Efe Hazretleri’nin Milli Mücadelesi

Erzurum’un Ruslar tarafından işgal edildiği dönemde, 12 Şubat 1916’da Erzurum merkeze bağlı Dinarkom Köyü’nde imamlık yapan Efe Hazretleri, bu köydeki görevini bırakıp Erzurum’a geldi. Niyeti bir an önce Türk ordusuna katılmaktı. Ancak kendisini ve hizmetlerini yakından tanıyan bir komutanın “Hocam, Türk milletinin harp edecek asker kadar, sizin gibi vaaz edecek âlimlere de ihtiyacı var. Siz vaaz ediniz, halkı irşâd ediniz” sözleri üzerine babasının da izniyle, o zamanlar Erzurum’un ilçesi olan Tercan’a bağlı Yavi köyüne imam oldu. Ancak, Ruslar’ın Erzurum’u işgali onun yüreğinde onulmaz yaralar açmıştı. Bu acı günlerini şöyle ifâde eder:

Kopdu bugün kıyâmet
Yer yüzü alkan oldu
Görülmemiş alâmet
Kandan bir tûfân oldu


Lâle yanak gül yüzler
Gonce dehân dür sözler
Hançerlendikçe sızlar
Bedenleri kan oldu


Yavrular ağladıkça
Ciğerler dağladıkça
Hançerler bağladıkça
Cesedde bî-cân oldu


İslâm sızlar Hudâ’ya
Arş sallanur sadâya
Dağlar gelür nidâya
İslâm perîşân oldu


Deste deste gül yüzler
Döküldü kara gözler
Kana boyandı yerler
Taşları mercân oldu

İslâm hânümânıyla
Kurtulmaz bir cânıyla
Herkesin öz kanıyla
Saçları elvân oldu

Yiğitler baltalanmış
Öz kanına boyanmış
Körpe kuzular yanmış
Âteşde biryân oldu

Kanlı bâzâr kuruldu
Boyunları buruldu
Kan harmanı görüldü
Gören âdem kan oldu

Ağladılar felekler
Eyler duâ melekler
Kabûl olmaz dilekler
Göz yaşı ummân oldu

LUTFÎ fi‘l-i Hudâ’da
Noksân mı ya irâde
Te’sîr yok bu sadâde
Âdem ki hayvân oldu

Rus istilâsı sırasında Yavi’deki görevine iki yıl devam eden Muhammed Lutfî Efendi, Millî Mücadeleye destek veriyordu. Bu sırada Ruslar, ülkelerinde yaşanan ihtilâl nedeniyle, Erzurum’dan çekilmeye başlamış, bunu fırsat bilen Ermeniler, özellikle Erzurum ve çevresinde büyük bir katilâma girişmişlerdi. O günleri görenlerin ifâdesiyle “basîretleri bağlanan, cesâretleri kırılan” Türkler, ne yazık ki, Ruslar’ın çekildiği sırada onların cephânelerine konan Ermeniler tarafından eşi-emsâli görülmemiş bir katliâma mâruz kalmışlardı.

Yapılan savaşlardan ve çekilen yoksulluktan son derece bîtap düşmüş, aç ve susuz kalmış, silâhsız Türk halkı büyük bir kıyıma uğramıştı. Geri kalanlar ise şaşkınlık içinde âdeta sıranın kendilerine gelmesini brkliyorlardı. Sanki halkın üzerine ölü toprağı serpilmişti.

Rusların Erzurum ve çevresini işgaline başından beri büyük tepki gösteren Muhammed Lutfî Efendi, Yavi’de ve Yavi’ye yakın köylerde Ermenilerin başlattığı katliâm üzerine harekete geçti. Efe Hazretleri’nin cuma va‘zını dinlemek için çevre köylerdeki ahâli Yavi’ye akın etmekteydiler. Eli silah tutan gençler cephede savaştığı için cumaya gelenlerin çoğu orta yaşın üzerinde kimselerdi. Efe Hazretleri bu insanları Ermenilere karşı direnişe hazırlamaya kararlıdır. O gün cuma vaazında cemaate özetle şöyle hitap eder:

“Muhterem Müslümanlar!

Ruslar memleketimizi işgal etmişken, daha düne kadar iç içe yaşadığımız, komşumuz diye hürmet ettiğimiz Ermeniler çoluk çocuk, kadın kız, yaşlı genç demeden eşi emsali görülmemiş bir katliâma girişmişken; bayrak, vatan elden giderken; millet, devlet yok edilmek istenirken; din, îman tehlikede iken biz burada nasıl ibadet edebiliriz? Şimdi, dîni, îmânı, nâmûsu, şerefi, istiklâli, bayrağı, devleti, milleti kurtarma zamanıdır. Allah’ını, Peygamber’ini seven hiçbir şeyi bahâne etmeden cepheye koşsun, düşmanla harp etsin! Hürriyeti olmayana cuma namazı farz değildir. Şimdi bu durumda ne yapalım? İbâdet mi edelim, yoksa cihat mı? Ben Allah yolunda, dînim, devletim, bayrağım ve milletim için harp etmeye gidiyorum. Benim gibi düşünenler benimle gelsinler.” Bu etkili sözler üzerine cemaat göz yaşlarını tutamaz ve câmînin içinde hepsi birden ayağa kalkar; “Canımız Allah’a, Peygamber’e, vatana, bayrağa, devlete fedâ olsun. Efem, sen neredeysen biz de oradayız!” diyerek Muhammed Lutfî Efendi’ye cân u gönülden destek verirler. Cuma namazının sünnetini kıldıktan sonra Efe Hazretleri minbere çıkar ve özetle şöyle bir hutbe îrâd eder:

“Muhterem Müslümanlar!

Şunu iyi bilin ki, biraz sonra kılacağımız bu namaz, düşmanla savaşmadığımız sürece Allah katında makbul değildir. Ermeniler vatanımızı işgal etmişken, insanlarımızı öldürüp, ırzımıza, nâmusumuza el uzatmışken, bizim burada ve evlerimizde rahat oturup ibâdet etmemizi, bakın yemin ederek söylüyorum, bütün bildiklerime dayanarak söylüyorum ki Allah kabul etmez ve etmeyecektir. Bu şekilde eli kolu bağlı olarak, tevekkül ederek oturmamızdan Allah râzî olmaz. Ecdâdımız ömrünü cihatla, Allah yolunda harp etmekle geçirdi ve onun için de çok büyük şeref kazandı. Bu vatan bize atalarımızın, ecdâdımızın mîrasıdır, emânetidir. Bu vatan öyle kolay mı elde edildi sanırsınız. Her karış toprağına bir şehit verdik. Bu mîrasa, bu emânete sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur. Allah’ın Kuran’da buyurduğu gibi zaman canımızla ve malımızla cihat etme zamanıdır. Allah’ını, Peygamber’ini, devletini seven herkes elinde neyi varsa onları alsın gelsin, harbe katılsın, namazdan sonra ben yola çıkıyorum.

Şehâdet şerbetini içmeyi arzulayanlar, haydi durmayın! İşte şehit olma fırsatı! İşte, Allah’a lâyık bir kul olma fırsatı! İşte Hz. Muhammed’e sevgili bir ümmet olma fırsatı! İşte ecdâdımıza lâyık bir torun olma fırsatı!’” Bu etkili hutbeyi de gözyaşları içerisinde dinleyen cemaat namazdan sonra evlerinde savaşabilecekleri ne varsa onları da yanına alarak Muhammed Lutfî Efendi’nin önderliğinde Yavi’den yola çıktılar. 60 kişi kadar olan bu milis kuvvetinin hedefi, öncelikle Oyuklu Köyü (şimdiki Çat ilçesi)’ne varmak ve orada Ermeniler’in elinde bulunan Rus cephâneliğini ele geçirmekti. Çok gizli ve ihtiyatlı bir şekilde Oyuklu’ya gelen Efe ve milisleri bir gece yarısı baskınıyla oradaki Ermenileri öldürüp cephâneliği ele geçirdiler. Cephânelikte Türk köylerinden zorla toplanmış buğday, arpa ve yulaf gibi gıda maddeleri de vardır. Efe Hazretleri, bir kaç kişiyi görevlendirerek bu erzakın yakın köylerdeki fakir halka dağıtılmasını istedi. Berâberindekilerle birlikte Erzurum’a doğru hareket eden Efe, güzergâhları üzerinde haberdar oldukları bazı küçük Ermeni çeteleriyle de savaştı bunda da başarılı oldu. Ermenilere karşı yaptığı bu mücâdeleden haberdâr olan yöre halkından kendisine yolda yeni katılanlar da olmuştu. Kimileri bu sayının 100’e kadar ulaştığını belirtmişlerdir. Muhammed Lutfî milisleriyle birlikte o sırada Haydarî Boğazı yakınlarındaki Zergide Köyü’nde bulunan Türk ordusuna katıldı (9-11 Mart 1918). Efe Hazretleri’nin katılımı ordu içinde duyulunca, askerlerimize büyük bir moral olur. Kendisinden ve yaptıklarındaın haberdar olan komutanlardan biri, gözyaşlarına hâkim olmaya çalışarak askerlere bir konuşma yapar: “Allah, millet, vatan yolunda şehit olmak için burada bulunan değerli kardeşlerim, yiğit askerlerim! Bakın, fazla söze ne hâcet! Bugün aramıza katılan değerli hocamız Muhammed Lutfi Efendi ve cemaatini gören düşmanlarımız elbette şunu söyleyeceklerdir: “Biz bu milleti nasıl yenebiliriz? Hacısı-hocası, yaşlısı-genci, sıhhatlisi-hastası gelini, anası, ninesi tek bir vücut olmuş. Bu güce kim karşı durabilir ki ?”(20) Türk ordusuyla berâber Erzurum’un kurtuluşu için savaşan Alvarlı Muhammed Lutfî Efendi’yi Erzurum’un düşmandan kurtarıldığı gün hazin bir son da beklemektedir. Türk ordusu ile birlikte 12 Mart 1918’de gün ışırken civar köylerden topladığı gönüllü bir müfreze ile Erzurum’a giren Efe Hazretleri hemen pederlerinin yanına koştu. Pederlerini kana bulanmış ağır yaralı bir şekilde buldu. Şehâdet mertebesine eren muhterem pederlerini akşama doğru Kavak Kabristanı’na defnetti. Daha sonra 1950 yılında bu kabristan sahasında okul inşâsına başlandığından Alvar Köyü’ne şimdiki medfûn bulunduğu türbeye nakletti.

Millî mücâdelede Küfrevî Dergâhı

Efe Hazretleri’nin mücâhid imam kimliğinden bahsederken bu kimliğin o günkü dergâhların, tekkelerin ortak özelliği olduğunu unutmamak gerekir. Millî Mücadele yıllarında Küfrevî Dergâhı Şeyhlik Makamı’nda Şeyh Abdülbâkî Efendi oturmaktadır. Efe Hazretleri’nin de halîfesi bulunduğu Küfrevî Dergâhı I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele’de Türk halkının birliğini sağlama hususunda büyük gayret sarfetmiştir. Bilhassa Doğu’da bölücülük yapmak isteyenlere karşı çıkmış ve bu duruşuyla daha sonraki yıllarda ortaya çıkan meşhur isyânın başarısızlıkla sonuçlanmasında önemli rol oynamıştır. 1916 yılında Gâzi Mustafa Kemal Paşa Bitlis’de Küfrevî Dergâhı’na giderek Şeyh Abdülbâkî Efendi ile görüşmüştür. I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele sırasında M. Kemal Paşa’nın Şeyh Abdülbâkî Efendi’ye yazdığı dört ayrı mektup şöyledir:

Haleb

27/8/333(1917)

Küfrevî Şeyhi Abdülbâkî Efendi Hazretleri’ne.

Muhterem Efendim.

3 Ağustos 33 târihli mektubunuzu yirmi üç gün sonra Haleb’de aldım. Matlûbunuzun hüsûlünü arzu ettiğime elbette e m niy e t e d e r siniz. M e k t u b u n u z u İs t a n b ul’d a ik e n ala m a mış olduğumdan müteessirim. Yâverim vasıtasıyla Sadrazam Paşa Hazretleri’ne göndeirlen mektubunuzun daha o zaman takdim edilmiş olduğunu mûmâileyhden anladım. Her halde arzunuzun is ‘ âf edileceğini ümid ile zât-ı âlilerine ve rüfekânıza takdîm-i selâm ederim efendim

Yedinci Ordu Komudanı

Mirlivâ

M. Kemal

Büyük Millet Meclisi

Kalem-i Mahsûs

Aded

Husûsîdir

Ankara

24/8/336

(1920)

Bitlis’de Küfrevîzâde Şeyh Abdülbâkî Efendi Hazretleri’ne Efendim; Bu mektubu bu kerre Van Vilâyet-i aliyyesine tâyin edilen atûfetlu Kadri Beyefendi’ye tevdiân gönderiyorum. Mîr-i mûmâileyh a h v âl-i h â zır a -i u m û miy y e h a k kın d a z â t -ı âlîle rin e t a r afım d a n ma ‘ lûmat vereceklerdir. Zât-ı âlîleri gibi vatanperver dindaşlarımızın vatanî ve fedâkârâne olan muâvenet ve hizmetleriyle vatanımızın ve Makam-ı Hilâfet’imizin tahsîline ma ‘ tûf mesâi-i meşrûâmızda er-geç nâil-i muvaffakiyât olacağımız hakkındaki kat ‘ î kanââtım lâyetezeldir. An-karîb ümmet-i İslâmiyye’nin Avrupalı müstevlîlerden tahlîsi husûsundaki muvaffakiyât haberlerini zât-ı âlînize inşallah tebliğ ederim. Ahvâl-i mahalliye hakkında beni sık sık tenvîr ve öteden beri devam edegelen hidemât-ı vatanîyyede ve bilhassa ahâlimizin irşâdı husûsunda kemâl-i azm ü sebât ile devam buyurmamızı rica eder gözlerinizden öperim efendim.

Büyük Millet Meclisi Reisi

M. Kemal

Ankara

27/2/338 (1922)

Bitlis’de Küfrevî Şeyhi Abdülbâkî Efendi Hazretleri’ne

O havâli ahvâl-i umûmiyesi hakkındaki işâratınıza ve bu bâbda tatbîkini lüzumlu göreceğiniz tedâbir ve ircâata dâir mütalâât ve teklîfâtınıza intizar ediyorum. Devâm-ı âfiyetinizi temennî eylerim efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi

Başkumandan

M. Kemal

Türkiye

Büyük Millet Meclisi Riyâseti

Baş Kitâbeti

Zabıt ve Kavânî Kalemi

Adet

Ankara

4/3/338 (1922)

Bitlis’de Küfrevîzâde Şeyh Bâkî Efendi’ye Harb-ı Umûmî esnasındaki temas ve münâsebâtımızın hâsıl eylediği meveddet ile zât-ı âlîlerini dâima tahattur etmekteyim. Bütün milletin düşman ve ecnebî te’sîrât ve tazyîkatından tahlîsi için bugün devam eden mesâî meyânında zât-ı âlîlelerinin de mühim bir hissesi vardır. Hizmet-i vatan uğrunda ihtiyâr-ı muhâceret ederek bizimle berâber karargâhda imrâr-ı hayat eyleyen zât-ı âlîlerinin şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da memleketin halâs ve te’mini vahdetine müteveccih mesâide ayni harâret ve arzu ile devam edeceği şüphesizdir. Müşterek mesâî-i vataniyemizin muvaffakakiyetine mânî olmak ve memleketi muteferrik kısımlara ayırarak hepimizi birbirimize düşürmek sûretiyle millete ve memlekete felâket getirmek isteyen düşmanlar, ma ‘ lûm olduğu üzre ortaya bir Kürdistan meselesini çıkarmışlardı. Düşmanların bu nam altında parlak vaidlerle devam eden zehirli teşvîkat ile bâzı câhil insanları iğfâl için bugün dahi çalışmakda oldukları görülmektedir. Nüfûzunuzun câri olduğu mıntıkada bütün memleketi mahvetmek maksadıyla vuku bulan bu nevi’ teşvîkat ve te’sîrâtı ibtâl ileseâdet-i memleket yolundaki hidemâta keremiyetle devam buyurulmasını ricâ ederim. Buradan bâzı arkadaşlar da aynı maksatla çalışmak üzere o havâliye gönderilmişlerdir. Gözlerinizden öper ve muvaffakiyet temennî eylerim efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi

M. Kemal