Tarihçe-i Hayat

Erzurumlu Muhammed Lutfî Efendi, klasik şiir geleneğinin son temsilcilerindendir. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan seçkin bir köprü… Evet, kelimenin tam anlamıyla bir köprü şahsiyet! Osmanlı’nm son dönemlerinin, özellikle I. Dünya Savaşı’nm, Ruslar tarafından Erzurum’un işgalinin ve kurtuluş mücadelesinin önemli tanıklarından biri. Fakat bu köprünün günümüze taşıdığı sadece şiir ve tarihî miras değildir. O klasik eğitim süreçlerinden geçmiş yetkin bir âlim, imamlık ve vaizhk yapmış bir din adamı, insanları ahlaken ve manen yüceltme gayretinde olan bir manevi rehber, bir mürşittir. Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler yazan bu âlim şair, ders halkasında talebe yetiştiren bir müderris ve nihayet darda kalanlara yardım eden bir yardımsever olmanın yanında bir aksiyon ve hareket adamıdır. Nitekim kaynaklar onu, Rus işgali karşısında vatan toprağım kahramanca savunan bir kumandan olarak zikreder.

Allâhu Teâlâ’nın nûrunun, kudret ve sınırlarının kapısı olan; Allah Dostları arasında değeri yüksek ve derecesi yüce bulunan Muhammed Lütfî Hazretleri’nin meşhûr lakabı:
….. Efe veya Alvarlı Efe’dir.

Efe ta’bîri, Efendi ünvanından kısaltmadır. Erzurum Bölgesi’nde hâl ve kemâl; ilim ve irfan sahibi insanlara hürmet ve muhabbet ifâdesi olarak, Efe denilmektedir.Kendilerine Hâce (Hoca) denilmesi de, ilim sahibi ve Nakşibendî Tarîkati silsilesinin altın halkalarından birisi olduğundandır.

İlim ve irfan hayatında Efe olarak arıdan Muhammed Lutfî, şiirlerinde Lutfî mahlasını kullanmaktadır. Nitekim Oğlu Seyfeddin Efendi, Efe’nin vefatından sonra yazdığı Bir Hâtıra başlıklı şiirinde, babasının adımn Muhammed, mahlasının da Lutfî olduğu kaydedilmektedir:

Semiyy-i fahr-i âlem nâmım Muhammed
Mahlasım Lutfî’dir vekîl-i Ahmed
İhvânıma kıl merhamet yâ Samed
Hükmullâha razı olsun gönüller
Hicrân âteşine yansın gönüller

Şiirlerinde Lutfî mahlası ise, çokça kabul gördüğünden isim yerine ikame edilmiştir. Sanatındaki samimiyet, mahlası dönüştürmüştür. Bazen de mahlas olarak, Muhammed Lutfî’yi kullanıyor; isim de mahlasa dönüşüyor.

Lutfî tevfîz-i umur et Hakk’a teslîm ol bugün
Ba’dehû dâru’s-selâm olan cinânda kıl karâr
Bu Muhammed Lutfî’ye eyle şefâ’at yâ Resûl
Kıl kabûl ey nûr Hak bu dergeh-i fadlâ mıdır

İlki bir münacat, İkincisi bir şefaatname olan bu mahlas beyitlerinde, Muhammed Lutfî nereye sığınılacağının ve kimden medet umulacağımn aynmındadır. Taleple isim uyuyor… Şunu görüyoruz: Büyük insanlar, isimleri, lakapları ve mahlaslarıyla iz bırakırlar… İsim, onlara atadan yadigârdır, lakap ise, hizmeüerinin halkın aynasında yansımasıdır. Mahlas, sanat aynasına yansıyan şahsiyettir; bunu bazen kişi kendisi seçtiği gibi, bazen de ustası, rehberi veya mürşidi verir. Demek ki, Muhammed Lutfî, ilim ve irfan cihetinde halka hizmetiyle bütün bir Erzurum’un Efe’si olmuştur. Lutfî mahlası ise, ister isimden kaynaklanan bir mahlas olsun, isterse manevi bir hal ile şairin ihtiyar ettiği bir isim olsun; ona yakışan bir isimdir. Efe’nin dervişlik yönünü ele veren bir isim…

  • Doğum Yeri ve Yılı
    Kındığı Köyü

Efe Hazretleri Hicrî 1285; Milâdî 1868 yılında, muhterem pederleri Hâce Hüseyin Efendi Hazretleri’nin:

“Bu Karye-i Kındığ hoş mekandır
Erenler meskeni râhat-ı candır
Husûsâ Hakkî sultân-ı velâyet
Kudûmiyle müşerref bir mekandır.”

mısra’larıyle vasf ettiği Erzurum’un Pasinler (Hasankale) İlçesi’ne bağlı Kındığı Köyü’nde, gözlerini dünyâya açtı.

Muhammed Lutfî Efendi ilim ve irfan sahibi bir ailenin içine doğmuştur. Hakkında fazla bilgimiz olmayan dedesi, Hâce Muhammed Efendi, âlim ve arif bir zattır. Babası Gedâî mahlasıyla şiirler de yazan Hüseyin Efendi hakkında malumatımız var… Hüseyin Efendi, Hasankale’de Nûr Efe ve Nûr Dede adıyla tanınmış âlim ve arif bir zattır. Hakkında verilen bilgilere göre, Hasankale ve Erzurum’da döneminde temayüz eden âlimlerden ders almış, daha sonra da Of’un Şinek Köyü’nde yaşayan Abbas Efendi’nin ilim halkasına katılmıştır. Buradaki eğitiminden sonra hocasının tavsiyesi üzerine memleketi olan Hasankale’ye dönmüş, Kındığı Köyü’nde imam olarak görev yapmış ve talebe okutmuştur.

Hüseyin Efendi, dini ve ilmi hizmetlerinin yanında, döneminde Erzurum’da temayüz eden hattat Hacı Feyzullah Efendi :.(ö.1865)’nin irfan meclisinde bulundu. Meclisini Tortum’un Uncular (Kisha) köyünde kuran Hacı Feyzullah Efendi, Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî’den aldığı irfan anlayışını Anadolu’da yayan kâmillerden biridir. Hacı Feyzullah Efendi’nin vefatıyla, başlanan manevi eğitim yarıda kalmıştır. Bunu tamamlamak için Amasya’da ikamet eden ve o günlerde Erzurum’da el ulunan meşhur Seyyid Mîr Hamza Nigârî (ö. 1885)’nin ilim ve irfan çevresinde bulunmuştur. Hamza Nigârî, Mevlânâ, fafız-ı Şirâzî, Molla Camî ve Fuzûlî’nin etkisinde kalarak kuvvetli şiirler yazmış, önemli bir şahsiyettir. Beklenmeyen bir zamanda Seyyid Nigârî’nin vefat etmesi, Hüseyin Gelâî’yi yeni bir mürşit arayışına sokmuştur. Bu arayışları neticesinde, oğlu Muhammed Lutfî’yi de yanma alarak Bitlis’e gitmiştir. Burada Muhammed Küfrevî (ö. 1898)’nin ilim ve irfan meclisine katılmıştır.

Şiirleri genellikle Beşiktaşlı Gedâî ile karıştırılan Hüseyin Efendi’nin çokça okunan bir gazelini buraya alıyoruz:

Safa Geldin

Kadem bastın gönül tahtına sultânım safâ geldin
Dil-i pür-renc ü tâb-ı derde dermanım safâ geldin

Kapundur matla’-ı a’lâ tapundur maksad-ı aksâ
Senindir rütbe-i ulyâ benim şâhım safâ geldin

Gel ey dilberlerin şâhı melâhat burcunun mâhı
Gedâ’nm hâlini gâhîsorup şâhım safa geldin

Gel ey sultân-ı âlî-şân ki sensin Hüsrev-i devrân
Sana hep bende-i fermân buyur şâhım safâ geldin

Gedâî geldi ol câne cân olsun yoluna kurbân
Saâdet tahtına sultân buyur şâhım safâ geldin

Evliliği

Efe Hazretleri, hanımlarının ardarda vefâtı sebepiyle beş evlilik geçirdi. Sırasıyle refîkalarının adları şöyledir: Ferîde Hanım (Hacı Feyzullah Efendi’nin Damâdı Şerif Efendi’nin Kerîmesi’dir.) Esmâ Hanım Hâfıza Sâlihâ Hanım Sağırlılı Hanım Nene Bedriye Hanım

Sadece ikinci refîkası Esma Hanım’dan üç oğlu bir de kızı oldu. Hakkı, Sa‘dî ve Mukîme adındanki çocukları küçük yaşta vefât ettiler. Kabirleri Dinarkom kabristanındadır. Geriye yegâne mahdûmu, O’nun mümtaz halîfesi, kendisinden sonra irşâd makamına kaim olan Hacı Seyfeddin Efendi Hazretleri kalmıştır.

Sivaslı Câmii Hasankale
  • İlmî Tahsîli ve İmâmeti
    Efe Hazretleri tahsîlini muhterem pederleri Hâce Hüseyin Efendi’den tamamlayarak icâzet aldı. 1307 / 1889-1890 yılında
    Hasankale’nin Sivaslı Câmii Şerîfi’ne imâm olarak ta‘yin edildi. İmâmeti âlimler ve fazîletli insanlar, seçkin kimseler ve halk tarafından
    takdîr ve tebrîkle karşılandı.
  • Hacca Gidişi

    Efe Hazretleri 1947, 1949, 1950, yıllarında olmak üzere üç defa hacca gitti. Birinci seferinde Erzurum’dan Halep’e kadar trenle, oradan Şam’a, Şam’dan Beyrut’a otomobille, Beyrut’dan Cidde’ye gemi ile yolculuk etti. İkinci ve üçüncü seferinde ise Erzurum’dan İstanbul’a trenle, İstanbul’dan Cidde’ye uçakla yolculuk etti. Efe Hazretleri 1947 yılındaki ilk hac yolculuğunda Cidde’den Paşazâde Muhammed Selim Efendi’ yi delil ittihaz ederek misâfir olmuştur. Bu seferinde 14 gün Halep’te, 11 gün Şam’da, 3 gün Beyrut’ta kalmıştır. Uğradığı bu memleketlerin âlim ve fâzıl şahsiyetleri kendisini ziyâret ederek huzurunda, kemâl-i edeble oturmuşlar ve kendisine hayranlıkla “Maşâallah fetebârekâllahü ahsenü’l Hâlikîn” demekten kendilerini alamamışlardır. O’nun sohbetinden feyz alıp kendi varlıklarını unutmuşlar, yokluklarını idrâk ederek duâ ve himmet niyâzıyla yanından ayrılmışlardır. Mekke-i Mükerreme’de ve Medine-i Münevvere’ de haccın gereği olan vazîfeleri îfâ ederken hacıların dâimâ dikkatini çekmiş ve onları kendisine hayran bırakmıştır. Her makamda ellerini duâya kaldırdığında hangi milletten olursa olsun etrafındaki hacılar onun duâlarına göz yaşlarıyla iştirak etmişlerdir.

Kındığı Köyü’nde Seyyide Hatîce Hanım’ın Türbesi
  • Nesebi (Soyu)

 

Efe Hazretleri’nin muhterem babası, zâhirî ve bâtınî ilimlerde yed-i tûlâ (tam bilgi) sâhibi olan: Hâce Hüseyin Efendi’dir. Efe Hazretleri’nin Büyükbabası: Hâce Muhammed Efendi; Annesi: Seyyide Hatîce Hanım Büyükannesi: Fâtıma Hanım’dır. Efe Hazretleri anne cihetiyle Seyyid’dir.

 

 

  • Muhterem Babası

Hâce Hüseyin Efendi Hazretleri’nin Şahsiyeti (3) Efe Hazretleri’nin sebep-i hayâtı, babası; rûhen ve fikren yetişmesinde mürebîi ve tarîkette ilk rehberi, vesîle-i necâtı olması hasebiyle Hüseyin Efedi Hazretleri’nden bahsetmek: O’nun ilmî ve ledünnî hüviyetini belirtmek yerinde olacaktır.

Hâce Hüseyin Efendi Hazretleri’nin İlmî Hüviyeti: Hüseyin Efendi, beş yaşında iken yetim kaldı. Şefkatli annesi Fâtıma Hanım’ın himâyesinde ilk tahsîlini bitirdi. Yüksek tahsîlini Erzurum’da ilmî i’tibârı yüksek hoca efendilerin derslerine devam ederek tamamladı. Onlardan icâzet aldı. Aldığı icâzetle yetinmeyen Hüseyin Efendi Hazretleri, ilmî kemâlini artırmak niyetiyle İstanbul’a doğru yola çıktı. Uğradığı Of’da, Abbas Efendi nâmındaki bir âlimin nezdinde bir sene kaldı. Bu âlim zât-ı muhterem, Hüseyin Efendi Hazretleri’ne şöyle buyurdu: “Oğlum! Senin artık tahsîle ihtiyâcın yok. Sen bir müderris olarak Erzurum’da âlim yetiştirmek üzere vazifelendirilmiş bir kimsesin. Vaktini zâyi etme, Erzurum’â dön ve bu vazîfeni îfâ et.” Âlim Abbas Efendi’nin bu tavsiyesine uyan Hüseyin Efendi Hazretleri, değerli varlığı annesine hizmet etmek ve âlim yetiştirmek üzere Hasankale’ye döndü.

Hâce Hüseyin Efendi Hazretleri’nin Ledünnî Hüviyeti: Gönlü sâf, rûhen pâk ve nûranî bir insan olan Hâce Hüseyin Efendi Hazretleri, iç âlemindeki ma’nevî zevk ve rûhanî şevkin te’sîriyle şan ve şöhretten kaçarak bir kûşe-i inzivâya ve bir mahal-i tenhâya (yalnızlık köşesine, kendisiyle baş başa kalma mahalline çekilmeyi tercîh etti. Bu rûhanî hâlet ile, Hasankale’nin Kındığı Köyü’nde imâmlık vazîfesi alarak, oraya yerleşti. Bu meyanda kâmil bir müderris olarak, sayısı otuzu bulan talebelerine ilim öğretmekle meşgul oldu.

Ömrünü okumakla, öğrenmekle ve öğretmekle geçiren Hüseyin Efendi, halkın isimlendirdiği gibi, gerçek anlamda bir “Nur Dede”dir. İlim ve irfan aydınlığını neşreden bu kâmil insan mütevazı, cömert ve dindar haliyle hatırlanmaktadır. Bu mütevazı âlim, 1916’da Rusların Erzurum’u işgali sırasında şehit olmuştur.
Bir şehit âlimin çocuğu olan Erzurumlu Muhammed Lutfı’nin annesi, Hasankale eşrafından Mazlumoğlu Hüseyin Efendi’nin kızı Hatice Hanım’dır. Kardeşleri, Hasbî Efendi, Ahmed Efendi, Mahmud Vehbî Efendi ve Hacı Emin Efendi’dir. Bunlardan Hasbî Efendi pederinin sağlığında vefat etmiş, Ahmet Efendi ve Hacı Emin Efendi de I. Dünya Savaşı’nda cephede şehit olmuşlardır. Mahmud Vehbî Efendi (1856-1947) ise, babasının yolunda hizmeüerini sürdürmüş, âlim ve fazıl bir kişi olarak bilinir.
Muhammed Lutfî, Kındığı’da babasının ilim halkasının içine doğmuştur. Babasından geleneksel ilimleri tahsil ederek kendini geliştirmiş, 1890 (1307) yılında Hasankale’nin Sivaslı Câmii’nde imam olarak göreve başlamıştır. Babası- ıjın yolunda, o da bir imamdır; ancak elde ettiği ilimle yetinmeyip manevi açıdan da kendini geliştirmek istemiş ve pahasının rehberliğinde Bitlis’e giderek devrin tanınmış mürşitlerinden olan Muhammed Küfrevî’nin irfan halkasına i dâhil olmuştur.

Bitlis’te ilim ve irfan halkalarından feyz alan Muhammed Lutfî, 1895 (1312)’te geleneksel usule uygun olarak icazet almıştır. Esasen daha ilk ziyarette, 1890’m baharında, Muhammed Küfrevî babası Hüseyin Efendi’ye hilafet vermiş, onu da babasına yardımcı olarak görevlendirmiştir. Bu yüzden o, soyadı kanunu çıktığında önce Yardımcı soyadını almıştır. Daha sonra bu soyadını Budak olarak değiştirmiş, vefatından sonra ise oğlu Seyfeddin Efendi Mazlumoğlu soyadını almıştır.

  • Efe Hazretleri’nin Ebedî Âleme Göçüşleri

Ömrü boyunca insanlığa ve İslâmiyet’e gerçek bir insân-ı kâmil gerçek bir rehber-i se‘âdet ve gerçek bir mümessil-i Peygamber olarak hizmet eden Efe Hazretleri 28 Receb-i Şerif 1376/ 12 Mart 1956 tarihinde bâkî âleme göç ederek fânî âleme gözlerini yumdu. Na‘ş-ı şerîfi Erzurum’dan iştirâk eden çok kalabalık bir cemaatle Alvar Köyü’ne götürüldü ve muhterem pederi Hâce Hüseyin Efendi’nin yanına defnedildi. Şâhidesinin kitâbesi yegâne mahdûmu ve mümtaz halîfesi Hacı Seyfeddin Efendi’ye aittir.

Fazlullah-ı ekber tevhîd-i Bârî
Efe Hazretleri’nin Şâhidesi
Lutfullah-ı a‘zam cânân civari
 
Gurbiyyet-i Mevlâ ikrâm-ı ezel 
Fermân-ı irciî hukm-i Lem-yezel
 
Ravh-ı reyhan ikrâmıyla mükerrem 
Kıldı bizi Rabbim hamd-i muazzam
 
İmâm-ı enbiyâ rehberdir bize 
Sırr-ı Hâcegân’dır tâc-ı ser bize
 
Semiyy-i fahr-i âlem nâmım Muhammed 
Evlâd-ı resûldür ceddim ced-be-ced
 
Nesîm-i Küfrevî bâğ-ı Nakşibend 
Tarih hayatımdır râh-ı Nakşibend

Efe Hazretleri’nin ebedî âleme intikali oğlu Hacı Seyfeddin Efendi’yi ve cümle ihvânı, mürîdan ve muhibbânı kederlere gark etmiş, şaşkına çevirmişti. O hicran günlerine âit bir hâtırâsını Seyfeddin Efendi şöyle anlatır:

“Tarih 12 Mart 1956 … Pederim Hazretleri’nin vefâtını müteâkıben böyle bir insân-ı kâmilin vefâtı teessürü, cümleyi bahr-i kedere gark etmiş ve şaşkına döndermiş idi. Bu meyanda ben âciz oğlu olarak bu ayrılıktan o kadar müteessir idim ki; bazı defa dalgın dalgın hayretler içinde mütefekkiren otururdum. Pederim Hazretleri’nin vefâtı tarihi Receb-i şerîf  … Ramazan-ı şerîften birkaç gün almış idik. Bir akşam  yine hasretle oturur iken bir âlem ki gûyâ Pederim Hazretleri’ne muhâtab oldum. Emrediyordu ki yaz!
İşte aşağıda yazdığım bir hâtıra ki, Pederim Hazretleri’nin bize hitâbı mahsûlü olarak arzediyorum:
 
1 Hamd ü senâ Hâlık’ıma lâ-yuhsâ 
Halk eyledi rûhum zât-ı Teâlâ 
Âlem-i ervahta kıldı muallâ 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
2 Vâlid-i enbiya rûh-i Muhammed 
Bir bezm kurmuştu o zât-ı emced
Ervâh-ı etkıyâ okurdu ebced 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
3 Herkes hilkatince giydi hil‘atler 
Kimi nebî kimi velî tal‘atler 
Sâye-i Levlak’de buldu devletler 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
4 Emr-i Rasûlullah duttu hil atim 
Giydirdi egnime pîr-i akdesim 
Şâh-ı Şirvanî’dir re’s-i devletim 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
5 Habîb-i Kibriyâ hitâbı olan 
Hâce Hüseyin’ dir bir şâh-ı devran 
Olsun peder bu ferzende o sultan 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
6 Takdîr-i ezelî geldi mutâbık 
Emr-i rasûlüne oldu muvâfık 
Hâce Hüseyin’e görüldüm lâyık 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
7 Şâh-ı Şirvanî ki ol pîr-i akdes 
Bâb-ı feyz-i Rahmân zât-ı mukaddes 
Kıblegâh-ı enâm melce-i herkes 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
8 Ezele mutâbık ne güzel devran
Feyz-i nazarına kavuştum ey can 
Başım Arş’a kendim ferîd-i devran 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
9 Konuldu önüme Kur’an-ı Kerîm 
Hükmüyle emreyle sen olma elîm 
Gayret ü himmeten aliyyü’l-amîm 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
10 İsr-i Rasûlullah oldu şeh-râhım 
Sahâbe-i kirâm râh-ı minhâcım 
Hâcegân-ı ızâm oldu ser-tâcım 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
11 Hamdü lillâl vazîfemde etmedim noksan 
Fedâ-yı cân etdim dönmedim bir an 
Himmet etdi bana ol şâh-ı devran 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
12 Îlâ-yı dîn içün gezdim sû-be-sû 
Tebliğ-i emrullah câmi‘ u çarşu 
Hidâyet ü seâdet akıttım çok su 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
13 Himmet ü gayretim Şer-‘i Şerîf’di 
Bülend âvâz ile tarz-ı tarîkdi 
Râh-ı hakîkatte sa‘yim harîfdi 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
14 Fukarâ-yı ümmet derd-i derûnum 
Isyan tuğyan artar âh-ı füzûnüm 
Hükm-i Kur’ân kalkdı yandı berûnum 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
15 Ciğer pâre pâre yandım yakıldım 
Bu ümmetin hâli nic’olur derdim 
Merhamet-i Rahîm dâimâ virdim 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
16 “İnneke meyyitün” takdîr-i ezel 
Dünyâda kalmamış bir merd-i güzel 
Böyle kurmuş bu çarhını Lem – yezel 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
17 İrci‘î nidâsın gûş-i cânıma 
Erişdirdi dehir kıydı cânıma 
Tabîb-i hâzıkım geçdi yanıma 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
18 Câm-ı ecel dutar destinde felek 
İhtiyâr intizâr ederdi melek 
Ümmet-i Ahmed’i ederdim dilek 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
19 O dem sebkat etdi emr-i 
İlâhî Kabûl olup murâdımız kemâhî 
Nezâre edindik likaullâhi
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
20 Allah Allah hatm-i nefes eyledim 
Tefvîz-i emr edip Allah söyledim 
Lika-i Rabb’ime şitâb eyledim 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
21 Hudâ’ya emânet olsun ihvânım 
Toylasın mağfiret afla gufrânım 
Dest-gîriz olsun Nebî zi-şânım 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
22 Şehâdet edersiz şefkatimize 
Elbet nihâyetsiz rahmim var size 
Can-baş ile koşduz hizmetimize 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
23 Hâtırız hoş dutun cemî-‘i ihvan 
Var ise sermâyem sizindir heman 
Dört gözle gözlerim sizleri her an 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
24 Bi-iznillâh gözler sizi himmetim 
Rabt-ı kalbinizi ister gayretim 
Hatm-i Hâcegân’dır benim devletim 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
25 İhlâs u mahviyyet pîşeniz olsun 
Gönlünüz endûh u enînle dolsun 
Ol zaman himmetim sizleri bulsun 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
26 Gazeliyâtım oku dikkat et ey cân 
Terceme-i âyât dür ile mercân
Ma‘na eder hadîsleri kemâ-kân 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
27 Yokdur bir mürşide ihtiyâcınız 
Gösterilmiş size hakka râhınız 
El-hâsıl tamâmdır tebliğ çağınız 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
28 Semiyy-i fahr-i âlem nâmım Muhammed 
Mahlasım Lutfî’dir vekîl-i Ahmed 
İhvânıma kıl merhâmet Ya Samed 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
29 Ümmet-i merhûme Fâtiha gözler 
Elbette sizlere derûnlar sızlar 
Selâmün aleyküm derûnda sözler 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
30 Fâtiha İhlâslar hatm-i kelâmım 
Hatm-i Hâcegân’dır cümle merâmım 
Merhametler ede size Rahmân’ım 
Hükmullâhe râzî olsun gönüller 
Hicran âteşine yansın gönüller
 
31 Mahdûmum Seyfeddîn size emânet 
İndizde ahfâdım bulsun mekremet 
Hadîkamız size cây-i meserret 
Bu bağçeden gelir bûy-i muhabbet 
Hükmullâhe râzı olsun gönüller 
Hicrân âteşine yansın gönüller