KUR’AN MEDENİYETİ SANAT BAHÇESİ

Hiç kuşku yok ki, İslam bir medeniyet dinidir. Farklı kavimlerin, kültür ve medeniyetlerine çalınan İslam mayası, 14 asır boyunca demlenerek zengin İslâm Medeniyeti’ni vücuda getirmiştir.

İslam tarihi boyunca gelişen İslam Medeniyeti, Osmanlı asırlarında zirveye ulaşmıştır. İslam Medeniyeti, tezyinî sanatlardan mimariye kadar pek çok alanda kendini gösterdiği gibi bahçe sanatı alanını da şekillendirmiştir.

Türkçede kullanılan “bahçe” kelimesinin aslı Farsça “bağçe” olup “küçük bağ” anlamına gelmektedir.

 

İslam Medeniyeti’nde Bahçe Sanatı Gelişimi

Tarih boyunca iklim, coğrafya, medeniyetler ve inançlar peyzaj mimarisine ve bahçe sanatına yön vermiştir. Gelenek, beşerî ihtiyaçlar ve içtimâî ilgiler bahçe sanatı tasarımını etkilemiştir. Her toplumun ilgileri ve gelenekleri farklı olduğundan oluşturdukları bahçelerde biçim ve fonksiyon da farklı şekillenmiştir. Daha çok yürüyüş amaçlı tasarlanan Avrupa bahçelerinin aksine İslâm bahçeleri dinlenme, derin tefekkür ve rûhî huzur amaçlı tasarlanmaktadır. Bu nedenle İslâm bahçeleri genellikle çok sayıda oturma ve dinlenme mekânlarına sahiptir. 1

İslâm Medeniyeti, Arabistan’da doğuşundan itibaren süratli bir yayılış göstermiş ve Filistin’den başlayarak Irak, Suriye ve Mısırı takiben İran, Türkistan ile Kuzey Afrika’dan İspanya’ya kadar uzanan muhteşem bir “İslâm Dünyası”nın ortaya çıkışıyla sonuçlanmıştır. Bu sebeple, İslâm kültürü ve sanatı, belirli bir ülke veya halka ait olmanın ötesinde, çeşitli uygarlıkların kültür ve sanat gelenekleri üzerinde olgunlaşan bağımsız bir kültür ve sanat olarak ortaya çıkmıştır.

Kur’an’da cennet; ağaçlarla gölgelendirilmiş, nar ve hurma ağaçlarının bol meyveleriyle süslü, fıskiyeli havuzların serinlettiği ve soğuk şerbetlerin sunulduğu bir yaşama mekânı olarak tasvir edilmiştir. Müslümanlar, cennet mekânına olan özlemlerini, yaşadıkları âlemde de böylesine serin, yeşil ve güzel bahçelerle gidermeye çalışmışlardır.2

 İslâm bahçesinin hayâtî unsurlarının, kadim olarak “anâsır-ı erbaa” olarak da bilinen dört unsurdan (su, ateş, hava ve toprak) oluştuğu söylenebilir.3 İslamiyet’ten sonra “Cihâr-ı Yâri Güzîn” olarak da isimlendiren dört büyük halifeye atıfla bahçeler Çâr Bağ olarak yani dört bahçe olarak bölümlere ayrılır. Bu unsurlara ilaveten geometri, sekiz sayısı ve yeşil ön plandadır.  Geleneksel İslâm bahçelerinin vazgeçilmez iki unsuru su ve gölgedir. Su ve suyla ilgili unsurlar Allah’ın merhametinin bir sembolü olarak görülmüştür.

İslam bahçeleri tipik olarak merkezde bir pınar ve bu pınardan su alarak dört yana dağılan yürüyüş yolları veya su kanallarından oluşur.

Cennet-ül Arif Bahçeleri, El Hamra Sarayı, İspanya

İslam Bahçelerinde Sayılar ve Anlamları

Dört sayısı, dört yön ve dört unsurdan oluşmuş olma itibarıyla kâinatın düzenini temsil eder. Bu aynı zamanda cennette bulunan su, süt, bal ve şarap gibi dört ırmağı da gösterir. 4 Çar Bağ kavramı da bu dört unsurdan kaynaklanır. Sekiz sayısı ise tasarıma sekizgen şekilli bir havuz olarak yansımaktadır.

Suyun sesi, sadece diğer insanların seslerini susturmakla kalmayıp insanın düşüncesi üzerinde sessizliğin mucizevi etkisini göstermekte ve çok kuvvetli bir sükûnet hissi vermektedir. Kur’an-ı Kerim’de sık sık geçen “altlarından ırmaklar akan cennetler”, ırmakları cennetin tanımında en belirgin unsur olarak önümüze koyar.

Tarihî süreçteki ilk İslâm bahçelerine karşılık İslâm Medeniyeti’nin daha sonraki dönemlerinde asıl amaç “İslâm bahçesini Kur’an’ın bahçe tanımına mümkün olduğunca yaklaştırmak” olmuş ve hemen her bahçe cennetle karşılaştırılmaya başlanmıştır.

İslâm bahçe sanatında Emeviler Dönemi, Abbasiler Dönemi, Kuzey Afrika İslâm bahçeleri, İspanya İslâm bahçeleri, İran bahçeleri, Babür bahçeleri, Selçuklu ve Osmanlı Dönemi Anadolu ve Rumeli Türk bahçeleri5, Güney Doğu Asya Malezya ve Endonezya bahçeleri belli başlı alt ekoller ve uygulamalar olarak ortaya çıkmıştır.

İslâm Medeniyeti’nde Bahçe Kavramının Tevhidî Mesajları

İnsan çevreyi fark eden tek sorumlu canlı olduğu ve çevreyi yeniden şekillendirme imkânına sahip olduğu için Allah’ın dünyadaki halifesi konumundadır. Mekânın bütünlüğü, üslûbun ilk kanunudur. İkinci kanunu ise bütünlük ile ferdiyet arasındaki ilişki gibi küllî mekân ile onun icra edilmesi arasındaki mevcut ilişkiyi izah etmektedir. İslâm’ın temel prensibi olan tevhid, İslam mimarisine de yansımış olup  bütün varlık seviyelerini ihtiva eder. Bu sebeple Müslüman’a ait bir mimari ancak tevhid kavramı üzerinden geliştirilebilir.

“O iki cennette de durmadan, devamlı fışkıran iki kaynak vardır.”6, “Orada boş, lüzumsuz bir söz işitmezler, devamlı akan bir pınar vardır.”7 âyetlerine göre İslâm bahçesinin tipik unsurlarından birinin “akan su” olduğu; sakin, derin fikirlere dalınabilen, kişiye iç huzuru veren bir mekân olduğu anlaşılır. Bununla beraber, asıl unsurları su olan göllerin ve havuzların durgun ayna gibi yüzeyleri de Müslümanları; yaratılışın amaçlarını, evrenin korunmasını ve onun bir parçasını da olsa yaşanılabilecek en iyi yer olarak düzenlemeyi düşünmeye sevk eder. İkinci olarak İslâm bahçesi oluşturmanın nihai hedeflerinden biri de yüce Allah’ın kudretini daima hatırlamaktır. Allah “Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. ‘Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru.’ derler.”8 buyurmaktadır. Berrak yüzeyleri ışığı ayna gibi yansıtan havuzlar, tevhidi (birliği) sembolize etmektedir. Havuz aynı zamanda bir merkez olarak gökleri yansıtmakta ve gökleri yeryüzüyle birleştirmektedir.9 

Bundan başka, Allah’ın her yerde var olduğu, var olan her şeyin Rabbi olduğu, var ettiği bütün yaratılmışların işlerini yoluna koyan, onlar arasında hiçbir kavga ve kargaşa olmaksızın çeşitli seviyelerde karşılıklı ilişkiler içinde oldukları gerçeklerinden hareketle Allah’a yalvarmak için İslâm bahçeleri birer vesiledir.

Örnek İslâm Bahçeleri

İslâm bahçe sanatı eserlerinden günümüze, az değişikliğe uğrayarak intikal edebilen örneklere, daha ziyade İslâm’ın hüküm sürdüğü bazı ülkelerde, batıda İspanyadan “El Hamra”, Fas’ta “Marakeş”, doğuda İran’da “Şiraz” ve Hindistan’da “Tac Mahal”e rastlamak mümkündür.10

Tac-Mahal, Agra. Şah Cihan’ın yaptırdığı anıt kabir çar-bağ bahçe tasarımının en güzel örneklerindendir.
Bahçe kavramından Allah’ın sınırsız kudretiyle insan kabiliyetleri arasındaki yüksek nitelikli bir tezahür ve mükemmel bir uyum anlaşılabilir. Dünyadaki cennet arayışı esasında barış, sağlık, afiyet ve selamet arayışıdır.

İslâm bahçesinin bütün duyulara hitap ettiği söylenebilir. İlk olarak yemyeşil bitkilerle geometrik düzen ve su gözü doyurur; ikincisi, koku duyumuz rayihalı çiçeklerle ferahlar; üçüncüsü, işitme duyumuz kuş sesi, su sesi ve tatlı esintilerle dirilir; dördüncüsü, dokunma duyumuz nane, biberiye ve lavanta gibi bitkileri okşayarak nasib-dar olur. Son olarak tatma duyumuz, su içerek ve çeşitli meyve sebzelerle lezzetlenir.11 Böylece insanda “zevk-i selîm” tahakkuk eder.

Bahçeleri anlamada asıl önemli olan, eserin arkasında yatan niyet veya ruhu bilmektir. Bir İslâm bahçesinde şekillenen kâinat tasavvuru; ırkı, ülkesi veya dini ne olursa olsun herkese seslenmektedir. İslâm bahçelerini birçok kişi için en çok cazip kılan şey, huzur ve tefekkür vurgusudur.

İnsan topraktan yaratılmıştır ve sonunda ona dönecektir. İnsanın özü toprak ve sılası cennettir.  Dünya ise insanın gurbetidir. İnsan kendi özüne ve sılasına karşı sürekli bir özlem içindedir ve bu özlem, aslına dönünceye, sılası olan cennete kavuşuncaya kadar hiç bitmeyecektir. Bahçe, gerek toprağı, yani aslını gerekse cennetin unsurlarını içinde taşıdığı için insanın bu özlemini gidermek için dünyada sarıldığı en önemli mekândır. Nitekim Efe Hazretleri,

Hazer kıl kırma kalbin kimsenin cânını incitme
Esîr-i gurbet-i nâlân olan insanı incitme

diyerek bu duruma dikkat çeker. Bu bahçe cennete ne kadar benzetilebilirse cennetin sahibiyle olan ilişkileri ne ölçüde kurabilirse, özlem o ölçüde yerine getirilmiş olacaktır.

Mihrabad İslâm Medeniyeti Sanat Bahçesi

Alvarlı Efe Hazretleri Vakfı olarak İslâm Medeniyeti’ndeki bahçe geleneğini yaşatmak, sonsuz kudret sahibinin tefekkürü ve zikri için zemin hazırlamak, “esîr-i gurbet-i nâlân” olan insanın bir parça inşirah duyacağı huzurlu bir mekân oluşturabilmek için “İslâm Medeniyeti Sanat Bahçesi” adını verdiğimiz cennet köşesini fedakâr bir kadroyla hayata geçirmeye karar verdik. Burada yapılacak faaliyetlerden vakıf üyelerimizin yararlandığı gibi; ziyaret etmek isteyen herkesin de belli bir usûle göre istifade etmesini sağlamayı amaçladık.

18. yüzyılda kurulan Atâullah Efendi Tekkesi’nin Alvarlı Efe Hazretleri Vakfı’na tahsis edilmesinden sonra tekke bünyesinde bulunan tüm mekânları, restorasyon ve restitüsyon çalışmalarıyla aslına uygun olacak şekilde dönüştürdük.

Tekkedeki tüm mekânları asli fonksiyonuna kavuştururken ortaya çıkan cami ihtiyacını, tezyinî sanatlarımızla bezenmiş yeni bir cami inşa ederek karşılamış olduk. Abdülvehhâb Efendi Camii, mimarisi tekke manzumesiyle uyumlu olacak şekilde üslûplaştırılmış tarzda inşa edildi. Bu cami, İslâm Medeniyeti Sanat Bahçesi’nin kalbi olarak tasavvur edildi.

On dört dönümü bulan tekke bahçesine yapılacak İslâm Medeniyeti’ni ihya faaliyetleri için ek binalar yapmak yerine zevk-i selîmimizin bir örneği olarak otağ çadırları yapmayı tercih ettik. Böylece hem otağ kültürümüze atıf yapmış hem de bahçenin bütünlüğünü bozmamış olduk. Çadırların içini ise Türk İslâm kültürünü yansıtan desenlere sahip kumaşlarla kapladık.

Bahçenin sağındaki iki çadırda ve tekke binasında gelenekli sanatlarımızın eğitimi verilmektedir. Bu sanat dallarından bazıları hüsn-i hat, tezhip, klasik cilt, şükûfe, minyatür, ebru, ney, tambur, kanun, klasik kemençe, ud, bendir, mûsıkî korosu, mûsıkî nazariyatı ve Osmanlı Türkçesidir.

Bahçenin en önünde bulunan büyük çadır ise çok amaçlı çadır olarak tasarlanmıştır. Hâlen Cumhurbaşkanlığı himayesinde hazırlanan Mushaf-ı Şerif’in tıpkıbasımları bu çadırda hazırlanmaktadır. Daha sonra bu mekân sanat, edebiyat, tasavvuf ve mûsıkî sohbetlerinin icra edileceği şekilde düzenlenecektir.

Bu mekânda bulunan aşhane çadırında ise kadim yemek kültürümüzü ziyaretçilerimize tanıtacak ve tabii ki lezzetini de tattıracağız. Alt kat Matbah-ı Şerif olarak düzenlenmiştir. Matbah-ı Şerif’i, eşref-i mahlûkat olan insana ait lokmanın tedariki, hazırlanışı, ikramı ile ilgili bütün âdabın uygulanacağı mekân olarak görmekteyiz.

Bahçede mevcut yetişmiş ağaçlar korunmuştur. İlave olarak tevhid ve ebedî hayat sembolü servilerin ağırlığını oluşturduğu çeşitli ağaçlar, Endülüs bahçe sanatını hatırlatan simetrik bir düzenle dikildi. Böylece çeşitli mevsimlerde sarıdan koyu yeşile çeşitlenen renklerle göz alıcı bir bahçe oluşmuş oldu.  

Otağ-ı Hümâyun çadırının hemen önünden başlayan havuzlar, su medeniyetimizi varlık felsefesi derinliğinde anlatmaktadır. Cihar-ı Yâri Güzîn Efendilerimizi temsil eden “çâr bağ” düzeninde yapılandırılan bahçedeki havuzların aksı kıble istikametindedir ve cami minaresiyle bütünleşmektedir.

Selçuklu tarzı büyük havuzun lale formundaki lülesinden su kaynamaktadır. Bilindiği gibi lale, vahdeti yani Allah’ın birliğini temsil eder.

Vahdet lalesinden akan su, bir kanal boyunca bahçeyi kat ederek tekke binasının önlerinde, Mühr-ü Süleyman motifinde yapılmış ikinci bir havuza kavuşur; en uçtaki Endülüs havuzunda türlü şekillere girer. Bu, kesreti ifade eder. Kesret ise etrafımızda gördüğümüz varlık âlemini temsil eder. Daha sonra kesretten vahdete, yani O’na, tek olana geri döner. “İnna lillah ve inna aleyhi raciun- Şüphesiz biz Allah’a aitiz ve O’na geri döneceğiz.” hakikatini bize hatırlatır.

Bahçenin batı kesiminde bulunan camlı köşk şerbethanedir. Burada Ramazan ayında Osmanlı şerbetleri ikramı düşünülmektedir. Devamında ise ahşap seyir köşkleri bulunmaktadır. Buralarda yaz akşamlarında helva sohbetleri tertip edilecektir.

 

 

 

 

 

 

Bahçeyi süsleyen onlarca çeşit bitki ve çiçeğin seçiminde de semboller hâkim kılınmıştır. Mesela Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) dünya hayatında geçirdiği her bir yıl için 63 tane gül fidanı dikilmiştir. Çiçeklenme mevsimine göre sümbül, nergis gibi çiçeklere yer verilmiştir.Seyir köşklerinin önündeki saha, Cenâb-ı Hakk’ın Şâfi ism-i celilinin tecellisini bize hatırlatacak olan şifalı bitkiler bahçesine ayrılmıştır.  Bu bahçede bulunan ginkgo biloba, nane, kekik, lavanta, yavşan, pamuk lavantası, hünnap, raceme catnip  gibi şifalı bitkilerin sayısının artırılması planlanmaktadır.

 

Hâsılı İslâm Medeniyeti Sanat Bahçesi tevhidhanesiyle ruhlarımızı nurlandıracak; güzellikleriyle gözümüzü şenlendirecek, mûsıkîsiyle ruhumuzu dinlendirecek; lokmasıyla doyuracak, şerbethanesiyle kandıracak, şifalı bitkiler bahçesiyle Şâfi ism-i celilinden nasiplendirecek halis niyet ve temennilerle vücud bulmaktadır.

Ayrıca bahçenin kuzeyinde bulunan Kuş Sarayı ile seyr-i sülûkumuz tamam olacaktır. Zîra bu kuş sarayı 1177 yılında Ferîdüddin Attâr Hazretleri’nin yazmış olduğu “Mantıku’t-Tayr” eserinden ilham alınarak yapılmıştır.

Bu eserde Ferîdüddin Attâr Hazretleri insanın esfel-i sâfilinden ahsen-i takvime uzanan yolculuğunu kuşlarla anlatmaktadır. Bu Kuş Sarayı’nda tavus, sülün, keklik, güvercin gibi kuşlar vesile kılınarak insanın Allah’a yakın olma yolculuğunda karşılaşacağı nefsânî, hevaî ve şeytânî engeller temsil edilmektedir. Bu engellerin nasıl aşılacağı kuşların mürşidi Hüdhüd yani ibibik kuşunun dilinden bize anlatılmaktadır.

Boğazın en iyi korunan semtlerinden biri olan Kanlıca sırtlarının, bir yanda Mihrabat Korusu, diğer yanda Hidiv Korusu’ndan beslenen tertemiz havasında, gönüllere sürur veren eşsiz güzellikte oluşturulan İslâm Medeniyeti Sanat Bahçesi’nde her ne var ise derin bir anlam taşımaktadır. Sanat bahçemizdeki bitkilerin, hayvanların ve mimarî unsurların neyi simgelediklerinin; edebiyatta, tasavvufta, mûsıkîde asırlar boyu yüklendikleri anlamların sesli rehber sistemiyle anlatılması planlanmaktadır.

Türk İslâm Sanatı’nın bütün unsurlarını içinde barındıran Mihrabat İslâm Medeniyeti Sanat Bahçesi; hat, tezhip, minyatür gibi sanat kollarının yanı sıra, çocuk bahçesi, seyir terasları ve daimî sergi salonuyla Boğaz’ın en güzel yerinde hizmet vermeye devam etmektedir.

Alvarlı Efe Hazretleri Vakfı olarak geçmişte dünyayı güzelleştirecek kâmil insanlar yetiştirme vazifesi yürüten bu tarihî tekkede; insanın iç dünyasını güzelleştirmek, ruhlara şifa olmak maksadına da haiz olan gelenekli sanatlarımız ve gelenekli mûsıkîmizin meşki ile kaybolan medeniyetimizi ihya etmeye devam edeceğiz.

1 Abdurrahman Çetinkaya, Prof. Dr. Osman Çetinkaya, İslam Medeniyetinde Bahçe Sanatı İlkeleri ve Çar Bağ Bahçe Mimarisi, 2019.
2 Akdoğan, G, 1974, Bahçe ve Peyzaj Sanatı Tarihi, Ankara Üniversitesi Basımevi 290 s.
3 Daneshdoust, 2018, Islamic Gardens in Iran
4 Muhammed sûresi, 15. âyet
5  Aktaş, U., 2011, İstanbul’un 100 Bahçesi, İBB Kültür AŞ Yayınları 120 s.
6 Rahman suresi, 66. ayet
7 Ğaşiye suresi, 11-12. ayetler
8 Ali İmran suresi, 191. ayet
9 Abdul Latiff  Z., Mohd Yunus. M.Y.,2016,  The Islamic Garden Design Principles: Thoughts for the 21st Century. Research Journal Of Fisheries And Hydrobiology, 11(3): 175-178
10 Akdoğan, G, 1974, Bahçe ve Peyzaj Sanatı Tarihi, Ankara Üniversitesi Basımevi 290 s.
11 Clark, E., 2017, İslam Medeniyetinde Bahçe Sanatı, İnkılab Yayınları, 228