Hâce Seyfeddin Efendi Hazretleri

Efe Hazretleri ikinci âilesi Esmâ Hanım’dan 1910 yılında Dinarkom’da doğan oğlu Seyfeddin Efendi’nin terbiye ve tahsîliyle bizzât meşgul oldular.
Onsekiz yaşında beraberlerinde Bitlis’e götürdüler. Daha yedi yaşında Hazret-i Pîr Cenâb-ı Küfrevi’nin ilm-i ledünnî deryâsından hissemend olan Hâce Seyfeddin Efendi, teveccühlerine nâil ve “Seyfeddin bizimdir.” hitâbıyla iltifatlarına mazhar oldukları Şeyh Abdülbâkî Efendi’den hırka ve Şeyh Nesîmî Efendi’den Küfrevî Tâc-ı Şerîfi’ni giydiler.
Hâce Seyfeddin Efendi Hazretleri 1956 yılından ebedî âleme göçünceye kadar tam bir nisbet ve mahviyetle Efe Hazretleri’nin yolunu devâm ettirerek Ümmet-i Muhammed’e hizmet ettiler.
23 Mart 1984 ( 20 Cemâziye’l -âhir, 1404 )Cuma gecesi ebedî âleme göçen Hâce Seyfeddin Efendi Hazretleri’nin na’ş-ı şerîfi Cuma namazını müteâkiben Alvar’a götürülerek Nûr dedesi ve babasının türbesine defn edildi.
Efe Hazretleri, Seyfeddin Efendi’nin terbiye ve tahsîliyle bizzât meşgul oldu. Daha yedi yaşında iken Hazret-i Pîr Cenâb-ı Küfrevî’nin ilm-i ledünnî deryâsından hissemend oldu. Babası onu onyedi yaşında berâberinde Bitlis’e götürdü. Seyfeddin Efendi, bu ziyâretle teveccühlerine nâil ve “Seyfeddin bizimdir,” hitâbıyla iltifatlarına mazhar olduğu Şeyh Abdülbâkî Efendi’den hırka, otuz dokuz yaşında da Şeyh Nesîm Efendi’den Küfrevî Tâc-ı Şerîfi’ni giydi.
Hacı Seyfeddin Efendi, tam bir nisbet ve mahviyetle Efe Hazretleri’nin yolunu devâm ettirerek Ümmet-i Muhammed’e hizmet etti. O’nun ma‘nevî mertebesini ifâde için Ilıcalı Hacı Zeki Efendi’nin anlattığı şu hâtırayı nakletmek yerinde olacaktır: Bir cuma Lala Paşa Câmii’ne gittim. Osman Bektaş (Erzurum Müftüsü) Hoca Efendi vaaz ediyordu. Birden Müftü Efendi’nin vaazını kesip mihraptan kalktığına ve kapıya doğru yürüdüğüne şâhit olduk. Şaşırmıştık. Olup biteni anlamak için başımızı kapıya doğru çevirdik. Hacı Seyfeddin Efendi’nin geldiğini farkettik. Müftü Efendi ısrarla ayakkabılarını alıp, koluna girdi. Mihrâba kadar berâber geldiler. O’nu mihrâba oturttu. Bu durumu cemaatten yadırgayanlar oldu. Namazdan sonra Müftü Efendi’ye; “Müftü Efendi! Siz yaşça Hacı Seyfeddin Efendi’den büyüksünüz, ilmen de öyle. Niçin böyle yaptınız?” şeklinde soru soranlar oldu. Etrafıma çevrilin de anlatayım, buyurdu: “Bu gece rüyamda mübârek nûrânî insanları toplanmış gördüm. En önde Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, ve Hazret-i Ali (rıdvânullâhi aleyhim ecmaîn) vardı. Ben de bir kenarda oturuyordum. Orada bulunanlardan birine, “Burada niçin toplandınız?” diye sordum. “Vaktin kutbu gelecek,” dediler. Bekledik. Biraz sonra Fahr-i âlem Efendimiz, arkasında Hazret-i Ebubekir Efendimiz, onun arkasında da Hacı Seyfeddin Efendi teşrif ettiler. Hazret-i Resûlullah Hacı Seyfeddin Efendiyi takdim ettiler. Öylece uyandım.”

Şimdi anladınız mı niçin böyle yaptığımı?
Hacı Seyfeddin Efendi’ye âit iki şiiri burada teberrüken zikredelim.

Dilâ her dem nedir bende bu mahzunluk sürûrum yok
Ham itmiş kaddimi gerdûn zamanda bir huzûrum yok

Hayâl-i vasl-ı cânânla eğer mesrûr isem bir an
Vüsûl-i vasl-ı cânâne sebep bir an sübûtum yok

Kevâtib kim yazar uşşâka bahtın kapkara her dem
Bu bahtım karası andan disem aşkda nümûnum yok

Güzeller dâd-reslikde şerâit kaydı koymuşlar
Nice feryâd idem cânâ benim şartım şürûtum yok

Yine feryâd u âh ile biter bu iş disem ey dil
Haberdâr eyleyin yâri benim âh-ı füzûnum yok

Olup külbe-i ahzânım şeb-i târik-veş Seyfî
Nedir bilmem buna dermân tefahhumda şuûrum yok

Kasdım cânân illerine
Düştüm sivâ çöllerine

Evlad iyal allerine
Ağlar beni rahmi olan

Dergâhından dûr olmuşam
Dilberlere hor olmuşam

Meyande menfûr olmuşam
Ağlar beni rahmi olan

Hekîme teslim olmadım
Tımara rıza vermedim

Dilberin kadrini bilmedim
Ağlar beni rahmi olan

Bilmedim dilberin kadrin
Bağrıma basmadım derdin

Cefâ sandım her bir emrin
Ağlar beni rahmi olan

Etmedim dilbere hizmet
Lutfedip eyleye himmet

Olmuşam hedef-i zillet
Ağlar beni rahmi olan

23 Mart 1984 (20 Cemâziye’l-âhir, 1404) cuma gecesi ebedî âleme göçen Hacı Seyfeddin Efendi’nin na‘şı, cuma namazını müteâkiben Erzurum Gürcükapı Câmi-i şerîfinde kılınan cenâze namazından sonra Alvar’a götürülerek Nûr dedesi ve babasının türbesine defn edildi.

Hacı Seyfeddin Efendi’nin şâhidesine Efe Hazretleri’nin,
“Ey zâir-i ehli kubûr gel kabrine kıl bir huzûr
Zevk-i dil edince zuhûr gör nicedir cennât u hûr”

beytiyle başlayan gazel tarzındaki şiirinin mahlas beyti değiştirilmek sûretiyle târih düşürülerek hâkedilmiştir.

Ey zâir-i ehli kubûr gel kabrine kıl bir huzûr
Zevk-i dil edince zuhûr gör nicedir cennât u hûr

Ahmed Muhammed Mustafâ Hasan Hüseyin Mürtezâ
Hem Çâr-yâr-i bâ safâ kıldı şefâ‘at doğdu nûr

Bende-i Şâh-ı Nakşîyem Kıtmîr-i derd mendiyem
Çün makbûl-i efendiyem kalbim olur darü’s-sürûr

Yerlere pinhân olmuşam Rabb’ime mihmân olmuşam
Mazhâr-ı gufrân olmuşam Rabb’im edip afv -i kusûr

Seyfî’ye lutfetti Hudâ can gûşime eyler nidâ
Nâmın senin sır târihin der kim HÜVE ABDÜ’L-GAFÛR