaşından îtîbaren altmış altı yıl sofrasına misâfirsiz el sunduğu ender görülmüştür. Sofrasına üç adama yeter yemek koyar, on adamı kemâliyle doyurur ve biraz da artardı. Kemâl-i sehâveti o derece idi ki etrafındaki mahremleri; “Bu zât yarını hiç düşünmüyor. Böyle de ikrâm ve ihsân olur mu?” diye düşünürler, fakat kendisine ihtâr etme cesâretini gösteremezlerdi. Çok mükrim olan bu zât, misâfirlerini, ikrâmını minnet bilerek ve duâlar ederek kemâl-i iltifatla yolcu ederdi. Misâfirin ayağı kesilirse o evden bereketin kalkacağına inanırdı. Efe Hazretleri’ne göre gönül, gül bahçesidir. Gönül gülleri de ikrâm etme duygusu yâni cömertliktir. Gönülde ikrâm etme duygusu solarsa, o gönül sâhibinde ahbâba hürmet ve himmet kalmaz. Onun için evinde bereket isteyen, hayır dileyen güzel bir bahâneyle evine misâfir çağırmalıdır.

Misâfirin kademleri kesilse
O evden bereket ref‘ olur elbet
Gönülde sehâvet gülleri solsa
Hurmet-i ahbâba kalır mı himmet

Bereket istersen devlet-hânede
Da‘vet et ihvânı bir bahânede
Hayr u bereketi bul bâ-hânede
Bakkal Muhammed’e etmeli hizmet

Efe Hazretleri,dünyası ve geçimi için, zengin olsun fakîr olsun hiç kimseye göz ucu ile veya îmâ ile de olsa tenezzül etmemiş ve evinin maîşetini temin için kimseden ufacık bir yardım almayı hatırından bile geçirmemiş; kendi geliri ile yetinmiştir.
Geçimi ise, köylerde yaşadığı sürece beslediği birkaç koyun, iki üç inek; ortakçıya ektirdiği yirmi-otuz kile hubûbat ve köylünün kendisine imamlık vazîfesine mukabil verdiği elli altmış kile zahîreden ibâretti. Son zamanlarda, kendisine niyâz ve istirhâmla hediye edilen ne ise, yerli yerince mahallini keşfederek; bir emâneti tevdî eder gibi ulaştırırdı. Yiyecek türü hediyeleri de misâfirlerine ikrâm ederdi.

İsmi güzel, cismi güzel, rûhu güzel Hazret-i Muhammed Mustafa sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem Efendimiz’in ahlâkıyla ahlâklanan Efe Hazretleri’nin mümtaz vasıflarından biri de sahî (cömert) oluşu ve sehâvete (cömertliğe) verdiği önemdir.
Efe Hazretleri “Sehâvet” redifli gazelinde, sehâvetin ma‘nasını ve mâhiyetini anlatarak Allah u Teâlâ’dan kendisini Kerîm ism-i şerîfine mazhar kılmasını ve sehâvet deryasına katmasını niyâz ediyor.

  1. Arş’dan urulur ferşe kadar nây-ı sehâvet
    Güneş gibi göz doldura mînâ-yı sehâvet
  2. Âlemleri halk eyleyen Allah’ı seversen
    Kanda bulunur kıymet-i vâlâ-yı sehâvet
  3. Ey nûr-i basar dîde-i insâf ile bir bak
    Pırlanta olur gün gibi kalâ-yı sehâvet
  4. Sehâvet ile Hakk heman hubbine vâsıl
    Elbette eder rif‘at-i bâlâ-yı sehâvet
  5. LUTFÎ Kerîm ism-i şerîfine ola mazhar
    Kerem-i Kerîm’e gark ede deryâ-yı sehâvet
  1. Kâinâtın en üst kısmı Arş’dan (dokuzuncu kat gökten) en alt kısmı ferş denilen yer yüzüne kadar cömertlik nâyı çalınır, cömertliğe övgüler yağar. Cömertlik kade hinin parlaklığı güneş gibi gözü doldurur; o kadar değerlidir.
  2. Âlemleri var eyleyen Allah’ı seversen söyle, cömertliğin yüce kıymeti gibi bir yüce kıymet nerede bulunur?
  3. Ey gözüm nûru insaf nazarıyla bir bak, cömertlik kumaşının gün gibi pırlanta olduğunu göreceksin. O, her zaman öyledir zaten.
  4. Cömertlik ile Cenâb-ı Hak hemen cömert kulunu, sevgisine eriştirir ve o kuluna elbette sehâvetin yüksek rutbesine yüceltir.
  5. Lutfî! Allahu Teâlâ’nın Kerîm ism-i şerîfine mazhar olsun, Kerîm olan Allah keremiyle cömertliğin deryâsına iyice batırsın, daldırsın.

Allah ve Resûlü Habîbullah cömertliği ve cömert kimseleri çok sever. Hiç sevmediği şey ise cimrilik ve cimri kimselerdir. Bu konularla ilgili ayet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler mü’minlerin dikkatini çekecek kadar çoktur. Bunlardan yalnızca birini, Haşr Sûresi’nin dokuzuncu Âyet-i Kerîmesi’ni hatırlayarak Efe Hazretleri’nin cömert ve cimri mukayesesini yapan iki şiirini kaydedelim.
“Daha önceden Medîne-i Münevvere’yi yurt edinmiş ve gönüllerine îmânı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri sevenler ve onlar verilenler karşısında içlerinde bir kaygı duymazlar. Kendileri zarûret içinde bulunanlar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”
Gerçekten ensârın (Medîne-i Münevvereli müslümanların, Peygamber dostlarının) muhâcirlere (Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye göç eden müslümanlara, Peygamber dostlarına) karşı tutum ve davranışı, aynen âyet-i Kerîme’de belirtilen çerçeve içinde cereyân etmiş; kendileri muhtâc iken başkalarının ihtiyacını giderme hasleti olan cömertçe verme (îsâr), ensarda doruk noktasına ulaşmıştır.
Efe Hazretleri cömertlerle cimrileri şöyle kıyaslar:

  1. Sahîler cûd ile makbûl olurlar
    Bahîller buhl ile melûl olurlar
  2. Sahîler cûd ile mahmûd olurlar
    Bahîller buhl ile merdûd olurlar
  3. ahîler cûd ile âbâd olurlar
    Bahîller buhl ile berbâd olurlar
  4. Sahîler cûd ile sultân olurlar
    Bahîller buhl ile hüsrân olurlar
  5. Sahîler cûd ile sultân olurlar
    Bahîller buhl ile hüsrân olurlar

    1. Sahîler, (cömertler) cömertlikleriyle herkes tarafından değer verilen kimse olurlar. Cimriler, cimriliğiyle herkesin bezdiği, bıktığı kimse olurlar.
    2. Cömertler cömertlikleriyle övülürler. Cimriler cimrilikleriyle kovulurlar.
    3. Cömertler cömertlikleriyle şen ve beğenilen olurlar. Cimriler cimrilikleriyle çirkin ve beğenilmeyen olurlar.
    4. Cömertler cömertlikleriyle sultân olurlar. Cimriler cimrilikleriyle hüsrân olurlar.
    5. Cömertleri Hazret-i Allah sever Cimrilerde Allah sevgisi yoktur yâni Allah onları sevmez.
  1. Sahîler açarlar bâb-ı cenneti
    Bahîllerde yokdur Hakk’ın rahmeti
  2. Sahîler kerem-i Hakk’a dayanmış
    Bahîller buhlünün nârına yanmış
  3. Sehâvetdir kula Hak’dan hidâyet
    Bahîllerdir olan ehl-i şekavet
  4. Sahîlerdir habîbullah âlemde
    Bahillerdir adüvvullah âdemde
  5. Sahîleri sever Lutfi bir Allah
    Budur hukm-i Hudâ vallahi billâh

  1. Cömertler cennetin kapısını açarlar. Cimrilerde Hakk’ın rahmeti yoktur; cennete giremezler
  2. Cömertler Hakk’ın keremine dayanmıştır. Cimriler, cimriliklerinin âteşine yanmıştır.
  3. Cömertlik, Allahü Teâlâ’nın kuluna hidâyetine delildir. Cimrilik, kulun şekavetine (Seâdetten mahrum olma) delildir.
  4. Âlemde Allah’ın sevdiği kimseler, cömertlerdir. Âdemde (insanlar arasında) Allah’ın düşmanı cimrilerdir.
  5. Lutfî, bir olan Allah, cömertleri sever. Vallahi ve billâhi Hûdâ’nın hükmü budur.

  1. Sahîler okurlar dâim Kur’ân’ı
    Bulurlar gönlünde nûr-i imânı
    Olurlar derd ile havf ü recâde
    İlticâ eylerler rahm-i Rahmân’ı

  2. Bahîller severler mâl-i dünyâyı
    Unutmuşlar zât-ı pâk-i Mevlâ’yı
    Atmışlar dünyâya meyl-i sevdâyı
    Hâtırlarında yok havf-i Rabbânî

  3. Sahîlerin vardır âlî himmeti
    Başlarında sehâvetin devleti
    Sahîye âşıktır Hakk’ın rahmeti
    Sahîlerdir açan bâb-ı cinânı

  4. Sevilmez bahîlin bir harekâtı
    Yetimlere vermez mâlın zekâtı
    Fakîre miskine yok merhameti
    Dutmuştur tarîk-ı bâb-ı nîrânı
  5. Sahîler gözlerler ibâdullahı
    İhsanla bulurlar rızâullahı
    Sahîler açarlar dergâhullahı
    Sahîlerdir Hak yolunun kurbânı

  6. Bahîller fakîri miskini görmez
    Uryânın yetîmin hâtırın sormaz
    Kullardan utanup borcunu vermez
    Sâil olan vallah sevmez ihsânı
  7. Sahîlerdir nûr-i şem‘adan elde
    Habîbullah olmuş nâmları dilde
    Se‘âdet kemeri sehâvet belde
    Cennet-i a‘lâda eder devrânı

  8. Bahillerdir kalan yabân-ı çölde
    Adüvvullah olmuş nâmları dilde
    Şekavet kemeri bağlamış belde
    Hayâsı yok söyler her hezeyânı

  9. Îmândan sehâvet alur kuvveti
    Emr-i şerî‘ate eyler dikkati
    Tarîk-ı İslâm’a gayet hurmeti
    İki cihan sahî bulur emânı

  10. Âlim olsa âdem bilse Mevlâ’yı
    Can u dilden sevse Hakk Te’âlâ’yı
    Zât-ı Muhammed’e verse sevdâyı
    Fedâ eder bütün mâl ile cânı

  11. Sahîlerdir kurb-i Mevlâ’ya karîb
    Sahîlerdir ind-i Mevlâ’da habîb
    Sehâvetdir herbir dertlere tabîb
    Âlim sahî olsa sen gör sultânı

  12. Âlim bahîl olsa ednâ-yı nâsdır
    Sehâvetli âlim dîne esâsdır
    Sahî âlim sanma nâsa kıyasdır
    Merhametli âlim alur meydânı

  13. LUTFİYÂ var ise sadrında himmet
    Kurban ol İslâm’a eyle mehamet
    Rahmet bulur elbet eyleyen hizmet
    Hizmet eden elbet alur dermânı


  1. Cömertler, dâimâ Kur’ân-ı Kerîm’i okurlar, gönüllerinde îmânın nûrunu bulurlar; korku ile ümit arasında derd ile Hakk’a sığınırlar. Rahmân’ın (kullarına acıma ve şefkâti fazla olan Allah’ın) acıma ve şefkatini dilerler.
  2. Cimriler, dünya malını severler; yüce Mevlâ’nın noksan sıfatlardan münezzeh pak zâtını unutmuşlardır. Cimriler kendini dünyâya atmışlar ve dünyâya aşırı bir arzuyla meyletmişlerdir. Onların hatırlarında Allah’tan bir korku yoktur.
  3. Cömertlerin âlî himmeti (yüce gayreti ma‘nevi gücü) vardır. Başlarında sehâvetin devleti (seâdet ve bahtiyarlığı) vardır. Hak Teâlâ’nın rahmeti cömertlere âşıktır. Cennetlerin kapısını açan sahîlerdir.
  4. Cimrinin hiç bir hareketi sevilmez. Yetimin hakkına riâyet etmez, servetinin zekâtını vermez. Cimrinin fakîre, miskine merhameti yoktur. Bu suretle cehennem kapısının yolunu tutmuştur.
  5. Cömertler Allah’ın kullarını gözlerler; Onlara ihsân ile Allah’ın rızâsını bulurlar. Cömertler Allah’ın dergâhını açarlar. Hak yolunun kurbanı cömertlerdir.
  6. Cimriler fakîri, miskini görmez; çıplağın, yetimin hatırını sormaz, kullardan utanıp borcunu vermez. Cimri olan vallahi ihsânı sevmez
  7. Cömertler şamdanın mumu gibi eldedir; Allah’ın sevdiği kimseler olmuşlar, nâmları dildedir; saâdetin kemeri cömertlikleri beldedir. Cennet-i âlâ’da onlar gezer dolaşır.
  8. Çölün ıssız, insan yaşamayan yerinde kalan cimrilerdir. Cimrilerin nâmları “Allah düşmanı” olarak dildedir. Bahtsızlığın, mutsuzluğun kemerini belde bağlamış. Cimrinin hayâsı yoktur, her saçma sözü söyler.
  9. Cömertlik kuvvetini îmândan alır. Şerîâtin emrine dikkat eder. Cömerdin İslâm yoluna hürmeti çoktur. Cömert iki cihanda huzûr ve güveni bulur.
  10. Bir kişi âlim olsa, yüce Mevlâ’yı bilse; cân u dilden Hak Teâlâ’yı sevse; Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme âşık olup ona gönlünü verse, cânını ve bütün malını fedâ eder.
  11. Cenâb-ı Hakk’a yakın olanlar cömertlerdir. Yüce Mevlâ katında sevgi bulanlar, cömertlerdir. Cömertlik derdin her türlüsüne tabibdir. Âlim de cömert olmalı. Cömert olan âlimin, emsâli arasındaki saltanatını (şânını, otoritesini, i‘tibarını) sen seyreyle…
  12. Âlim cimri olursa insanların en kötüsü en düşüğü olur. Cömert âlim dîne esastır, temeldir. Cömert âlimin değeri halkla kıyaslanarak ölçülmez. Onun değeri Hak katında yücedir. Merhametli âlimin Hak katındaki değeri artar. İnsanlar arasında da îtibarı yükselir. Saygıdeğer bir kimse olur.
  13. Ey Lutfî göğsünde himmet varsa, canla başla müslümanlara hizmet et; onlara karşı merhametli ol. Hizmet eden elbette râhmet bulur. Hizmet eden elbet dermânı alır.

Sehâvet üzerinde hassâsiyetle duran ve yaşayışında bu Muhammedî güzelliği samîmiyetle ve mahviyetle gösteren Efe Hazretleri ısrarla şu tenbihte bulunmaktadır:

  1. Sehâvetten sukût etme yamandır Sehâvet erbâbı dost-ı Rahmân’dır Sehâveti olan kâmil imândır Kullarına sultân bayramlık verir
  1. Sehâvetten; yüksek cömertlik hasletinden aşağıya düşmek iyi değildir. Sehâvet erbâbı Rahmân olan Allah’ın dostudur. Sehâveti olan kâmil îmân sâhibidir. Bu özelliğe sâhip kullarına Allah bayram sevincini yaşatacak ikrâm ve ihsânlarda bulunur.

Düşkünlere ve hastalara, analarının babalarının gösteremeyeceği şefkat ve merhameti gösterirdi. Yanına gelenlerin dertleriyle dertlenir; onların acılarını tâ içinde hissederdi. Çok kimseler de yanından ızdıraplarına çâre ve dertlerine dermân bulunmuş halde ferahla ayrılırlardı.

  1. Dilersen Hazret-i Hak’tan bulasın lutf u ihsânı
    Gönül ravzasına câna erişe feyz-i Rabbânî
    Gözet her bir umurunda bugün fermân-ı Kur’ân’ı
    Aman zulmetme bir ferde yitirme Rahm-i Rahmân’ı
    Fakîre merhamet eyle kerem ede kerem kânı

  2. Adâlet merhamet insâf gerektir ehl-i îmâne
    Mürüvvet et kıyâs-ı nefs ile zulmetme insâne
    Revâ mı zulm ile dâhil olasın nâr-ı hırmâne
    Aman zulmetme bir ferde yitirme Rahm-i Rahmân’ı
    Zaîfe merhamet eyle kerem ede kerem kânı

  3. Cenâb-ı zü’l-Celâl Allah seni halk eyledi yoktan
    Aman mahlûkunu ağlatma havf eyle utan Hakk’dan
    Kemâl-i kudreti seyret bugün enfüs ü âfakdan
    Aman zulmetme bir ferde yitirme Rahm-i Rahmân’ı
    Fakîre merhamet eyle kerem ede kerem kânı

  4. Düşerse destine abd-i Hudâ’ya merhamet eyle
    Düşün rûz-i kıyâmeti güzel insan gibi söyle
    Gece gündüz Hudâ’dan kork anı evlâd gibi besle
    Aman zulmetme bir ferde yitirme Rahm-i Rahmân’ı
    Zaîfe merhamet eyle kerem ede kerem kânı

  5. Yetîmi ağlatan elbet olur nârullahe dâhil
    Zaîfi sızlatan mutlak cehennemde olur sâil
    Erişir mazlûmun âhı der-i dergâhe yok hâil
    Aman zulmetme bir ferde yitirme Rahm-i Rahmân’ı
    Fakîre merhamet eyle kerem ede kerem kânı

  6. Fakîrler bâr-ı girân bir belâya mübtelâ olmuş
    Fakîrlik bir cehennemdir bu nârı dünyada bulmuş
    Zelîl olmuş hakîr olmuş bugün ki kapuna gelmiş
    Aman zulmetme bir ferde yitirme Rahm-i Rahmân’ı
    Zaîfe merhamet eyle kerem ede kerem kânı

  7. Fakîrin âhının okuna vallahi siper olmaz
    Kişi eylediği zulmü cihanda sanma ki bulmaz
    Muhakkak intikam eyler Hudâ hak kimseye kalmaz
    Aman zulmetme bir ferde yitirme Rahm-i Rahmân’ı
    Fakîre merhamet eyle kerem ede kerem kânı

  8. Hisab görmek yola urmak zemânında adâlet et
    Bütün âlemleri halk eyleyenden kork mürüvvet et
    Gözetme nefsini Allah içün ana şefâ’at et
    Aman zulmetme bir ferde yitirme Rahm-i Rahmân’ı
    Za’ife merhamet eyle kerem ede kerem kânı

  9. Dilersin cennet-i Firdevs-i a‘lâda Muhammed’i
    Güzel dut gözle hâtırı bugün ümmet-i Ahmed’i
    Gerektir Lutfiyâ bunda bulasın bâkî devleti
    Aman zulmetme bir ferde yitirme Rahm-i Rahmân’ı
    Fakîre merhamet eyle kerem ede kerem kânı


  1. Ey Cân! Hazret-i Hak’dan lütuf ve ihsânı, İlâhî tecellî ve feyzin gönül bahçesine erişmesini istersen; her işinde Kur’ân-ı Kerîm’in emrini gözet. Ey Cân ! Aman bir ferde zulmetme. Aman zulmedip Rahmân olan Allah’ın rahmetini yitirme. Ey Cân! Fakîre merhamet edersen kerem kaynağı Allah da sana kerem eder.
  2. Îmân ehline adâlet, merhamet, insâf gerektir. Kıyâs-ı nefs eyle, mürüvvet et (mert ve hakkıyla insan olana yakışacak tutum ve davranışlarda bulun ); insana zulmetme. Zulm ile mahrûmiyet âteşine (hiçbir şeyi elde edememe azabına) dâhil olman revâ mı? Ey Cân ! Aman bir ferde zulmetme. Aman zulmedip Rahmân olan Allah’ın, rahmetini yitirme. Ey Cân! Fakîre merhamet edersen kerem kaynağı Allah da sana kerem eder.
  3. Ey Cân! Celâl (büyüklük, ululuk, yücelik) sâhibi Allah seni yoktan yarattı. Cenâbı Allah’tan kork ve utan, aman yarattıklarını ağlatma. Kendine ve kendinde olana; kâinata ve kâinatta olanlara bakarak Cenab-ı Hakk’ın yüce kudretini bir gör. Aman bir ferde zulmetme. Aman zulmedip Rahmân olan Allah’ın rahmetini yitirme. Fakîre merhamet edersen kerem kaynağı Allah da sana ikrâm eder.
  4. Ey Cân! Allah’ın bir kulu eline düşerse yâni senin emrin altında bulunursa, ona merhamet eyle. Kıyâmet gününü düşün, onunla konuşurken bir iş yaptırırken insan gibi güzel söz söyle. Gece gündüz Allah’tan kork, onu evlat gibi besle. Aman bir ferde zulmetme. Aman zulmedip Rahmân olan Allah’ın rahmetini yitirme. Fakîre merhamet edersen kerem kaynağı Allah da sana ikrâm eder.
  5. Yetîmi ağlatan elbette Allah’ın ateşine, cehennemine dâhil olur. Zayıfı, güçsüzü, kuvvetsizi sızlatan kayıtsız şartsız, onlardan esirgediği merhameti cehennemde kendisi dilenir. Mazlûmun âhı Hakk’ın dergâhının kapısına ulaşıverir. Zirâ mazlumun âhı ile Hakk’ın yüce dergâhı arasında engel yoktur. Ey Cân ! Aman bir ferde zulmetme. Aman zulmedip Rahmân olan Allah’ın rahmetini yitirme. Fakîre merhamet edersen kerem kaynağı Allah da sana ikrâm eder.
  6. Fakîrler taşınması güç bir yüke bir belâya mübtelâ olmuş. Fakîrlik bir cehennemdir; fakîr bu ateşi dünyada bulmuş. Zelîl olmuş, hakîr olmuş da mâdem ki bu gün kapına gelmiş. Ey Cân ! Aman bir ferde zulmetme. Aman zulmedip Rahmân olan Allah’ın rahmetini yitirme. Fakîre merhamet edersen kerem kaynağı Allah da sana ikrâm eder.
  7. Fakîrin âhının okuna vallâhi siper olmaz. Kişi eylediği zulmün cezâsını dünyada bulmaz zannetme. Allah muhakkak intikam alır. Kimsenin hakkı kimsede kalmaz. Ey Cân ! Aman bir ferde zulmetme. Aman zulmedip Rahmân olan Allah’ın rahmetini yitirme. Fakîre merhamet edersen kerem kaynağı Allah da sana ikrâm eder.
  8. Çalıştırdığın kimsenin hesâbını görürken adâletli davran, güzellikle yolcu et. Bütün âlemleri yaratan Allah’tan kork. İyilikle, insanca davran. Kendi nefsini gözetme, fakîri kendine tercih et. Allah için ona şefkatli ol. Ey Cân ! Aman bir ferde zulmetme. Aman zulmedip Rahmân olan Allah’ın rahmetini yitirme. Fakîre merhamet edersen kerem kaynağı Allah da sana ikrâm eder.
  9. Ey Lutfî! Cennetin en yüksek makamı olan Firdevs’de Muhammed sallallahû teâlâ aleyhi vesellemle beraber olmayı dilersen, bugün ümmet-i Ahmed sallallahû teâlâ aleyhi vesellemin hatırını gözet. Ebedî seâdeti bulmak için bu husûsa riâyet et. Aman bir ferde zulmetme. Aman zulmedip Rahmân olan Allah’ın rahmetini yitirme. Fakîre merhamet edersen kerem kaynağı Allah da sana ikrâm eder.
  1. Ey tâlib-i cinân olan
    Merhamet et fakîrlere
    Makamâtı âlî olan
    Merhamet et fakîrlere

  2. Merhamet edene Mevlâ
    Merhamet eder o a‘lâ
    İstersin kadrin mu‘alla
    Merhamet et fakîrlere

  3. Dilersin rahmet-i Rahmân
    Yâr-i kadîm ola îmân
    Düşmüşlere eyle ihsân
    Merhamet et fakîrlere

  4. Halâsın istersin nârdan
    Cânın kurtarasın vârdan
    Dilersin seyr-i dîdârdan
    Merhamet et fakîrlere

  5. Dilersin yüzün ağ olsun
    Kabrinde nûr çerâğ olsun
    Cennet sana durağ olsun
    Merhamet et fakîrlere

  6. İstersen Livâü’l- hamd’i
    Nûr-civâr-ı Muhammed’i
    Devlet dilersin sermedî
    Merhamet et fakîrlere

  7. Mal Allah’ındır sen dahî
    Hâlık’ı düşün ey ahî
    Olur mu düşün bir dahî
    Merhamet et fakîrlere

  8. LUTFÎ maldâr oldu çoklar
    Anlar hani şimdi yoklar
    İns ü cinni ölüm oklar
    Merhamet et fakîrlere


  1. Ey cennetleri isteyen! Fakîrlere merhamet et. Ey yüce makamlara, mevkîlere sahip olan! Fakîrlere merhamet et.
  2. O yüce Mevlâ, merhamet edene merhamet eder. İ‘tibâr ve haysiyetim yüce, değer ve derecem yüksek olsun diyenler fakîrlere merhamet etsin.
  3. Rahmân Allah’ın rahmetini diliyorsan; ezelden beri yârim olan îmânım bana yoldaş olsun diyorsan; düşmüşlere ihsân et fakîrlere merhamet et.
  4. Cehennemin ateşinden kurtuluş istersen; cânının varlık ve benlikten temizlenmesini dilersen, cennette Allah’ın dîdârını seyretmeyi umarsan; fakîrlere merhamet et.
  5. Kabrinde nûrdan kandilin yanmasını, mahşerde yüzünün ak ve netîcede makam ve mekânının cennet olmasını dilersen fakîrlere merhamet et.
  6. Mahşer yerinde mü’minlerin gölgesinde toplanacakları Peygamber Efendimiz’in Hamd Sancağı’nın altında olmayı, Efendimiz Hazret-i Muhammed sallallahu aleyhi vesellemin nurlu civârında bulunmayı istersen; ebedî seâdet dilersen, fakîrlere merhamet et.
  7. Mal Allah’ındır sen de, ben de bütün varlık Allah’ındır. Ey din kardeşim var edeni yaratanı düşün lütfen, tekrar tekrar düşün ortada neyim var diye. Öyleyse fakîrlere merhamet et.
  8. LUTFÎ dünyadaki bir çokları mal mülk sâhibi oldular, bunlardan kim kaldı?… Hani şimdi yoklar. İnsanlar ve cinler muhakkak ölüm okuna hedef olacaklardır ve bâkî âleme göçeceklerdir. Bu hususu iyi düşün ve fakîrlere merhamet et.

Kendisini ziyârete gelenlere dâimâ: “Herkese hüsn-i zan etmeyi, hiçbir kimseyi incitmemeyi, hiçbir ferdi hor görmemeyi, mürrüvvetli olmayı, alırken satarken insaflı olmayı tavsiye ederdi. “Hüner incinmemek, incitmemek, ikrâmını minnet bilmektir.” buyururdu.

  1. Hazer kıl kırma kalbin kimsenin cânını incitme
    Esîr-i gurbet-i nâlân olan insânı incitme
    Tarîk-ı aşkda bî-çâreyi hicrânı incitme
    Sabır kıl her belâya hâne-yi Rahmân’ı incitme
    Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
    Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

  2. Elin çek meyl-i dünyâdan eğer âşık isen yâre
    Mehabbet câmını nûş et asıl Mansûr gibi dâre
    Misâfirsin felek bâğında kendin salma efkâre
    Düşersin bir belâya sabrı kıl Mevlâ verir çâre
    Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
    Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

  3. Bulaşma çirk-i dünyaya vücûdun pâk-tâhirken
    Güvenme mâl u mülk ü mansıbın ifnâsı zâhirken
    Nic’oldu mâli Karûn’un felek bağında vâfirken
    Nedir bu sendeki etvâr-ı derd gönlün misâfirken
    Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
    Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

  4. Hasislikden elin çek sen cömerd ol kân-ı ihsân ol
    Konuşma câhil ü nâdân ile gel ehl-i irfân ol
    Hakîr ol âlem-i zâhirde sen ma‘nâda sultân ol
    Karıncanın dahî hâlin gözet dehre Süleymân ol
    Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
    Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

  5. Ben insanım diyen insâna düşmez şâd u hândanlık
    Düşen bî-çareyi kaldırmadır âlemde insanlık
    Hakîkat ehlinin hâli dürür dâim perîşanlık
    Bir işi etme kim gelsün sana sonra peşîmanlık
    Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
    Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

  6. Ben irfânım deyü her yerde kendin atma meydâna
    El elden belki üstündür ne lâzım uyma şeytâna
    Yakîn olmak dilersin Hazret-i Hallâk-ı ekvâna
    Cihanda tatlı dilli olması lâzımdır insâna
    Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
    Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

  7. elîs-i meclîs-i ehl-i hakîkat ol firâr etme
    Hevâ-yı nefsine tabi‘ olan yerde karâr etme
    Tekebbürlük eden insâna aslâ i‘tibâr etme
    Sana cevr ü cefa ederse bir kes inkisâr etme
    Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
    Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

  8. Vefâsı var mıdır gör kim sana bu çarh-ı devrânın
    Eser yeller yerinde hani ya taht- ı Süleymân’ın
    Yalınız adı kaldı âlem-i zâhirde Lokmân’ın
    Geçer bir lahzada ru’yâ misâli ömrü insânın
    Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
    Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

  9. Sana bir fâide yokdur bilirsin halkı gıybetten
    Gözün aç âlemi bir bir geçir sen çeşm-i ibretden
    Zarar gördüm diyen gördün mü sen ehl-i muhabbetten
    Yeme kul hakkını korkar isen rûz-i kıyâmetten
    Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
    Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

  10. Hakîkat bahrinin gavvası ol terk-i mecâz eyle
    Çıkar ha alma mazlûmun âhın sen ihtirâz eyle
    Çekil semt-i Habîb’e ey gönül azm-i Hicâz eyle
    Yüzün tut hâk-i pâyine hemân arz-ı niyâz eyle
    Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
    Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

  11. Gönül âyinesin silmek gerekdir kalb-i âgâhe
    Mehabbet şemsi doğmuşken ne lâzım mihr ile mâhe
    Ne müşkil hâcetin varsa hemân arzeyle Allah’e
    Der-i Mevlâ dururken bakma Lutfî başka dergâhe
    Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
    Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme


  1. Sakın kimsenin kalbini kırma kimsenin cânını incitme. Ağlayıp inleyen, kimsesiz, aslî vatanından ayrı düşmüş insanı incitme. Aşk yolunda ayrılığın acısını çeken zavallıyı incitme. Her belâya sabret, Rahmân olan Allah’ın hânesini, gönlü incitme. Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan denmeye tam ma‘nâsıyla lâyık biriyim diyor isen bir cânı incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi âlemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahû aleyhi vesellemi incitirsin. Sakın O’nu incitme.
  2. Eğer yegâne dost olan Hakk’a âşık isen dünyâya gönül vermekten vazgeç; muhabbet şerâbının kadehinden iç, Hallâc- ı Mansur gibi darağacına asıl… Bu dünya bâğında misâfir olduğunu dâima hatırlayarak kendini kuruntulara bırakma; bitip tükenmez hırs ve arzulara kaptırma. Bir belâya düşersen sabret; elbette Mevlâ sabredenlerle berâberdir. İhtiyâcın olan ne ise sana muhakkak verecektir. Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan denmeye tam ma‘nâsıyla lâyık biriyim diyor isen bir cânı incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi alemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahû aleyhi vesellemi incitirsin. Sakın O’nu incitme.
  3. Allâhü Teâlâ seni yoktan vâredip temiz olarak bu dünyaya gönderdi. Vücûdun tertemizken niçin dünyânın pisliğine bulaşıyorsun? Bulaşma! Mal, mülk ve mansıbın (makam) yok olacağı besbelli iken neden onlara güveniyorsun ? Güvenme! Dünya hayatında çok mala ve mülke sâhip olan Karûn’un malı nice oldu? Bu dünyâ hayatının, bir ağaç altında gölgelenme süresi kadar kısa ve sen de bu kadar kısa süreli misâfir olduğunu bildiğin halde; bu fânî dünyânın nesine kederleniyorsun? Sendeki bu hüzünlü tavırlar niye? Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan denmeye tam ma‘nâsıyla lâyık biriyim diyor isen bir cânı incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi alemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahû aleyhi vesellemi incitirsin. Sakın O’nu incitme.
  4. Cimrilikten vazgeç! Cömert ol, cömertliğin kaynağı ol. Haddini bilmeyen câhillerle, irfândan nasîbi olmayanlarla konuşma, gel irfân ehli olmaya çalış. Dış görünüşe önem verme. Halk arasında hiçe sayılan, saygı gösterilmeyen ve değer verilmeyen biri olman önemli değil. Asıl önemli olan mânevî ve ebedî dünyada sultan olmaktır. Karıncanın dahi durumunu gözet zamanının Süleymân’ı ol.(Dâvûd Aleyhisselâm’ın oğlu olan Süleymân aleyhisselâm hem pâdişah hem peygamberdir. Geçimini devlet hazinesinden değil ördüğü zenbiller sayesinde kazanmıştır. Bir gün Süleymân aleyhisselâm ordusuyla birlikte sefere giderler. Karınca vâdîsine geldikleri zaman karınca beyi “Ey karıncalar yuvalarınıza girin Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin” dedi. Süleymân aleyhisselâm onun sözüne gülümseyerek dedi ki: “Ey Rabbim! Bana ve anama- babama verdiğin nîmete şükretmemi ve hoşnûd olacağın iyi iş yapmamı gönlüme getir. Rahmetinle beni iyi kulların arasına kat. (Neml Sûresi / 18, 19) İşte karıncayı dahi incitmemek, böyle bir duâ ile Hakk’a sığınmak Süleymanlıktır. Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan denmeye tam ma‘nâsıyla lâyık biriyim diyor isen bir cânı incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi alemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahû aleyhi vesellemi incitirsin. Sakın O’nu incitme.
  5. Ben insanım diyen insana gülüp eylenmek yakışmaz. Âlemde insanlık, düşen çâresizleri kaldırmaktır. Hakîkat ehli az güler çok ağlarlar. Onlar hep mahzun ve perîşan bir hâl içindedirler. Sonra pişmanlık duyacağın bir işi yapma. Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan denmeye tam manâsıyla lâyık biriyim diyor isen bir cânı incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi alemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahû aleyhi vesellemi incitirsin. Sakın O’nu incitme.
  6. İrfan sâhibiyim diye şeytana uyup her yerde kendini meydana atma. O meydanda senden üstün olan irfân sahipleri vardır zirâ el elden üstündür. Âlemleri yaratan Hazret-i Allah’a yakın olmak dileyen insanın cihanda tatlı dilli olması lâzımdır. Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan denmeye tam manâsıyla lâyık biriyim diyor isen bir cânı incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi alemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahû aleyhi vesellemi incitirsin. Sakın O’nu incitme.
  7. Allah dostu olan kimselerin meclislerinde otur; onlarla bir arada bulun; onlardan kaçma. Nefsî arzularına uyan kimselerin bulunduğu yerlerde durma. Büyüklük iddiâsında olan, kibirlenen insana asla i’tibar etme. Bir kimse sana haksızlık edip üzerse kırılıp gücenme, gücenip de beddua etme. Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan denmeye tam manasıyla lâyık biriyim diyor isen bir cân incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi alemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa Sallallahû Aleyhi Vesellem’i incitirsin. Sakın O’nu incitme.
  8. Bu âlemin geçici ve vefâsız olduğunu gör. Süleyman aleyhisselâmın saltanat tahtı hani ? Yerinde yeller eser. Hikmet ve hekimliğin pîri ve sembolü olarak bilinen Lokman aleyhisselâmın bu âlemde yalnız adı kaldı. İnsan ömrü rüyâ gibi bir anda geçer. Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan denmeye tam manasıyla lâyık biriyim diyor isen bir cânı incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi alemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahû aleyhi vesellemi incitirsin. Sakın O’nu incitme.
  9. Halkı çekiştirmekten; onun bunun arkasından söz söylemekten sana bir fayda olmadığını bilirsin. Niçin gaflet edersin? Gözünü aç ve bu âlemi; sakınmak ve çekinmek üzere ders alıp uyanma niyetiyle bir bir gözden geçir. Allah’ını bilenlerden, birbirini Allah için sevenlerden zarar gördüm diyen bir kimse göremezsin. Dünyanın son bulduğu zamanda bütün ölülerin dirilip bir araya toplandığı; herkesin hesaba çekildiği iyinin iyi, kötünün de kötü karşılık aldığı muhâkeme gününden korkuyorsan kul hakkı yeme. Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan denmeye tam manasıyla lâyık biriyim diyor isen bir cânı incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi alemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahû aleyhi vesellemi incitirsin. Sakın O’nu incitme.
  10. Hakîkat denizinin dalgıcı ol, gerçek olmayanı terkeyle. Mazlûmun âhını alma, sakın!. “ Alma mazlûmun âhını çıkar âheste âheste”sözünü unutma” Ey gönül Hicaz diyârına yürü, Sevgili Peygamber’inin semtine çekil. O’nun ayağının toprağına, mukaddes türbesi’ne yönel; yüzünü çevir ve hemen niyâzını arz eyle. Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan den-meye tam manâsıyla lâyık biriyim diyor isen bir cân incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi alemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahû aleyhi vesellemi incitirsin. Sakın O’nu incitme.
  11. Uyanık kalb sâhibinin gönül aynasını dâima silmesi ve temiz tutması lâzımdır. Gönüle muhabbet güneşi doğduğu vakit; onun ne aya ne de güneşe ihtiyacı yoktur. Zaten güneş ile ay dış dünyamızı aydınlatan fânî varlıklardır. Her neye ihtiyacın varsa halledemediğin ne gibi müşkillerin varsa, hemen Allahü Teâlâ’ya arzet!. Ey! Lutfî Mevlâ’nın kapısı dururken başka kapıya gitme; Mevlâ’nın dergâhı dururken başka bir dergâha bakma. Sonuç olarak sözün kısası, bu dünyada insan denmeye tam manâsıyla lâyık biriyim diyor isen bir cânı incitme; bir cân inciterek günahkâr olma. Sonra şân sâhibi alemlerin fahri Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahû aleyhi vesellemi incitirsin. Sakın O’nu incitme.

Sarhoşları dahi huzuruna kabul eder; fâsık, sâlih seçmez herkesi menziline oturtur ve herkese lâyık olduğu şekilde muhatab olur, alâka ve iltifatlarıyla memnûn ederdi. Yolunu şaşırmış olarak ziyâretine gelenler, doğru yola ererek yanından ayrılırlardı. Müddeti hayâtında hiç kimseye taarruz etmemiş ve hiçbir ferdin kalbini kırmamış bir insan-ı kâmildi.

  1. Mahlûku halk eden Allah
    Kitab göndermiştir vallah
    Dâim de “amentü billah”
    Her amelin olsun lillah
    Sakın incitme bir cânı
    Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı

  2. Bilirsin ki Allah vardır
    İslâm’a îmânı yârdır
    Bu dünya fâni bir dârdır
    Âhiret dâr-ı karardır
    Sakın incitme bir cânı
    Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı

  3. Tasdîk eyledin Kur’ân’ı
    Tevhîd eyledin Rahmân’ı
    Nâr-ı cehîme îmânı
    Vardır kıyâmet divânı
    Sakın incitme bir cânı
    Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı

  4. Bilirsin haram helâli
    Bilirsin sevap vebâli
    Aman olma lâ-übâli
    Terk eyle boş kıyl ü kali
    Sakın incitme bir cânı
    Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı

  5. Bu dünya seni terk eder
    Devletin hep elden gider
    Ölüm bir gün kabre güder
    Biri sürer biri yeder
    Sakın incitme bir cânı
    Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı

  6. Ağ tüylerin nişân olur
    Ölümün kehkeşân olur
    Vücudun perişân olur
    Gözlerin hûn-feşân olur
    Sakın incitme bir cânı
    Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı

  7. Adâlet et umûrunda
    Namazın kıl huzûrunda
    Şâkir-i dîn sudûrunda
    Rahat eyle kubûrunda
    Sakın incitme bir cânı
    Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı

  8. Nisvâne merhamet eyle
    Anlara lutf ile söyle
    Etfâl ile de ol öyle
    Şerî‘atin yolu böyle
    Sakın incitme bir cânı
    Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı

  9. Herkese münâsip emr et
    Lâyık olmayanı terk et
    Gücün yettiğine emr et
    Resulullah yoluna git
    Sakın incitme bir cânı
    Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı

  10. Ol fakîr ki yüzen bakar
    Gözlerinin yaşı akar
    Mü’min olan kalb mi yıkar
    Boynuna la‘net mi takar
    Sakın incitme bir cânı
    Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı

  11. Kimsenin gönlünü kırma
    Sakın harama el urma
    Bir ferdin aybını görme
    Günah meclisinde durma
    Sakın incitme bir cânı
    Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı

  12. Ziyankâr adüvvullahdır
    Zâlimin hasmı Allah’dır
    İslâm hasbeten lillahdır
    Bu emr-i Resûlullahdır
    Sakın incitme bir cânı
    Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı

  13. İhtiyâra eyle hurmet
    Sabîlere kıl merhamet
    Misâfire sarf et ni‘met
    Allah’tan istersen rahmet
    Sakın incitme bir cânı
    Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı

  14. Komşulara hayırhâh ol
    Ahvâllerinden âgâh ol
    İnsanlık eyle bir şâh ol
    LUTFÎ makbûl-i dergâh ol
    Sakın incitme bir cânı
    Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı


  1. Yoktan var eden ; yaratan Allah’tır. Allah, kitab (Kur’ân-ı Kerîm) göndermiştir. Allah hakkı için dâimâ ben Allah’a inandım de ve her amelini de Allah için yap. Sakın bir cânı incitme. Bir cânı incitirsen Rahmân’ın Arş’ını yıkarsın. (Arş, mevcûdâtı kuşattığı için, yüksekliğinden dolayı bu ismi almıştır. “ Rahmân Arş’a istiva etmiştir. (Arş’ı hükmü altına almıştır.” (Tâhâ/5) Arşü’l-Azîm (azametli Arş, çok büyük Arş) Arşü’lKerîm (bereketli Arş), Arşü’l-Mecîd (şerefli Arş) diye tavsif edilmektedir. Arş’ı yaratan ve onun sâhibi Allah’tır. Arş’a hükmeden ve hükmü Arş’ı kaplayan Rahmân’dır. “Arş’ı yüklenen (hamele-i ateş) ve bir de onun çevresinde bulunup , onu tavaf eden melekler, Rablerini hamd ile tesbih ederler, O’na imân ederler. Mü’minlerin de bağışlanmasını isterler ve şöyle dua ederler: Ey Rabbim! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tövbe eden ve senin yoluna gidenleri bağışla onları cehennem ateşinden koru. Rabbimiz! Onları da onların atalarından, zevcelerinden nesillerinden iyi olanları kendilerine va‘d ettiğin Adn Cennetlerine koy. Şüphesiz Aziz ve Hakîm olan sensin! bir de onları kötülüklerden koru, sen kimi kötülüklerden korursan o gün muhakkak ki onu rahmetine mazhar etmiş olursun. Bu ne büyük kurtuluştur.” (Mü’min/7-8-9)
  2. Bilirsin ki Allah vardır. Müslümana îmânı yârdır. Bu dünya gelip geçici bir yerdir. Karar yeri kalıcı olan âhirettir. Sakın bir canı incitme. Bir cânı incitirsen Rahmân’ın Arş’ını yıkarsın.
  3. Kur’ân’ın gerçek olduğunu söylüyorsan, Rahmân olan Allah’ın varlığına ve bir olduğuna inanarak “Lâ ilâhe illallah” diyorsan, cehennem ateşine îmânın varsa, kıyâmette İlâhî dîvânda muhakkak hesap verilecektir inancına sâhipsen, sakın bir cânı incitme. Bir cânı incitirsen Rahmân’ın Arş’ını yıkarsın.
  4. Haramı helâli; sevâbı vebâli bilirsen aman lâubâli olma (İlâhi emir ve yasaklara kayıtsız ve saygısız olma) ve dedikoduyu terket. Sakın bir cânı incitme. Bir can incitirsen Rahmân’ın Arş’ını yıkarsın.
  5. Bu dünyâ bir gün seni terk eder, seâdet ve servetin hep elden gider. Ölüm seni kabre sevk eder. Ak tüylerin nişân, ölümün kehkeşân ve vücûdun perîşân olur; gözlerin kan saçar.
  6. Öyleyse bütün bunları iyi düşün ve sakın bir cânı incitme. Bir cânı incitirsen Rahmân’ın Arş’ını yıkarsın.
  7. Emirlerinde âdil ol, emrinin altındakilere adâletle muâmele et. Cenâb-ı Hakk’ın huzûrunda olduğunun şuûruna sâhip olarak ; O’nun seni gördüğünü idrâk ederek, Allah’ı görüyormuş gibi namazını kıl İslâm dînine bağlı; İslâm ni‘metine sâhip olduğuna gönülden şükret. Böylece kabrinde mahşere kadar rahat edersin. Âdil bir mü’min; huzûrla namaz kılan bir müslüman, İslâm ni‘metine gönülden şükreden bir kul ve kendini âhirete hazırlayan bir insan olarak aman bir cânı incitme, Rahmân’ın Arş’ını yıkma…
  8. Hanımlara ve çocuklara; hanımına ve çocuklarına şefkat ve merhamet eyle. Onlara lütufkâr ol ve şefkâtle davran, Kur’ân ve sünnetin yolu böyle … Öyle ise sakın bir cânı incitme, incitirsen Rahmân’ın Arş’ını yıkarsın.
  9. Herkese uygun olanı yap, uygun olanı emret, herkesin liyâkati, idrâki, tahammülü farklıdır. Bu hakîki çerçevede herkesi hoş tut ve onlara kıyas-ı nefs ve insâf ölçülerine riayet ederek, muamele et. Sakın bir cânı incitme. Bu yol Resulullah sallalâhû aleyhi ve sellemin yoludur bu yoldan git.
  10. Gözlerinin yaşı akarak yüzüne bakan bir fakîri nasıl incitirsin ? İmân esaslarına inanan bir insan kalb yıkar mı? Boynuna la‘net sıfatını takar mı? Mü’min Allah’ın rahmet ve merhametinden afv u mağfiretinden mahrûm kalmak ister mi? Sakın bir cânı incitme. Bir cânı incitirsen Rahmân’ın Arş’ını yıkarsın.
  11. Kimsenin gönlünü kırma. Harama sakın el uzatma. Bir ferdin ayıbını görme. Günah meclisinde durma. Sakın bir cânı incitme yoksa Rahmân’ın Arş’ını yıkarsın.
  12. Zarar ve ziyâna yol açan, zarar veren Allah düşmanıdır. Zarar ve ziyâna yol açana, zarar verene Allah düşmandır. Haksızlık ve zulüm edenin; kıyıcı (?s.180) ve merhametsizin düşmanı Allah’tır. İslâm doğrudan Allah rızâsı için herhangi bir kötü niyet beslemeksizin veya karşılık ummayarak iş yapmaktır, yaşamak ve yaşatmaktır. Bu yaşama ve yaşatmanın sırrı Allah’ın Elçisi Efendimiz’in emrindedir. Sakın bir cânı incitme! İncitirsen Rahmân’ın Arş’ını yıkarsın.
  13. Allah’tan rahmet istersen; ihtiyara hürmet eyle, çocuklara merhamet eyle, mi-sâfire iyilik ve ihsanda bulun; Allah’ın bağışladığı yiyecek ve içeceklerden ikrâm et. Sözün özü, Allah’dan rahmet istersen; sakın bir cânı incitme. Bir cânı incitirsen Rahmân’ın Arş’ını yıkarsın.
  14. Komşuların iyiliğini arzu et; onlara faydalı olmak için onların durumlarını bil, öğren. İnsana yaraşır şekilde davranmak sûretiyle insanlar arasında seçkin bir yerin olsun. Nitekim “insan topluluğunun hâdimi o topluluğun seyyididir.” buyurulmaktadır. Lutfî dergâha kâbul edilen bir insan ol. Sakın bir cânı incitme! İncitirsen Rahmân’ın Arşı’nı yıkarsın. Lutfî sakın bir cânı incitme ve insanca insanlara hizmet et. Bu suretle de Arş’ı yüklenen ve Arş’ın etrâfında Allah’a hamd ederek tavaf eden meleklerin duâlarına mazhar ol.

Efe Hazretleri, 1939’dan bâkî âleme göçüş tarihi olan 1956’ya kadar Erzurum’da ne kadar tâlib-i ilim var ise onları hüsn -i teveccüh, hüsn-i kabul ve kemâl-i şefkâtle teşvik ederek himâye etmiştir. O tarihlerde Erzurum’un içinde ve dışında yetişen vâizler ve müderrisler, bu zâtın çerâğı ve yetiştirmiş olduğu bilginlerden olduklarını şükranla itiraf etmektedirler. Hulâsa, bu zât, ahlâk-ı Muhammedî kendisinde tekâmül etmiş bir rehber-i seâdet ve bir mümessil-i peygamber idi. Bilhassa çocukların dinî eğitimi üzerinde hassâsiyetle durulması gerektiğini dâimâ telkîn etmiştir. Kur’ân okumanın yasak olduğu dönemlerde çocuklara Kur’ân öğreten hocaların üstün meziyetlerini anlatırken şöhreti cihânı tutmuş âlimlerin, müftîlerin çocuklara Kur-ân öğreten hocaları takdir etmeleri ve onlara kurban olmaları gerektiğini ifâde etmiştir.

  1. Bir selâm gönderdim merd-i merdâne
    Merhabâ efendim la’l-i dürdâne
    Burc-i hidâyetde güneş görenler
    Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e

  2. Ne renklere düşdü bu devr-i zemân
    Kalmadı bir yerde bir dârü’l-emân
    Her kimde var ise vallâhi îmân
    Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e

  3. Ümmet-i Muhammed hâmil-i îmân
    Hazret-i Kur’ân’dır îmâne dermân
    Her kim ister ise rızâ-yı Rahmân
    Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e

  4. Sirâc-ı neyyîr ehl-i îmândır
    Mu’allim-i Kur’ân dârü’l-emândır
    Her kim ki tâlib-i dâr-ı cinândır
    Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e

  5. Mu’allimin kahr ü sitemi câne
    Verilmez vallâhi dürr ü mercâne
    Her kim âşık ise Zât-ı Sübhân’e
    Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e

  6. İsteyenler seâdet-i ebedî
    Gözleyenler dilde nûr-i Ehad’i
    Her kim sever ise Zât-ı Samed’i
    Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e
  7. Görmez misin Mevlâ bizleri n’etdi
    Kâfirler elinde terbiye etdi
    Nice müslim kâfir ellerin öpdü
    Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e

  8. Ta’lîm-i Kur’ân’dır efdal-i a’mâl
    Kur’ân ile bulur bu îmân kemâl
    Her kim ister ise bulmaya zevâl
    Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e

  9. Ne kadar olsa da âlim-i âmil
    Şöhreti olursa âleme şâmil
    Mua’lîm-i sıbyâne olmasa mâil
    Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e

  10. İster ise olsun âlemde fâık
    Bu üstâd-ı kâmil fetvâya lâyık
    Takdîr etse kemâlâtına lâyık
    Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e

  11. Mu’allim-i sıbyân dârü’l-emândır
    Mu’allim-i sıbyân nûr-i zemândır
    Dest-gîr-i ümmet rahm-i Rahmân’dır
    Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e

  12. Seâdet-mend olan dutar hak sözü
    Ta’lîm-i Kur’ân’dan ayırmaz gözü
    LUTFİYÂ hak sözden utanır yüzü
    Kurbân olur mu’allim-i Kur’ân’e

Aşağıdaki manzûmesinde Efe Hazretleri, Kur’ân-ı Kerim’i okuyan ve okutanlara melekler âleminin istiğfâr ettiğini ve Allâhü Teâlâ’ya Kur’ân okutanı affetmesi için yalvardıklarını ifâde ederek buyuruyor ki:

  1. Seâdet-mend olan efrâd-ı
    İslâm Okur hem okudur ders-i Kur’ân’ı
    Her kim ister ise Allah’dan ikrâm
    Okur hem okudur ders-i Kur’ân’ı

  2. Nâzil olur Arş-ı a’lâ’dan rahmet
    Cenâb-ı zü’l-Celâl eder merhamet
    Her kim diler ise bâkî bir devlet
    Okur hem okudur ders-i Kur’ân’ı

  3. Her kim okudursa sıbyâne
    Kur’ân Müftî müderrisler hep ona kurbân
    Her kim ister ise rahmet-i Rahmân
    Okur hem okudur ders-i Kur’ân’ı

  4. Göklerde melekler suda semekler
    Yerde karıncalar diler dilekler
    Hâcesine duâ eder melekler
    Okur hem okudur ders-i Kur’ân’ı

  5. Âlem-i melekût istiğfâr eyler
    Rabbü’l-âlemîn’den merhamet diler
    Kur’ân okuyanı afveyle derler
    Okur okutdurur LUTFÎ Kur’ân’ı

Efe Hazretleri, Erzurum’un Dumlu Köyü’nde ikamet etmekte olan Nurullah Efendi adında bir zâtın Kur’ân öğretmenin yasak olduğu dönemlerde Kur’ân eğitimi konusunda gösterdiği cesûr ve fedâkâr gayretlerinden dolayı ona takdir ve iltifatlarını ifâde eden bir mektup yazmıştır. Bu manzum mektupta Nurullah Efendi’ye “Nurullah Paşa”* diye hitap edişi, ona ne kadar değer verdiğini göstermek içindir. Yaptığı bu ulvî hizmetin suç sayıldığı bir zamanda kendisine bir zarar gelmemesi için de O’nu kerem sâhibi Allah’ın hıfz u emânına emânet ediyor.

  1. Ciğerim pâresi Nûrullah Paşa
    Zü’l-Kerem’e seni emânet verdim
    Hak yolunda başın çal taştan taşa
    Zü’l-Kerem’e seni emânet verdim

  2. Allah’a emânet cümle ihvânın
    Kerîm’den erişe dâim ihsânın
    Himmeti ulaşa şâh-ı merdânın
    Zü’l-Kerem’e seni emânet verdim

  3. Ummân-ı azîmdir Hakk’ın keremi
    Nasîb ola Beytullâh’ın haremi
    Seni tebşîr ede kudret kalemi
    Zü’l-Kerem’e seni emânet verdim

  4. Fethola gönülde bâb-ı ma’rifet
    Kalbin ola cânâ deryâ-yı himmet
    Cümlemize ede Mevlâ merhamet
    Zü’l-Kerem’e seni emânet verdim

  5. Nûr-i muhabbetden mihr-i hidâyet
    Seni tenvîr ede şems-i seâdet
    Dâreyinde Mevlâ vere selâmet
    Zü’l-Kerem’e seni emânet verdim

  6. Mülk-i kadîm ola cennet diyârı
    Rabbim refîk ede güzel Tayyâr’ı
    Siz de kabûl edin bu ihtiyârı
    Zü’l-Kerem’e seni emânet verdim

  7. Yâ Rabbi kabul et cümle ihvânım
    Nûr-i îmânımdır dârü’l-emânım
    LUTFÎ îmânımdır derde dermânım
    Zü’l-Kerem’e seni emânet verdim

Efe Hazretleri’nin hoşgörüsü hiçbir zaman sınırsız olmamıştır. Dîne ve dînî değerlere hücum edenlere dâimâ bütün gayretiyle tepki göstermiştir. Toplumun yaşadığı dînî ve ahlâkî buhranın acısını yüreğinde duymuş ve toplumu uyarmak için mürşidâne nasihâtlerde bulunmuştur. Bu tepkileri ıfâde eden şiirlerinden iki tanesini teberrüken takdîm edelim.

  1. Hâdise-i devr-i zemân
    Besdir gönül endîşesi
    Fitneleri âhir zemân
    Besdir gönül endîşesi

  2. Şer-’i şerîfden kaçdılar
    Bid’at yoluna düşdüler
    Kanûn u nizâm aşdılar
    Besdir gönül endîşesi

  3. Âr u nâmûs gitdi gider
    İlm ile hilmi kim n’ider
    Günden güne yevme’l-beter
    Besdir gönül endîşesi

  4. Doldu cihâna şor u şer
    Kâr u zarar bilmez beşer
    Ehl-i fesâd dizden eşer
    Besdir gönül endîşesi

  5. Günden güne işler azar
    Ederler rüşveti bâzâr
    Kimler okur kimler yazar
    Besdir gönül endîşesi

  6. Ekser ulemâ-yı zemân
    Terk etdi meslekin hemân
    Dünyâ içün oldu revân
    Besdir gönül endîşesi

  7. Hakîmâne kin dutdular
    Ser-fürû edüp gitdiler
    Hubb-i riyâset etdiler
    Besdir gönül endîşesi

  8. Mürşid mürîdin kesreti
    Gitdi tarîkın rağbeti
    Dünyâya vermiş himmeti
    Besdir gönül endîşesi

  9. Kendinde cehli bâkîdir
    İlm-i tasavvuf okudur
    İpliği yok bez dokudur
    Besdir gönül endîşesi

  10. Cümle fakîri ezdiler
    Cild-i fakîri üzdüler
    Biryânı şişe dizdiler
    Besdir gönül endîşesi

  11. Gitdi nisâlardan hayâ
    Kalmadı dillerde zıyâ
    Âbidlerin işi riyâ
    Besdir gönül endîşesi

  12. İmdi bu ümmet der-cihân
    Gerek diye yâ Müsteân
    Sen ver bize tekmîl îmân
    Besdir gönül endîşesi

  13. LUTFÎ sığın Allah’a sen
    Dâimâ ol lillâhe sen
    Dil bağla gel Allah’a sen
    Besdir gönül endîşesi

Devrin gidişâtına ibretle baktığımız zaman, karşılaşacağımız hazîn kara tabloyu şöyle ifâde eder:

  1. Bir nazar eyleyin devr-i zemâne
    Kârbân-ı İslâm çekildi gitdi
    Hak yardım eylesün ehl-i îmâne
    Hep ricâl-i kirâm çekildi gitdi

  2. Ehl-i tevhîd bugün ne garîb kaldı
    Derde şifâ veren ne tabîb kaldı
    Hilm ü hayâ ile ne edîb kaldı
    Ulemâ-yı ızâm çekildi gitdi

  3. Mü’min ü muvahhid az az bulunur
    Şer-’i şerîf bâzan süâl olunur
    Gâhı gâh fetvâdan haber alınur
    Kemâl ü ihtirâm çekildi gitdi

  4. Hani yüzü nurlu ümmet-i Ahmed
    Meyânda munkatı’ şer-’i Muhammed
    Zâtında Sabûr’dur Allahü Ehad
    Bu dinden intizâm çekildi gitdi

  5. Vallâhi açıkdır tevbe kapısı
    Bu kâinât bütün Hakk’ın yapısı
    Afv olunur günâhların hepisi
    Tevbeye ihtimâm çekildi gitdi

  6. İttibâ-ı hevâ aldı derûnu
    Tarîk-ı şeyâtîn dutdu berûnu
    Doldurdu karnına kanı irini
    Fark-ı helâl harâm çekildi gitdi

  7. Kal’ oldu kalblerden envâr-ı îmân
    Kesildi dillerden rızâ-yı Rahmân
    İylik tarafına görünmez gümân
    Salât ile selâm çekildi gitdi

  8. Nisâlar ricâle emîr oldular
    Ricâl gibi meydânlara doldular
    Şeyâtînin ocağını kurdular
    Hak yoluna devâm çekildi gitdi

  9. LUTFÎ gaflet ile karardı âlem
    Bahr-i gafletdedir ebnâ-yı âdem
    Artmada şekavet hayfâ dem-â-dem
    Sıyâm ile kıyâm çekildi gitdi

İnsanların, içinde bulundukları vahim durumun farkında olmayıp, oyuna eğlenceye dalmaları karşısında Allahü Teâla’nın kahrına, gazabına uğramalarından endişe eder. Bu gaflet içinde olanları, humeka-yı zeman (zamanın ahmakları) olarak nitelendirir.

  1. El elden üzülmüş yâr elden gitmiş
    Humeka-yı zemân nanay oynarlar
    Kurb-i kıyâmetdir târih de bitmiş
    Humeka-yı zemân nanay oynarlar

  2. Taraf taraf belâ istîlâ eyler
    Kahrullah gazâba istinâd eyler
    Kanlar akar yerde incimâd eyler
    Humeka-yı zemân nanay oynarlar

  3. Âr ile nâmus da kalmadı gitdi
    Yüzler siyah oldu hayâ da bitti
    Dünyâda yaşamak kemâle yetdi
    Humeka-yı zemân nanay oynarlar

  4. Avretler erine i’tibâr etmez
    Erlerin avrete sözü kâr etmez
    Evlâd baba ile iftihâr etmez
    Humeka-yı zemân nanay oynarlar

  5. Erkek dişi birbirine karışdı
    Herkes arzûsunu buldu görüşdü
    Alâmet-i kübrâ hemân kavuşdu
    Humeka-yı zemân nanay oynarlar

  6. LUTFÎ’yi afv ede Hazret-i Allah
    Merhamet buyura vallâhi billâh
    Korkaram tecellî ede adlullah
    Humeka-yı zemân nanay oynarlar

Avrupa hayranlığı sonucu Freng özentisi ile hayâsızlık bataklığına sürüklenen Müslümân-Türk toplumunun yürekler acısı ahvâlini de şöyle anlatır:

  1. Gûş et nûr-i dîdem bu dâsitânı
    Fi’lullâhın aslâ olmaz noksânı
    Herkes lâyıkını bulmasa olmaz
    Hikmetullah adâletdir kemâkân

  2. Gece gündüz sa’yin neye olursa
    Her ne gûnâ fikrin karâr bulursa
    Âkıbet niyyetin nerde kalursa
    İstediğin alur Allah’dan insân

  3. Îmân İslâm ise âşıkdır sana
    Vallâhi böyledir inan sen bana
    Sâdıkane sarılırsan bu dîne
    Dest-gîrin olur nusret-i Deyyân

  4. Küfre tâlib olsan küfrü verirler
    Kayırmazlar küfre lâyık görürler
    Emrulâhe râzî olup dururlar
    Teslîm alur seni Mâlik-i nîrân

  5. Zevâl-i îmândan havf eyle amân
    Bölük bölük oldu ashâb-ı îmân
    Revîş-i küffârı tahsîn ederler
    Görülmemiş böyle yaman bir zemân

  6. Kafdan kafa bayrak açdı şeyâtîn
    Şerr-i şekavetle doldu bevâtîn
    Meydân aldı uryân oldu havâtîn
    Böyle olmaz illâ îmândan uryân

  7. Tâbi-’i Kur’ân’ı tahkîr ederler
    Peyrev-i şeytânı tevkîr ederler
    Ahkâm-ı Furkan’ı tağyîr ederler
    İstirâhat etdi helelik şeytân

  8. Frengâne deste deste gezerler
    Bahr-i şehvet zevrakında yüzerler
    Avrupa uslûbu gidiş düzerler
    Ormân-ı küfürde olmuş kahramân

  9. Şeyâtînin ululanmış ocağı
    Kalblerine dolmuş küfür sıcağı
    Boynuna dolanmış şeytân bacağı
    Kızarmış gözleri küfrü firâvân

  10. Nisâ ricâl birbirine karışmış
    Bacı kardeş biribiriyle görüşmüş
    Herkes istediği yerde buluşmuş
    Yer yüzünü dutmuş siyâh bir duman

  11. Gelininin sürmelemiş gözünü
    Elvân çiçek nakışlamış kızını
    Şenlendirmiş sinemanın yüzünü
    La’net edekalmış başında şeytân

  12. Çantalar kolunda gider bâzâra
    Ahbâb olur mel’ûn ahlâk bozara
    Hayâ gide yüzü gözü kızara
    İstediği gibi ala bir meydân

  13. Îmânı yok hevâsına dayanmış
    Sever kâfirleri küfre boyanmış
    Şehvet ile şekaveti uyanmış
    Çenberlenmiş eder ısyân u tuğyân

  14. Olanca İslâm’ı döndürmeyince
    Îmânı vatandan göndermeyince
    Çırâğ-ı Kur’ân’ı söndürmeyince
    Ricâl-i teceddüd edemez devrân

  15. Ehl-i îmân gözeleri bulanmış
    Seâdetin dükkânları talanmış
    Diyânetin barutları sulanmış
    Kemâl bulmuş bugün deryâ-yı küfrân

  16. Kasr-ı İslâm binâsından sökülmüş
    Semer taşı himlerine dökülmüş
    Kamet-i îmânın kaddi bükülmüş
    Meğer ki Allah’dan erişe emân

  17. Nice pîrler keyf keyfine gezerler
    Dünyâ malı nerde anı sezerler
    Gece gündüz dünyâsını düzerler
    Nerde kaldı kalsın rızâ-yı Rahmân

  18. Suladılar İstanbul’un yolunu
    Fark etmezler kâfir İslâm hâlini
    Hiç sormazlar bir Allah’ın yolunu
    Gayretullah elbet çıkar bî-gümân

  19. Helâl harâm endîşesi kalmadı
    O var mıdır harâm ile dolmadı
    Bugünkü bu yüzler rengi solmadı
    Şeytânı sevenler şeytâna şâyân

  20. Elvân nakış nisâ seyr u sohbetde
    Herkes sevdiğiyle olmuş ülfetde
    Fırsatını bulmuş şeytân gayretde
    İcrâ-i şehvete verilmiş fermân

  21. Bu zemân şeytâna parmak dişletdi
    Şeytân ise dediğini işletdi
    Mel’ûnlar da merkebini kışlatdı
    Buldu meydân etdi îmânı talan

  22. Arş’dan ferşe kadar bu nûr-i İslâm
    Dutmuşdu vermişdi âleme i’lâm
    Îmân İslâm bize Allah’dan ikrâm
    Beyân eylemişdi Hazret-i Kur’ân

  23. Bu dîn-i İslâm’dır bir mâh-i tâbân
    Güneşden güzeldir envâr-i îmân
    Allah kelâmıdır hazret-i Kur’ân
    Kur’ân ile olur derdlere dermân

  24. Kâmil îmân eğer sudûrda olsa
    Şerî’at-i garrâ yerini bulsa
    Başdan başa dünyâ kâfirle dolsa
    Hiç mağlûb olur mu bir an

  25. Bâzı kez bozuldu asker-i ashâb
    Tez elden eyledi Hudâ şifâ-yâb
    Hikmet cilve eder ahbâba ahbâb
    Nâsır benem dedi size ol Mennân

  26. Mea’r-Rahmân olan mükedder olmaz
    Mea’ş-şeytân olan hiç necât bulmaz
    Bu dünyâ fânîdir kimseye kalmaz
    Kudret-i Hak yarın kurar bir dîvân

  27. MUHAMMED LUTFÎ’yi afvede
    Hudâ Doldura gönlüne envâr-ı hüdâ
    Hak yoluna olsun cânımız fedâ
    Sever destânımı erbâb-ı irfân

İnandığı gibi yaşamak yerine, yaşadığı gibi inanan “Allah merhametlidir nasıl olsa affeder” gibi şeytânî iğvalara dayanan sözüm ona müslümanların durumunu bakınız nasıl anlatıyor:

  1. Rahmet-i Rahmân’ı dilerler ammâ
    Emr-i Hakk’a karşu ısyâne bir bak
    Bugünkü bu demde gülerler ammâ
    Kur’ân’ın verdiği fermâne bir bak

  2. Kur’ân’a inandık mü’miniz derler
    Helâlden datlıca harâmı yerler
    Bütün dünya-perest civânlar pîrler
    Nerde var İslâm îmâne bir bak

  3. Şeyâtîn ellere vermiş berâtı
    Gaflet çekmiş altlarına kır atı
    Güler oynar sanki geçmiş sırâtı
    Fısk u fesâd ile devrâne bir bak

  4. Ahmed-i Muhtâr’e ümmetiz derler
    Şâyeste-i bahr-i rahmetiz derler
    Biz İslâm’ız âlî himmetiz derler
    Meyânda mahvolan erkâne bir bak

  5. Zarf-ı îmân edeb hayâ kandedir
    Nûr-i Kur’ân kalbde zıyâ kandedir
    İlme amel ahde vefâ kandedir
    Ne gidişdir emr-i Kur’ân’e bir bak

  6. Ebû Bekir Muhammed’in yârıdır
    Ömer Fâruk kuvvet-i dindârıdır
    Osman Ali mü’minler dildârıdır
    Kimlerdeniz bugün zamâne bir bak

  7. Herkes imâmına ıktidâ eyler
    Gece gündüz sevdiceğini söyler
    Kerîh gördüğünü bir âdem n’eyler
    Nelerdir mu’teber ezhâne bir bak

  8. Kitâb-ı Mevlâ’dan eller üzüldü
    Tarîk-ı dalâle İslam düzüldü
    Kal’a-i dîn i’tikadlar bozuldu
    Kimde kaldı hubb-i Rahmân’e bir bak

  9. Sûretimiz sîretimize dâldir
    Hâlimizi beyân eyleyen kaldir
    İbretle nazar et bugün ne hâldir
    Ref’ olmuş dillerden irfâne bir bak

  10. Muhammed ümmeti böyle olursa
    Kitâbsız sünnetsiz hâlden kalırsa
    Nefs ü hevâsıyla bir yol bulursa
    Herbir şeye Kadir Sultân’e bir bak

  11. Nefs-i emmârenin emri duyuldu
    Seve seve şeyâtîne uyuldu
    Emr-i şer-’i şerîf dilden soyuldu
    Seâdetsiz pîr ü civâne bir bak

  12. Mihr-i seâdeti aldılar elden
    Seherde ayrıldı bülbüller gülden
    Bırakdılar bahs-i Kur’n’ı dilden
    Derûnu kapkara pîrâne bir bak

  13. Sırr-ı selâmeti kaldırdı başdan
    Sürmeli ceylanı bırakdı taşdan
    Aldı alacağın kurudan yaşdan
    Kedilere mağlûb şîrâne bir bak

  14. Erenler eridi yağ gibi gitdi
    Arslanların meydân zemânı bitdi
    İnsân sıfatında olanlar yitdi
    Hayvândan bin beter butlâne bir bak

  15. Bülend-âvâz ile şeytân bağırır
    Bölük bölük İslâm’ları çağırır
    Gayret eder şekavete kığırır
    Binlerce bin ehl-i tuğyâne bir bak

  16. Vallâhi billâhi bu bize kalmaz
    Yer göğün kıyâmı Kitâb’sız olmaz
    Allah bir kahreder misli bulunmaz
    Âlemlere dolmuş ısyâne bir bak

  17. Muhâlefet kemâline erişdi
    Herkes sevdiğini buldu görüşdü
    Halletdi müşkilin sordu soruşdu
    Hudâ ızhâr eder buhrâne bir bak

  18. Âlemleri halkeyleyen bir Allah
    Âkıbet intikam edecek vallah
    LUTFÎ söyle bu dem hasbeten lillah
    Dünyâda kopacak buhrâne bir bak

İslâm olmanın beş şartı olan namazı, orucu, haccı, zekâtı, kelime-i şehâdeti bir tarafa bırakıp, müslümanlığı Allah ile kul arasında vicdânî bir şey kabul edenlere.

  1. Ey mü’minler gelin hakkı söyleyin
    Namazsız niyâzsız İslâm olur mu
    Gökden inen kitabları dinleyin
    Salâtsız zekâtsız İslâm olur mu

  2. Îmân İslâm eğer sende var ise
    Kalbin îmân ile eğer yâr ise
    Tevhîd tasdîk dilde ber-karâr ise
    Namazsız niyâzsız İslâm olur mu

  3. Hakk’ı tesbîh eder döner felekler
    Tevhîd eder dâim suda semekler
    Namaz ile kabûl olur dilekler
    Salâtsız zekâtsız İslâm olur mu

  4. Namaz dînin direğidir nûrudur
    Sefîne-i dîni namaz yürüdür
    Cümle ibâdetin namaz pîridir
    Namazsız niyâzsız İslâm olur mu

  5. Zekât farz-ı a’zam emr eder Kur’ân
    Kabûl olmaz namaz zekâtsız bir an
    Âdem’den Hâtem’e emr eder Rahmân
    Salâtsız zekâtsız İslâm olur mu

  6. Malı verdi âlemleri yaradan
    Emretdi vâcibi farzı sıradan
    Kırkda birdir zekât çıkmaz aradan
    Namazsız niyâzsız İslâm olur mu

  7. Kırkda bir kuruşu verin fakîre
    Nâil olun yarın mülk-i kebîre
    Râzı olun bugün emr-i Kadîr’e
    Salâtsız zekâtsız İslâm olur mu

  8. İslâm olan dutar Kitab emrini
    Cân u dilden bilir dînin kadrini
    Seyr eder dünyânın görür devrini
    Namazsız niyâzsız İslâm olur mu

  9. Nice yüz bin pâdişâhlar kabri var
    Ölüm vardır güneşlerden âşikâr
    LUTFİYÂ emr etmiş ol Perverdigâr
    Salâtsız zekâtsız İslâm olur mu

Allah’dan gafletin bu derecesinin kâfirler de bile görülmediğini ifâde ederek, 1940’lı yıllarda yaşanan ma‘nevî felâket hususunda Müslüman-Türk insanını âdeta sarsarcasına îkaz buyuruyur.

  1. Bu kadar felâket bu kadar gaflet
    Her kavm-i küffârda tasavvur olmaz
    Bu kadar mihnetler bu kadar zahmet
    El-yevm hiçbiri tezekkür olmaz

  2. Bin bu kadar kahreylese Hudâ’mız
    Göklerden çağrılsa gelse nidâmız
    Mahvolmuş gönülden nûr-i hüdâmız
    Âhiret âkıbet tefekkür olmaz

  3. Gözler kör olmuşdur hakkı görmekden
    Diller lâl olmuşdur hak söylemekden
    Kulaklar sağırdır hak dinlemekden
    Hakk’ı kabûl etmek tahattur olmaz

  4. Kitâbullah ile yokdur hareket
    Ref’ oldu İslâm’dan gitdi bereket
    Kesbetmiş tevhîdde lisân rekâket
    Tarîk-ı ta’lîmde teğayyur olmaz

  5. Namaz farzdır mescidlere varmazlar
    Kur’ân nedir emrullahı sormazlar
    LUTFÎ ulemâyı âdem saymazlar
    Ni’met-i îmâne teşekkür olmaz

  1. Ey nûr-i basar nûr-i basîret ile bir bak
    Âlemde olan zillet-i husrân ne kadar var

  2. Ebnâ-yı zemâna hele ibret ile bir bak
    Şeytân yoluna cân ile kurbân ne kadar var

  3. Hayrât ü hasenât ile meşgûl olanı gör
    Mağlûb-i hevâ Allah’a ısyân ne kadar var

  4. Fısk ile fesâd mevc-i bahir gibi ziyâde
    Her vakt-i seher karî-i Kur’ân ne kadar var

  5. Hâmil-i hayâ kaldı mı nisvânda ricâlde
    Yüzlerine bak tâlib-i Rahmân ne kadar var

  6. LUTFÎ ne sorarsın ki bugün halk-ı cihânı
    Ara ki bulasın özü insân ne kadar var

Erzurum’da Ermenîlerin yaptıkları katliâmın hazin tablosunu şöyle çizer:

  1. Kopdu bugün kıyâmet
    Yer yüzü alkan oldu
    Görülmemiş alâmet
    Kandan bir tûfân oldu

  2. İslâm hânümânıyla
    Kurtulmaz bir cânıyla
    Herkesin öz kanıyla
    Saçları elvân oldu

  3. Lâle yanak gül yüzler
    Gonce dehân dür sözler
    Hançerlendikçe sızlar
    Bedenleri kan oldu

  4. Yavrular ağladıkça
    Ciğerler dağladıkça
    Hançerler bağladıkça
    Cesedde bî-cân oldu

  5. İslâm sızlar Hudâ’ya
    Arş sallanur sadâya
    Dağlar gelür nidâya
    İslâm perîşân oldu

O, gece-gündüz Ümmet-i Muhammed’in derdiyle dertlenirdi.

Efe Hazretleri’nin siyâset ve riyâsetle hiç bir zaman uzaktan yakından alâkası olmamıştır. Ancak ezân-ı Muhammedî’nin aslî şekliyle okunmasını yasaklayan, Kur’ân okutmayı suç sayan, ulemâya ve dindarlara baskı uygulayan idârecilere karşı da suskun durmamıştır. Aşağıdaki şiirler o günlerin ahvâlini gözler önüne seriyor…

  1. Belâ-yı girdâbın devrini bir gör
    Bu devr-i âlemin katresi değil
    Haccâc-ı Zâlim’in cevrini bir gör
    Bugünkü bu zülmun zerresi değil

  2. Elvân nakış kana boyandı dünyâ
    Dehşet aldı gördü gökde Süreyyâ
    El-amâna geldi bütün bu eşyâ
    Bir âh-ı mazlûmun sürresi değil

  3. İbn-i Âdem giydi âteş gömleği
    Zâlimler elinde zimâm ilmeği
    Bu cevir çevirdi çarh-ı feleği
    Çevrilen bu çarhın çevresi değil

  4. Âh-ı mazlûm âsumâne yetişdi
    Âteş aldı Arz u semâ dutuşdu
    Yedi deryâ birbirine bitişdi
    Bu zulmet tîcinin behresi değil

  5. Bir sel aldı bu ebnâ-yı zemânı
    Âkıl olan kesdi cândan gümânı
    LUTFÎ Hak saklasun bugün îmânı
    Geçdi yaşamanın devresi değil

  1. Erenler cem’ olsun erler dirilsün
    Bir gaddâr elinden geldik emâne
    Bu yolda yumulan gözler kör olsun
    Kahrullâhı görür gelmez îmâne

  2. Âteşe dökülmüş sabî sıbyânlar
    Sahrâları dutmuş bûy-i biryânlar
    Eşyâyı ağladır savt-ı giryânlar
    Meded etmez bu ebnâ-yı zemâne

  3. Deryâlar bu derdi görse kururlar
    Şecerlere olsa kökden çürürler
    İslâm olan bu belâyı görürler
    Gayret edüb biri girmez meydâne

  4. Kaflar kaldıramaz bu ibtilâyı
    Gökler görse erir bu mübtelâyı
    Kâfirler görmemiş böyle belâyı
    Yakışır mı bu tehammül insâne

  5. Sabîleri birbir şişe düzerler
    Ulemânın başlarını ezerler
    Allah var diyenin etin yazarlar
    Merhametleri yok pîr ü civâne

  6. Îmânı İslâm’ı olsa bu nâsın
    Çeker mi derdini böyle nesnâsın
    Dutar mı bir cânın gidince yasın
    Dönmez mi bugünde râh-i Rahmân’e

  7. Dinlerin dünyâya etdiler kurbân
    Görünmez gözlere fermân-ı Kur’ân
    Bugünde cesetde saklanır mı cân
    Merkeb ma’lûm lâyık olmaz kurbâne

  8. İ’tikad-ı İslâm eridi gitdi
    Nûr-i îmân kalbden yürüdü gitdi
    Gayret ü şecâ’at çürüdü gitdi
    Herkes tâbi’ oldu devr-i zemâne

  9. Erler esîr oldu zenâne bugün
    Severek uydular zemâne bugün
    İ’tibâr etmezler Kur’ân’e bugün
    Ehl-i tuğyân sığmaz herbir mekâne

  10. Gayretullah birgün meydâna gelür
    Kahr-i Hudâ elbet yerini bulur
    Adâlet eyler Hak intikam alur
    Nice yüzbin gerden boyanır kane

  11. Ahkemü’l-Hâkimîn Hazret-i Allah
    Hükmünü yürüdür şüphesiz vallah
    Kadir kudretini gösterir billah
    LUTFÎ ol gün hep gelürler îmâne

  1. Ey nefs-i bed-ter bes değil midir
    Bu kadar kibr ü inâdın senin
    Yüz yere koymak hoş değil midir
    Kara taş mıdır bünyâdın senin

  2. Dâimâ bir şirk açup açarsın
    Benlik şerâbın herdem içersin
    Fir’avun gibi Hak’dan kaçarsın
    Şeytân mı oldu üstâdın senin

  3. Hakk’a ibâdet aslâ yok sende
    Âbid olana eylersin hande
    Nefs ü şeytâne olmuşsun bende
    İblîs’den eşed fesâdın senin

  4. Farzı sünneti lâ-şey sayarsın
    Râh-i bâtıla gider uyarsın
    İbrâhîm’leri nâre koyarsın
    Nemrûd mu olmak murâdın senin

  5. Teberrî etdin edeb hayâdan
    Geçmedin aslâ kibr ü riyâdan
    Nasîbin yok mu nûr-i zıyâdan
    İnkâr mı oldu güşâdın senin

  6. Sevmedin bunda savm u salâtı
    Vermedin hani mâlin zekâtı
    Nasıl geçersin yarın sırâtı
    İslâm’dır ancak bir adın senin

  7. Mahlûk-ı Hakk’a merhametin yok
    Muâmelede mürüvvetin yok
    Dîn-i İslâm’a muhabbetin yok
    Küfr ü kebâir îcâdın senin

  8. Bir hizmetin yok tevhîd yolunda
    Âfet-i âteş mürde dilinde
    Herkese zulüm etmek elinde
    Cehennemdedir feryâdın senin

  9. MUHAMMED LUTFÎ söyler bu sözü
    Kimin ki münevver olmuşsa gözü
    Mü’min olanın utanır yüzü
    Mevlâ’dan olsun irşâdın senin

  1. İhsâr-ı kin şiâr-ı dil-i ârifân değil
    Ağyâr ile cedel-cû reh-i âşıkan değil

  2. Rüstem gibi bahâdır olursa da ehl-i dil
    Merdüm-i kemterâne tîğıni keşân değil

  3. İskender ile Dârâ elinde pârelense
    Ger rîze rîze olsa vücûda zıyân değil

  4. Kahramân-ı zemâne maktûl olursa bir ferd
    Şerâfetiyle şânı artar ki nihân değil

  5. Şîr şîr ile gerekdir ya dost ola ya düşmân
    Ner-arslanın darbını ner-arslan duyan değil

  6. Ölüm zulüm budur ki kelb boğa aç arslanı
    Bu tahkîrin hudûdu zemânda beyân değil

  7. LUTFÎ bu derdi çekmez envâ-i cins-i Âdem
    Şerh-i mütûn-i derdim kilâbe şâyân değil